Köşe yazımın günü ile ilgili olarak hatırlatma e-maili aldığım gün, internette "Savcı ile tartışan nöbetçi acil doktoru gözaltına alındı" başlıklı haberi okudum. Haber, internet sitelerinde özellikle de hekimler tarafından değerlendirildi. Buna benzer münferit olayların ülkemizin değişik kesimlerinde değişik zamanlarda meydana geldiği herkesin malumudur.
Öncelikle olayın hukuk ve tıp meslek öznesi arasında geçtiğinin bilinciyle, kendimi her iki mesleğin mensubu sayarak * bu olguyu zaman, yer ve kişi özelliklerinden sıyrılmış bir olay şeklinde soyut nitelikte değerlendirmek istiyorum.
Tıp ile hukuk, insan hayatının her dönemini (gebelik, doğum, yaşam, ölüm, ölüm sonrası) kendisine uğraşı edinmiş etkinlik alanlarıdır. Bu nedenle hukuk adamı (hakim, Cumhuriyet savcısı) ile tıp adamı (hekim) meslek uygulamalarında sıklıkla biraraya gelir. Hatta bilimsel gelişmeler "Adli Tıp" ve "Tıp Hukuku" gibi iki alanın doğmasına neden olmuştur. Diğer yandan ülkemizin hem tıp fakültelerinde hem de hukuk fakültelerinde "Adli Tıp" dersi okutulur. Bu iki meslek adamının birbirlerini tanıması okul sıralarında başlar. İnsanların kendilerini anlatabilme yolu olarak konuşmayı, birbirlerini ikna edebilme yolu olarak düşünceyi, fiziksel güçlerini ve yeteneklerini gösterebilme yolu olarak sporu kullanma yeteneklerinden yoksun olmaları, kaza, yaralama, intihar, cinayet şeklinde iş yükü olarak hekimle Cumhuriyet savcısını biraraya getirir.
Sözün kısası, hekimle doktor birbirini çok iyi anlaması beklenen meslek adamlarıdır.
Bu kadar yakınlığa rağmen doğaldır ki, her iki meslek adamının yaptığı işlerin kendine özgü çok büyük farklılıkları vardır. Cumhuriyet savcısının yaptığı iş, bir yargı faaliyetidir. Hekimin yaptığı iş, sağlık hizmetidir. Hukuk devletinde her meslek adamının görevleri ve yetkileri Anayasa ve kanunlar ile belirlenmiştir.
İşte sıkıntı, iki meslek adamının yukarıda belirttiğimiz kesişim kümesindeki görevlerin yerine getirilmesi sırasında ortaya çıkmaktadır.
Ortaya çıkan sorunların çözümünde şu öncülleri bilmek önemlidir. 1- Türk Tabipleri Birliği Meslek Etiği İlkelerinde ve Hasta Hakları Yönetmeliği’nde de belirtildiği üzere sağlık hizmetlerinde öncelik sırası öncelikle acil hastalarda, daha sonra adli vakalardadır. 2- Adli vakalarda önemli olan rapor düzenlemek ya da temin etmek değil, bilimsel, doğru ve güvenilir rapor düzenlemek ya da temin etmektir. 3- Tıp uygulamasında, uzmanlık alanına girmeyen bir konuda ilgili uzmandan görüş almak (konsültasyon) hastanın kesin hakkıdır. Hekim açısından konsültasyon istemek bazı şartlarda hekimin görevi, bazı şartlarda hekimin hakkıdır. Bu öncüllere göre her olmuş ya da olası olayı rahatlıkla değerlendirebileceğimizi düşünüyorum.
Ayrıca, mesleki tecrübe ve deneyimlerin artışı ile birlikte her mesleğin içinde bulundurduğu sanat yönünün kişinin yeteneğine bağlı olarak gelişimi ile istenilen hedefe daha kolay ve sorunsuz ulaşıldığının görüleceği de aşikârdır. Bu nedenle kendimizi anlatabilme ve karşımızdakini anlayabilme adına iletişimin ve empatinin önemini ne kadar erken fark edersek, o kadar çok kazanır, o kadar az kaybederiz.
Hiç düşünmeden şu soruya cevap verebilirsek sorun yaşamayacağımıza inanıyorum.
Hangisini tercih edersiniz? Adalet mi? Sağlık mı?
Benim cevabımı merak ediyorsanız, herhangi birisinden vazgeçmem mümkün değildir.