Üniversitelerde çok görülen fenomenlerden birisi de her dönemin adamı olmaktır. Bazı öğretim üyeleri şaşırtıcı biçimde iktidarda kim olursa olsun yönetici kadro içinde yer alırlar. Fakat işin asıl üzücü yönü, bunun artık pek çok kişiyi şaşırtmıyor olmasıdır.
Kendilerinin ya da bir grubun çıkarını korumak için her dönemin adamı olanlarla çalışkan, bilgili, deneyimli, yaratıcı, bilimsel, üretken, dürüst ve kurumun belleği olan ve vazgeçilmesi çok zor olduğu için pek çok dönemde görev alan öğretim üyelerini lütfen bu kategoride değerlendirmeyin. Bir yöneticinin onlardan vazgeçmesi demek kendi kolunu kanadını kırması, üniversitenin güç kaybetmesi demektir.
Her dönemin adamı olarak nitelenenlerin en temel özelliği en baştan doğru ata oynamalarıdır. Bu sözü onlardan da aynen böyle duyarsınız. İnandıkları için değil, yarışı kazanacağını düşündükleri adayın yanında dururlar. Gerekirse pazarlık bile yaparlar.
Diğer önemli özellikleri ise hayata kendilerine özgü bakış açıları olmadığından önceki dönemde ak dediklerine hiç çekinmeden hiç utanmadan kara diyebilmeleridir. Hedefleri yalnız, rektör hocanın dediklerini eksiksiz yapmaktır. Yapılanın yanlış olduğunu bilseler bile yukarıdaki kızabileceği için bildiklerini söylemezler. Yanlışı kimsenin söyleyemeyeceğini düşündüklerinden içleri rahattır. Yönetimin doğru ya da yanlış yapması onlar için ikinci derecede önemlidir. Bütün dertleri rektöre şirin görünmektir.
Her dönemin adamlarının bazıları ise çıkar peşindedir. En azından içinde bulundukları gücün nimetlerinden yararlanmak isterler. Fakat bir yandan çıkar elde ederken bir yandan da karşıdakinin de bir çıkar elde etmesini ihmal etmezler. Kimsenin halledemediği kirli işleri tereyağından kıl çeker gibi halledebiliyor olmaları onları vazgeçilemez kılar. Bazılarının güçleri vardır. Her gereksinim duyulduğunda Ankara’daki işleri hallediverirler. Bu marifetleri nedeniyle el üstünde tutulurlar.
Bir rektörün birlikte yola çıktığı ve kendisini destekleyen öğretim üyeleri ile birlikte çalışmak istemesi son derece doğaldır. Fakat işin zor kısmı bu kişileri yönetici olarak atadıktan sonra başlar. Bir rektör için asıl sorun, misyon ve vizyonunu birlikte çalıştığı yöneticilerin sözde değil özde benimsemesini sağlamaktır. Diğer yandan her dönemin adamı olma uğruna şirinlik yapan yönetici ile misyon ve vizyonu benimseyerek yeri geldiğinde eleştiren yöneticinin birbirinden ayırt edilmesi gerekir. Bunu sağlamanın en güzel yolu da, kapının ve eleştiri yollarının herkese açık tutulmasıdır. Nitelikli ve olumluya giden değişimi sağlamak ancak benim adamım kutuplaşması yaratmadan hoşgörülü yaklaşımı benimsemek, eğriye eğri ve doğruya doğru demekle mümkündür.
Bu yazıyı okurken aklınızdan geçenleri duyuyorum dersem, bilmem şaşırır mısınız? Rektör değişimi ile neredeyse bütün yöneticilerin (mümkün olursa ana bilim dalı başkanlarının bile) değiştiğinin artık üniversitelerde bir gelenek haline geldiğini ve normal karşılandığını düşünüyorsunuz. Haklısınız; günümüzde çalışkan bilgili, deneyimli, yaratıcı, bilimsel, üretken ve dürüst olmanın yönetici olarak atanmak için tek başına hiçbir önemi yok. Bir yandan da günümüzde işini bilenlere ve şirinlikleri ile her dönemin adamı olmayı başaranlara gizli gizli çok kişinin hayran olduğunu ve yönetime olamıyorsa bile hiç olmazsa onlara yakın olmaya çabaladıklarını düşünürken boğazınızın düğümlendiği hissediyorum…
Aman ha… Klasik tuzağa düşmeyin: “Alemin enayisi ben miyim?” – “Ne diye herkesin yaptığını yapmayayım.” Lütfen vicdanınızın sesini susturmaya çalışmayın. Bakmayın siz sessiz kaldığına, etkili olamadığına… Kamu vicdanı için ‘dürüstlük’, ‘ilkeli olmak’, ‘doğru bildiklerinden şaşmadan görüşlerini, düşüncelerini açıkça onun ya da bunun adamı olmadan ifade edebilmek’ ve ‘öncelikle çalıştığın kurumu ve toplumu düşünmek’ hâlâ en önemli değerlerdir.