Avrupa Birliği’ne girilsin-girilmesin ve alınacağız-alınmayacağız tartışmaları sürerken, şimdiye değin ihmal edilmiş alanların geliştirilmesine yönelik bazı düzenlemelerin planlandığı görülmektedir. Bu düzenlemelerden biri de gıda sektörüyle ilgilidir.
Bilimsel olarak da kanıtlandığı gibi, insan için yaşamsal bir değere sahip olan gıda maddelerinin, üretilmesi; ulaştırılması; saklanması; hazırlanması ve insana sunulması aşamalarında hijyen koşulları dikkate alınmadığında ve bazı kurallara uyulmadığında, insana ölümcül zararlar verebileceği bilinmektedir. Nitekim buna ilişkin talihsiz olaylara yazılı ve görsel basında sıklıkla yer verilmektedir. Buna karşın, denetim eksikliği nedeniyle, sağlıksız koşullarda üretilen yiyecek ve içecekler rahatlıkla piyasaya sürülebilmekte ve alıcı bulabilmektedir…
Bu eylem insanlar zarar gördüğünde, basına yansıyana değin sürdürülebilmektedir. Konuya ilişkin en çarpıcı örnek ise; Cumhurbaşkanlığı’na çok yakın bir mesafede, trafiğin çok yoğun olduğu ve yayaların gelip geçtiği bir yerdeki restoranın önünde, açıkta çiğ köfte gibi zaten risk taşıyan bir yiyeceğin, hiçbir resmi kurum ya da sivil toplum örgütlerinin ve bireylerin tepkisini çekmeden yoğrularak üretilebilmesi ve satılabilmesidir.
Pazarlarda açıkta satılan peynir ve tereyağı, çürük meyve ve sebzeler, marketlerde güvenilir firmaların ambalajlarına benzer görünümde paketlenmiş, ama içeriğinin ne olduğu bilinmeyen ve kullanma süresi dolmuş ürünler de insan sağlığı açısından tehlike oluşturmaktadırlar.Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin de derneğin 56. yıldönümünde basına yansıyan konuşmasında; Türkiye’de gıda üretimi ve denetiminde noksanlıklar olduğunu belirtmiştir.
Şu sıralarda daha hijyenik ve daha kaliteli gıda üretimine dikkatlerin çevrilmesi ve konuyla ilgili olarak bazı düzenlemelere gidilecek olması insan hakları ve insan sağlığı açılarından sevindiricidir. Ancak bunun AB müzakere sürecinde ele alınması ve AB’nin bir koşulu olarak lanse edilmesi düşündürücüdür.Çünkü sağlığımız için önem taşıyan koşullar çoktan sağlanmalı ve başvuruda ortaya konulmalıydı.
Bu alanda yapılacaklarla ilgili olarak, Unilevler Sanayi ve Ticaret Türk Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca ile Radikal Gazetesi yazarlarından Ruhi Sanyer tarafından yapılan ve 4 Nisan 2005 tarihli gazetede yer alan söyleşide; sayın başkanın, kayıt dışı üretim ve sahtecilikle savaşılacağı; kalitesiz ve sağlıksız üretimin engelleneceği; çevre ile ilgili çok önemli değişikliklerin oluşturulacağı; atıkların kontrolü ve hijyene daha çok önem verileceği; ve bu düzenlemelerin sonucunda daha kaliteli ve daha sağlıklı üretim sağlanacağını dile getirdiği görülmektedir.
Söyleşide, yeni bir gıda yasası ve bununla ilgili olarak 22 maddeden oluşan bir yönetmeliğin hazırlandığından ve her sektör için yeni kuralların belirleneceğinden de söz ediliyor. Ayrıca, AB’nin pazar içi denetim mekanizmasına göre, pazara sürülen malların hükümet tarafından denetleneceği ve standartlara uymayan mal satanlara ceza verileceği söyleniyor.
Denetimin devlet tarafından yapılacağı ve konuyla ilgili olarak, tüketici derneklerinin çalışma ve işbirliği içerisinde oldukları da verilen bilgiler arasında.
Tüm bunlar son derecede önemli, gerekli ve sevindirici. Ancak insanın aklına iki soru geliyor. Şimdiye değin bunların söylenilenlere uygun olması gerekmez miydi? Ülkenin sağlığından sorumlu otoritelere karşın, gıdada bu sağlıksız tablo ortaya çıkabildiyse, bunun sağlıklı yöne döndürülmesi için yapılacağı söylenilenler yeterli olabilecek mi? Durumun ortaya çıkmasının nedenlerin başında denetim eksikliğinin olduğu kesin. Ancak şu anda denetime ağırlık verilse bile, bu konuda yapılması kaçınılmaz olan başka bir şey daha var ki o da, insani değerlerden yoksun ve insan yaşamını hiçe sayarak salt kendi çıkarlarını düşünerek, işini gözlerden ve denetimden uzak, sessizce yürütebilen üreticilerin davranışlarının değiştirilmesidir.
Bilindiği gibi değişiklikler içinde en zoru, insan davranışlarının değiştirilmesidir. Konu insan sağlığı ve yaşamı olduğunda, bunu her ne pahasına olursa olsun bir biçimde başarmak gerekir. Başarıya ulaşmada ise; denetimin, sürekli ve ciddi biçimde ve en önemlisi de eğitimle birlikte yapılması çok özel bir yere sahiptir.
Eğitimde gıdada yapılan yanlışların insan sağlığı yönünden maliyetinin vurgulanması, sivil toplum örgütlerinin tüketicileri bilinçlendirmesi ve tüketicilerin haklarının farkında olması ve bunları koruması önlemlerin başında gelmektedir.