Yönetmek deyince hep bir “üst”ün “ast”ı yönetmesi akla gelir. Oysa bir “ast”ın “üst”ü ya da bir yöneticinin “üst”ündeki yöneticiyi yönetmesi de mümkündür. Nitekim biraz dikkatlice incelendiğinde, her yöneticinin karar alma sürecinde astı konumundaki çalışanlardan etkilendiği bilinen bir gerçektir. İlgili kaynaklar gözden geçirildiğinde, ilk yapılması gerekenin doğal olarak konuya bir çerçeve çizmek olduğu görülmektedir.
Kaynaklarda “üst”ü yönetmek kavramı kişinin kendisi, yönetici ve kurum için en iyiyi istemesi ve bu yönde çaba göstermesi olarak ele alınmaktadır. Bir “ast”ın çıkar elde etmek ya da etki alanını genişletmek için yalakalık yapması, yağ çekmesi ve yalan söylemesi bu kavramın dışındadır. Yine yetersiz, özgüveni düşük ve kolayca manipüle edilen bir yöneticiyi zayıf noktasından yakalayarak istediğini bencilce elde etmeyi de bu kavramın dışında düşünmek gerekmektedir. Başka bir şekilde ifade edersek, “üst”ü yönetmek iyi niyetle herkes ve kurum için en iyiyi istemeyi, içten olmayı içermektedir.
Öncelikle ve özellikle vurgulanması gereken noktalardan biri de bir çalışanın kendisinin hiçbir şekilde benimsemediği bir konuda yöneticisine yaranmak için çaba harcamasının “üst”ü yönetmek çerçevesinde düşünülmemesi gerektiğidir. Böyle bir durumda “üst”ü yönetme çabası “üst”ün farklı düşünmesini sağlama çerçevesinde şekillenmelidir.
“Üst”ü yönetmenin olmazsa olmazı insanı iyi tanıma becerisine sahip olmaktır. Hem kendisini hem yöneticisini iyi tanımayı, hem kendisinin hem yöneticisinin güçlü ve zayıf yönlerini görebilmeyi, ilişkide sinerji yaratabilmeyi gerektirir. Sinerji yaratabilmek ise her kişilik yapısının ya da herkesin kendine göre bir tarzı, çalışma yöntemi ve yönetim yaklaşımı olduğunu dikkate almakla mümkündür.
“Üst”ü yönetmede en az insanı iyi tanıma kadar önemli diğer bir beceri de iletişim ve ilişkiyi yönetme becerisidir. Sonuç elde edilmek isteniyorsa neyin, ne zaman, nasıl söyleneceğine çok dikkat etmek gerekmektedir. Her türlü kişiler arası ilişkide iyi bilindiği üzere, bugün onaylanmayan bir konu başka bir gün onaylanabilmektedir. Terapi süreçlerinde olduğu gibi bazen ikna olmanın olgunlaşması için zamana gereksinim bulunmaktadır. Diğer yandan, her insanın kendine özgü iletişim ve ilişki tarzı olduğu unutulmamalı, yöneticinin iletişim ve ilişki kurma tarzı dikkate alınmalıdır. Her insanın zayıf yönlerinin olmasının doğal olduğu dikkate alınarak “üst”ün bazı zayıf yönleri anlayışla değerlendirilmeli, “üst”ten hiçbir yanlış yapmayan insanüstü bir yönetici olması beklenmemelidir.
Yine can alıcı konulardan biri de son kararı üst yöneticinin vereceğinin kırılmadan, küsmeden, değer verilmediği hissine kapılmadan kabullenilmesidir. Nitekim ülkemizde bir talebi ya da görüşü onay görmediğinde kolayca adam yerine konmadım, duygularına kapılınması nedeni ile geri çekilen ve kendisinden yeterince yararlanılamayan çok sayıda çalışan bulunmaktadır.
Her ne kadar ülkemizde sanki öyle olmaması gerekiyormuş ya da öyle değilmiş gibi düşünme eğilimi yaygın ise de “ast”ların “üst”lerinden farklı düşünmesi doğal olarak çok sık görülen bir durumdur. Anlaşmazlık olduğunda tepkisel davranılmamalı ve anlaşmazlık kalıcı bir çatışmaya dönüştürülmemelidir.
Bilinçli ya da bilinç dışı olarak “üst”ü rakip olarak görmek ya da “üst”ü hak etmediği hâlde orada olduğunu düşünmek “üst”ü yönetme çabasını en çok baltalayan konulardan biridir. Bu düşüncelerde ne kadar doğruluk payı olursa olsun, bunların etkisinden kurtulmadığı sürece bir “ast”ın “üst”ünü etkili biçimde yönetmesi mümkün değildir.
“Üst”ü yönetmede dikkate alınması gereken konulardan biri de üst yöneticinin ve kurumun benimsenilmiş hedefleri, misyonu ve vizyonudur. Bunlara aykırı davranmanın etkisiz kalacağı mutlaka dikkate alınmalıdır.
Yöneticiye kayıtsız koşulsuz itaat edilmesi gerektiği anlayışının kültürümüzde ne kadar yaygın olduğu dikkate alındığında, “üst”ü yönetmek kavramının ülkemiz için önemi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir kavram olduğu daha iyi görülmektedir.