Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi, 6514 sayılı Kanun’un öğretim üyelerinin tam gün çalışması ile ilgili iki geçici maddesinin yürütmesini durdurdu. Öğretim üyelerinin muayenehane açmasını yasaklayan asıl maddenin yürütmesinin durdurulmamış olması, kararın ne anlama geldiği konusunda farklı görüşlerin ortaya atılmasına ve “hararetli” tartışmalar yapılmasına neden oldu. Karar ile ilgili basına yansıyan yorumlar ve bunlarla ilgili okuyucu yorumları, kamuoyunda ve sağlık çalışanları arasında tam gün ile ilgili ciddi bir kafa karışıklığının ve karmaşanın olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararları birçok kişi tarafından “tam gün yasasını durdurma” olarak yorumlansa da, yabana atılmayacak yorumlardan biri de öğretim üyelerinin muayenehane açmasını yasaklayan asıl maddenin yürürlükte olduğu ve öğretim üyelerinin muayenehanelerini kapatmaları gerektiği şeklindedir. Nitekim bugün için bir üniversite yöneticisinin, muayenehanesinde çalışan bir öğretim üyesi hakkında soruşturma başlatmasını engelleyen hiçbir mevzuat bulunmamaktadır.
Aslına bakarsanız asıl sorun, tam gün çalışma ile ilgili düzenlemelerin yıllardır sonuçlandırılamamış olmasıdır. Hükümetin sağlık çalışanlarına güven vermeyen, hekimleri itibarsızlaştıran, sağlık çalışanlarını dikkate almadan hasta memnuniyetini öne çıkaran ve sağlık hizmetlerini özelleştirmeye yönelik politikaları kafaları iyice karıştırmaktadır. Sonuçta kimin neyi niçin savunduğu anlaşılmaz hâle gelmiştir. Kimin kişisel çıkarları için kimin sağlık politikalarını siyasi mücadelenin aracı olarak kullandığı kimin samimi biçimde hareket ettiği anlaşılamamaktadır. Belki de hedeflenen tam da budur. Çünkü olağan koşullarda getirilemeyen birçok düzenleme böyle bir ortamda kolayca getirilebilmektedir.
Tam gün çalışma açısından bakıldığında bugün için tam bir “garabet” söz konusudur. Uygulamaya bakıldığında, üniversitede çalışan öğretim üyesi hekimler muayenehane çalıştırabilirken Sağlık Bakanlığı kadrolarında görevli hekimler çalıştıramamaktadır. Bu uygulamanın hiçbir açıklaması yoktur. Öğretim üyesi olmak bir hekimin daha nitelikli sağlık hizmeti sunacağını garanti etmemektedir.
Muayenehanesi olan ve olmayan öğretim üyeleri arasında özlük hakları açısından ciddi bir farklılık olmaması da ayrı bir garip durumdur. Mevcut uygulama, öğretim üyelerini âdeta muayenehane açmaya teşvik etmektedir. Bu da öğretim üyelerinin zihinlerinin eğitim ve araştırma yapmaktan serbest piyasada sağlık hizmeti sunmaya kaymasına neden olmaktadır. Başka bir deyişle, öğretim üyelerinin muayenehane açma hakkı üniversitelerin asli görev ve işlevlerini baltalayan bir rol oynamaktadır.
Diğer yandan 6514 sayılı Kanun ile getirilen öğretim üyelerinin tam gün çalışması konusundaki düzenleme tüm öğretim üyelerini ilgilendirirken, yalnız tıp fakültesi öğretim üyelerini ilgilendiriyormuş gibi yaklaşılması da anlaşılması güç bir durumdur.
Elbette ki tam gün ile ilgili güncel tartışmaların ve kafa karışıklığının birçok nedeni olduğu tartışılamaz bir gerçek. Fakat bunların önemli bir kısmının siyaset, kadrolaşma, maddi çıkar ya da makam elde etme ile ilgili olması ve halkın sağlık düzeyini yükseltme amacı taşımaması üzücü bir durumdur. Ülkemizde yalnız sağlık alanında değil, her alanda neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda oluşturulan kafa karışıklığını aşmak için öncelikle yalın biçimde düşünerek hareket etmek gerekli gibi görünmektedir. Yalın olarak değerlendirdiğimde de kendi adıma öğretim üyesi hekimlerin tam gün çalışmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ülkemizdeki deneyimler, muayenehanesi olan öğretim üyelerinin hem asistan ve öğrencilere eğitim verip hem üniversite hastanesinde sağlık hizmeti sunup hem bilimsel araştırma yapıp hem de mesai dışında muayenehanede hasta baktıklarını pek göstermemiştir. Hemen her zaman ya eğitimin ve araştırmanın aksadığı ya sağlık hizmeti sunumunda haksızlıkların ortaya çıktığı ya da üniversite hastanelerinin olanaklarının kötüye kullanıldığı görülmüştür.
Belki de asıl üzerinde durulması gereken, tam gün karmaşası yaşanırken öğretim üyelerinin daha büyük bir çoğunluğunun sorunlarının gözden kaçmakta olduğudur. Öğretim üyelerine hak ettikleri değer verilmemekte, öğretim üyelerinin özlük hakları iyileştirilmemekte, öğretim üyeleri eğitim ve araştırma etkinliklerinin karşılığını tatmin edici düzeyde alamamaktadırlar. Biraz da bu konuların konuşulmasında ve gündeme taşınmasında yarar bulunmaktadır.