Bu sıralar bende, 2-6 Kasım 2010 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri başkenti Washington’da yapılan Amerikan İnsan Genetiği Derneğinin yıllık kongresinde sunulan bilimsel araştırmaların sonuçlarını inceleme ve toplumun da ilgisini çekeceğini umduğum bazı çalışmaların özetini siz okuyucularımla paylaşma isteği ortaya çıktı. Nitekim bundan önce de “Torunların Suçu Ne?” diye aynı Kongre’de sunulan bir araştırma sonucuna ilişkin yazı yazmıştım (Medimagazin, 29.11.2010). Bu hafta da, bana göre insanların karar vermesi konusunda önemli bir yeri olan aşağıdaki bilimsel çalışmanın sonucunu sizlere aktarmaya çalışacağım.
Bir hastanın hastalığı ile ilgili tüm ayrıntıları bilmeye hakkı var mıdır, yok mudur? Bu konuda çok değişik fikirler ve görüşler olsa da son dönemdeki ortaya çıkan genel eğilim bu sorunun cevabının “Evet” olduğu yönündedir. Nitekim insan hakları, hasta hakları, aydınlatılmış onam belgesi gibi bireysel hakların düzenlendiği kurallar, insana yapılan ya da yapılacak her türlü girişimin o insan tarafından bilinmesi ve gerekirse reddetme hakkının olduğunu bir istisna ile kesin olarak karara bağlamıştır. O istisna da; verilen bilgiler sonucunda o kişinin intihar etme olasılığıdır.
Bu genel çerçeveyi çizdikten sonra şimdi aynı soruların cevaplandırılma sırası genetik analizler için gündeme gelmiş durumdadır. Hemen herkesin bildiği ya da en azından az da olsa bilgi sahibi olduğu bir konu var ki; kişilerin tüm genom analizlerini yaptırma olanağının hemen herkes tarafından günümüzde kolayca sağlanabileceği hususudur. Dahası, bu tür genetik analizlerin her geçen gün daha da ucuza yaptırılabilecek analizler grubuna giriyor olmasıdır. Ayrıca, genom analizinin tıbbi bir işlem olmadığı ve dolayısıyla Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi [Food and Drug Administration (FDA)] onayına gerek olmadığına ilişkin tartışmalar hâlâ karara bağlanmış değildir. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman bazı tereddütlü konuların hâlâ gündemde olduğu ortaya çıkmaktadır.
Genom analizi yapılan kişilerin yaşam tarzlarının değiştiği ve özellikle psikolojik olarak bu bilgileri kaldırabilecek bir yapıya sahip olmayan kişiler üzerinde ise çok olumsuz etkiler yapabileceği David Kaufman (Genetics and Public Policy Center, Washington DC, ABD) tarafından Amerikan İnsan Genetiği Derneği’nin yıllık kongresinde açıklanmıştır. Konuya ilişkin diğer araştırıcıların da çalışmalarını sunduğu bu Kongre’de konuya ilişkin ortaya çıkan net sonuçlar şöyle sıralanabilir.
1- İnsanların sanıldığından fazla “personel genomics” olarak adlandırılan genetik analizleri yapan şirketlere her geçen gün başvuru sayısı giderek artmaktadır.
2- Ekonomik ve eğitim düzeyi daha iyi olanlarla olmayanların bilgilerini değerlendirme ve gereğini yapma konusunda farklılıkların olduğu belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.
3- Özellikle diyet ve kilo sorunu olanların “genetik yapılarını” öğrendikten sonra büyük bölümünün (yüzde 34) diyetine daha çok dikkat ettiği, yüzde 14 kadarının daha fazla egzersiz yaptığı ve yüzde 16 kadarının da ilaçlarını değiştirdiği ortaya çıkmıştır.
Belirli bir süre sonra, örneğin; 40 yaşından sonra meme kanserine yakalanma riski olan bir genç kız, genom analizi sonucunda bu bilgiyi öğrendiği zaman, “yaşam tarzında” değişikliğe gidebilecek metaneti gösterip meme kanserinin çok daha geç yaşlarda kendini bulmasını ya da hiç ortaya çıkmamasını sağlayabilecek midir, yoksa nasıl olsa benim geleceğim yok, deyip kendini bırakacak mıdır? Burada önemli olan, hem böyle kişilerin hem de konuyla ilişkili tüm sağlık çalışanlarının yukarıda sorulan soruya olumlu cevap alabilmeleridir. Zaten bir anomalinin önceden bilinmesi ya da kişiye haber verilmesinin amacı, o kişinin yaşam tarzını düzenleyerek gerekli tıbbi destekleri alması ve böylece sorunu en alt düzeyde ya da hiç ortaya çıkmadan atlatmasıdır.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.