Her kurum ya da örgütte olduğu gibi sağlık kurum ve kuruluşlarında da çok farklı nitelikler taşıyan ve “örgütsel çatışma” olarak tanımlanan birçok çatışma yaşanmaktadır. Günlük uygulamalarda en geniş tanımıyla kurum içinde ortaya çıkan ve kurum içi işleyişi etkileyen her türlü anlaşmazlık olarak tanımlanabilecek örgütsel çatışmaya gereken önemin verilmediği görülmektedir. Oysa çatışmanın uygun biçimde çözümü, verimliliği olumlu etkilemesi yanında kurum kültürüne olumlu katkıda bulunan ve çatışmayı yaşayan tarafların psikolojik anlamda olgunlaşmasını da sağlayan bir süreçtir.
Ülkemize bakıldığında çatışma yönetimi olarak da adlandırılan bu sürecin yeterince bilinçli ve işlevsel olacak biçimde kullanılmadığı görülmektedir. Bunun belki de en önemli nedeni, otoriter yönetim biçiminin her kesimde (çalışan ve yöneten) genel kabul görüyor olmasıdır. Nitekim bu eğilimin sonucu olarak ülkemizde kurumun her ögesi arasında kaçınılmaz olarak yaşanıyor olmasına karşın (her türlü sosyal toplulukta yaşanan çatışmaya bakıldığı gibi) örgütsel çatışmaya da olmaması ya da yaşanmaması gereken bir durum olarak bakılmaktadır.
Şahin ve Örselli’nin “Devlet Hastanelerinde Örgütsel Çatışma Nedenleri/Bir Anket Uygulaması” başlıklı çalışmalarında, çalışanların (doktor, hemşire ve memur) örgütsel çatışma nedenlerini önem sırasına göre “görevlerin açık ve kesin olarak belirlenmemiş olması”, “yetkilerin açık ve net olarak belirlenmemiş olması”, “iletişim eksikliği”, “görevde yükselmenin liyakat ve başarı esasına dayanmaması, siyasi ve ideolojik faktörlerin ön planda olması”, “kurumun döner sermayesinden herkesin eşit olarak faydalanamaması” şeklinde sıraladıkları görülmüştür (1).
Bu araştırmanın bulgularının günlük yaşamda gözlenenlere oldukça yakın olması dikkat çekicidir. Başka bir deyişle, hem günlük gözlemlerde gözlenen hem bilimsel araştırmalara yansıyan örgütsel çatışma nedenleri gözden geçirildiğinde, akla ister istemez sağlık kuruluşlarında bu nedenleri ortadan kaldıracak herhangi bir çabanın bulunup bulunmadığı gelmekte ise de bu soruya sağlık kuruluşlarının birçoğunda ne yazık ki olumlu yanıt verilememektedir. İzlenimler iyi niyetli ve çalışkan birkaç yöneticinin çabası dışında, sağlık kuruluşlarının birçoğunda günü kurtarmaktan öte hiçbir şeyin yapılmadığını düşündürmektedir. Oysa kurumun misyon ve vizyonunu gerçekleştirme sorumluluğu taşıyan yönetici, kurum içinde ortaya çıkan tüm çatışma ve çatışma potansiyellerini çözmek zorundadır. Uygun biçimde çözülmeyen, başka bir deyişle iyi yönetilemeyen çatışma, sağlık çalışanlarında öfkelenme, kayıtsız kalma/geri çekilme, tükenme, küskünlük, kutuplaşma, özgüven kaybı, aidiyet hissi kaybı, motivasyon kaybı ve kendini güven içinde hissetmenin kaybı gibi psikososyal sonuçlar yaratmaktadır.
Her türlü değişimin ve yeniliğin kaçınılmaz olarak çatışma yaşanmasına neden olduğu bilinen bir gerçek olmasına karşın sağlık politikalarını belirleyenlerin bu gerçeği dikkate almadıkları görülmektedir. Sağlık hizmeti sunumunda köklü değişimler getiren “sağlıkta dönüşüm” politikaları, sağlık kuruluşlarında yaşanan örgütsel çatışma nedenlerini (başka bir deyişle sorunları) daha da büyütmektedir. Bu durum, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin hedeflerine ulaşmasını engelleyecek bir sonuç yaratma potansiyeli taşımaktadır. Sağlık çalışanlarında giderek daha yaygın biçimde görülen “bıkkınlık”, “tükenme” ve “meslekten soğuma” yakın zamanda hasta memnuniyetinin düşmesine yol açacak gibi görünmektedir. Gerekli önlemlerin alınmaması uzun dönemde herkesin kaybedeceği bir sonuç yaratacaktır.
Kaynaklar
1. Şahin A, Örselli E Devlet Hastanelerinde örgütsel çatışma nedenleri/Bir anket uygulaması. SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi. 2010;13(19):43-62.