Bu yılın ilk aylarında yolsuzluk karşıtı Uluslararası Saydamlık Örgütünün yaptığı açıklamalara göre eğitim, sağlık, vergi ve güvenlik gibi hizmetleri alabilmek için rüşvet verilmesi gereken ülkeler listesinin 6. sırasında Türkiye bulunmaktadır. Bu değerlendirmeye göre ülkemizde halk sağlık hizmetlerine ulaşmak için yaygın bir şekilde rüşvet vermek zorunda kalmaktadır. Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından rüşvet olarak nitelenenlerin en azından bir kısmının ülkemizde ‘bıçak parası’ ve ‘el emeği’ olarak nitelendirildiği görülmektedir. Yine ülkemizde, ödeme gücü olanların karşılığı ödenmek koşuluyla herkesin istediği doktordan hizmet almasının hakkı olduğunu düşündüğü, ‘bıçak parası’ talep eden hekimlerin ise sahip olduğu bilgi ve becerileri kazanmak için harcadığı emeğin karşılığını aldığını ileri sürdüğü gözlenmektedir. Hasta-hekim ilişkisinde bir problem yaşanmadıkça ya da tedavide olumsuz sonuçlar çıkmadıkça herhangi bir şikâyetin söz konusu olmaması da ne yazık ki konunun kamuoyu vicdanını çok da rahatsız etmediğini göstermektedir.
Genel olarak rüşvet almanın ve vermenin hem bireysel hem toplumsal yönleri olmakla birlikte bir toplumda rüşvetin yaygın bir şekilde varlığı o toplumda sosyal düzenin bozukluğunun göstergelerinden biridir. İnsanların rüşvet alıp verebilen kişilik özelliklerine sahip olması ve toplumdaki kuralların yeterince işlemiyor olması rüşvet alma ve vermeyi kolaylaştırır. Bireysel yönüyle ele alındığında rüşvetin en önemli psikolojik nedeninin çıkar elde etme isteği ve toplumsal yaşamı göz ardı edebilen bencillik olduğu görülmektedir. Fakat toplumsal yaşam ve diğer insanlarla birlikte yaşamak zorunda olmaları insanların bencil isteklerini ehlileştirmesini gerektirmektedir. İnsanoğlu yaşamının ilk yıllarında sahip olduğu ben merkezli ve bencil tutum ve davranışlarını vicdani ruhsal yapısı olgunlaştıkça zaman içinde terk eder. Vicdanı yeterince gelişmiş bir kişinin rüşvet alması ya da vermesi o kişinin vicdan azabı çekmesine, utanç ve suçluluk duygusu yaşamasına yol açar. Vicdanı yeterince gelişmemiş insanlar ise hiçbir rahatsızlık duymadan rüşvet alır ve verirler. Fakat rüşvet alma ile verme aynı kefeye konulmamalıdır; rüşvet alma, rüşvet vermeye göre daha yetersiz bir vicdani yapıya işaret eder. Fakat genel izlenimler ülkemizde insanların vicdan duygusunun gelişmemiş olduğunu söylemenin mümkün olmadığını düşündürmektedir. Tam tersi vicdan duygusu aşırı ya da uygunsuz gelişenlerin azımsanmayacak sayıda olduğu söylenebilir. Fakat asıl dikkat çekici olan, koşullar oluştuğunda ya da kendince bir mantığa oturtulduğunda vicdanın kolayca askıya alınabiliyor olmasıdır. Nitekim bunun sonucu olarak insanlar farklı ortamlarda ya da zamanlarda çok farklı davranabilmektedir.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde rüşvet ‘Yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar’ şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak bu noktada, hekim tarafından sunulan sağlık hizmetleri ile vergi dairelerinde memurların sunduğu hizmet bir tutulmamalı, sağlık hizmeti sunumunun üst düzey bilgi birikimi ve beceri gerektirdiği unutulmamalıdır. Fakat bu durum günlük sağlık hizmetlerinde yaşanan rüşvet olaylarının tümüne hoş görüyle bakılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Örneğin; bir üniversite hastanesinde doktorun bıçak parası aldığı hastanın her türlü işlemini hızlandırmak için konumunu kullanması ve başka hastaları bekletirken bıçak parası veren hastayı öncelikle ameliyat etmesi hoş görülmesi mümkün olmayan yaklaşımlardır. Aynı şekilde, üniversite hastanesinde gördüğü hastayı başka bir özel kuruma kaydırması ‘rüşvet’ talep eden hekimin çalıştığı resmi kurumun gelirini azalttığı ve dolayısıyla tüm çalışma arkadaşlarının hakkını dikkate almadığı anlamına gelmektedir. Genel olarak bakılacak olursa, kurum olanaklarının çıkar elde etmek için kullanılması, konumun kullanılarak hastaya öncelik ve avantaj sağlanması, başka hastaların haklarının çiğnenmesi, hastanın özel hastaneye kaydırılması, kurumun zarara uğratılması ve diğer sağlık çalışanlarının haklarının yenmesi makul yaklaşımlar değildir.
Sağlık hizmetlerinde ‘rüşvet’in yaygın olmasının tek sorumlusu kuşkusuz ‘rüşvet alan’ hekimler değildir. Bunun en önemli nedenleri arasında sağlık kurumlarının yetersizlikleri, çalışma koşullarının kötülüğü, yönetim hataları, yöneticilerin adil davranmaması, ‘rüşvet’ alanın aldığının yanına kâr kalması, mevzuattaki eksiklikler, hekimlerin gelir düzeylerindeki yetersizlikler ve adaletsizlikler, kamuoyu baskısının yetersizliği sayılabilir. Hem hastaların hem hekimlerin haklarını gözeten ve adaleti ihmal etmeyen bir sistem kurulmadan sağlık hizmetlerinde ‘rüşvet’in önlenmesi mümkün değildir. Fakat bu konuda yalnız resmi makamların alacağı önlemlerle bir yere varılamayacağı, toplumun ve meslek kuruluşlarının konu hakkında duyarlı davranmasının gerekli olduğu unutulmamalıdır.