Boşvermişlik mi, vurdumduymazlık mı, “bana ne”cilik mi, “ben mi kurtaracağım” bahaneciliği mi, öğrenilmiş çaresizlik mi, keyfilik mi, kendinden başka kimseyi umursamama mı, vicdansızlık mı, yabancılaşma mı? Nedir! Nedir bu?
Bir doktor olarak gözünü açtığı ve mesleki yaşamının neredeyse tamamını geçirdiği tıp fakültesinin acil servisine emekli olduktan sonra hasta olarak giden bir profesörün yaşadıklarını sosyal medyada okuyunca bu sorular üşüştü kafama.
Yaşadığı bir kaza sonrası çok sevdiği ve uzun yıllar emek verdiği fakültenin acil servisine gönüllü ve istekle giden emekli öğretim üyesi, acil serviste ızdırap dolu geçen 24 saatten sonra arkadaşlarından ‘Burada kalırsam öleceğim.’ Diyerek, kendisini bir özel hastaneye kaldırmalarını rica etmiş. Sosyal medyaya yansıyanlardan öğrendiğimize göre, bu 24 saat içinde emekli öğretim üyesine ne ağrın var mı diye soran olmuş ne rahat etmesi sağlanmış, ne de gereken işlemler yapılmış. Üniversite hastanesinin acil servisinde 24 saat boyunca ağrılarıyla, acılarıyla ve korkularıyla baş başa kalan emekli öğretim üyesi, sosyal medyada çokça paylaşılan yazısını bu acil servisin ileride sorumluluğunu bilen idarecilerin elinde korku ve kâbus evi olmaktan kurtulması temennisi ile bitiriyor.
Bir emekli öğretim üyesinin yaşadıklarının sosyal medyaya yansıması sonrasında yöneticilerin ne yaptıklarını doğrusu çok merak ettim. Toplantı üstüne toplantı yapıp, neden ve nasıl böyle bir şeyin yaşandığını araştırdılar mı acaba? Bazı sorunları tespit edip sorunu çözmeye çalıştılar, sorunun yaşanmasında sorumluluğu olanlar hakkında gerekli girişimlerde bulundular mı ki acaba? Öğretim üyesini hiç olmazsa telefonla arayıp özür dilemişler midir ki? Yoksa bunlar her zaman yaşanan olaylar nasılsa, diyerek geçiştirdiler mi konuyu.
Bu soruları yazarken kendi adıma olumlu yanıtlar veremedim, herhalde sizler de okurken en ufak olumlu yanıt verememişsinizdir. Olumlu bir ışık bulabilir miyim, diye arama motorları ve sosyal medya paylaşımlarını gözden geçirdim, fakat ne yazık ki bulamadım. Evet, kendi kendime ve sizlere tekrar soruyorum: Nedir bu! Tek ümidim, bu yaşananın bir istisna olması. Ama içimden gelen ses bunun bir istisna olmadığını söylüyor. Kendi kendime soruyorum: Bütün bunları yaratan ve herkesin bildiği yapılanma ve işleyişten nasıl kurtulacağız.
Evet, bir yandan da biliyorum ki sağlık çalışanlarını tek tek ele alırsanız büyük çoğunluğunun vicdanının sesini dinleyen, hastanın ızdırabını dindirmek için elinden geleni yapan, yüksünmeden özverili biçimde çalışan insanlar olduğunu görürsünüz. Sorun, insanı insana yabancılaştıran, kendinden başka kimseyi önemsetmeyen ve her türlü değeri silip süpüren bir dönemden geçiyor olmamız.