Bu yazımızda, kısaca Abdürrahim Zapsu’yu ve onun “Büyük İslam Tarihi” adlı kitabını tanıtmaya çalışacağız.
Doğu medreselerinde yetişmiş büyük bir İslam alimi ve mütefekkiri olan Abdürrahim Zapsu, 1890 yılında Van’ın Başkale İlçesinde doğmuştur. Eski adı Adamma olan Başkale, o zamanlar Hakkari’ye bağlı idi. Zapsu’nun babası, Mehmet Pertev Beydir. Annesi ise, Hacı Tayyar Beyin kızı Emetullah Hanımdır. Zapsu, babaannesi vasıtası ile bölgenin tanınmış isimlerinden Bedirhan Paşa sülalesine dayanmaktadır. Allah cümlesine rahmet etsin.
İlk tahsilini Başkale’de, ortaöğrenimini Van Dârü’l-Muallimin’de tamamlayan Zapsu, Taha Arvasi’den icazet almıştır. Ankara Maliye Meslek Mektebinde de okuyan Zapsu, İstanbul Darülfünun Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin son mezunlarındandır. Mezuniyet tezi olarak Ayetü’l-Kürsi tefsiri ile ilgili “Abide-i Tevhid” başlıklı bir yazı yazmıştır.
Doğuda büyük bir etkinliğe sahip olan Abdürrahim Zapsu, Rus işgaline karşı gösterilen mücadelede yaralı olarak esir düşmüştür. Bu esaret sırasında Bediüzzaman Said-i Nursi (ö. 1380/1960) ile görüşmüştür. Önceleri Hazar Denizi’ndeki Nargin adasında ve daha sonra Bakü’de esir olarak kalan Zapsu, zor şartlar altında İstanbul’a ulaşmıştır. O çalkantılı dönemde çeşitli Kürt derneklerinde görev almıştır. Kürt talebe Hevi (Ümit) Cemiyetinin kurucuları arasında bulunmuştur.
15 sene öğretmenlik yapan Zapsu, 15 sene de Mal Müdürlüklerinde maliyeci olarak çalışmış ve ardından 7 sene “Ehl-i Sünnet Mecmuasın”ı yayımlamakla meşgul olmuştur.
Çok ileri görüşlü olan Abdürrahim Zapsu, 1947-1948 yıllarında bir kızını Fransız, bir kızını da Almak lisesinde okutmuştur.
Kürtçe, Türkçe, Arapça, Farsça, Rusça ve Almancayı bilen Zapsu, çeşitli eserler yazmıştır. Tanıtımını yapacağımız “Büyük İslam Tarihi” adlı kitabından başka yayımlanmış 16 kitabı vardır. Bunun yanında 7 sene, 15 günde bir yayımlanan “Ehl-i Sünnet Mecmuası” ve Türkçe, Kürtçe, Farsça, Arapça yayımlanmış pek çok şiir ve makaleleri de vardır. Bir de yayımlanmamış çalışmaları da bulunmaktadır. Türkçe ve Kürtçe yayımlanan “Jın” dergisinde yazılar yazmıştır.
Hayatının sonuna doğru rahatsızlanan Zapsu, 26.12.1957 tarihinde, gece saat bir buçukta vasiyetnamesini yazmıştır. O, bu vasiyetnamesinde kendisini iyi hissetmediğini, bu nedenle bu vasiyetnameyi yazdığını anlatmıştır. Vasiyetnamesinin başında eşinden ve çocuklarından haklarını helal etmelerini dilemiş, kendisinin de onlara olan haklarını, Allah’a ibadet etmeleri, düzenli namaz kılmaları şartı ile helal ettiğini kaydetmiştir. 10 maddelik bir vasiyetnameyi yazan Zapsu, son maddesinde şu ifadelere yer vermiştir: “Kimsenin ırzına, namusuna, malına göz dikmeyiniz. Allah’tan korkunuz. Peygamber (s.a.v) utanınız. Cenab-ı Hak sizin ve benim dünya ve ahiretimi mamur etsin. Evlatlarınızı da Allah’ın emirlerine alıştırınız.”
Zapsu, bu vasiyetnameyi yazdıktan 45 gün sonra 9 Şubat 1958 tarihinde İstanbul’da vefat etmiş ve cenazesi Edirne kapı şehitliği karşısındaki Necati Bey Mezarlığında defnedilmiştir. (Abdürrahim Zapsu’nun hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi için bkz. Abdürrahim Zapsu, Büyük İslam Tarihi, Risale, İstanbul 2006, s. 11 vd.; Mustafa İsmet Uzun, “ZAPSU, Abdürrahim”, DİA, İstanbul 2013, XXXXIV, 127-128).
Büyük İslam Tarihi
Abdürrahim Zapsu, bu kitabı üç cilt halinde hazırlamayı tasarlamıştı. Birinci ve ikinci cildi tamamlamış ve 1957 yılında İstanbul’da Sıralar Matbaası tarafından yayımlanmasını sağlamıştı. O, üçüncü cildin yayımlanmasını sağlamadan vefat etmişti. Onun torunları Geylan Abdülaziz Zapsu ve Hasan Cüneyd Zapsu, kitabın üç cildini bir araya getirerek tek cilt halinde yayımlanmasını sağlamışlardır.
Kitap, 2006 tarihinde İstanbul’da Risale Yayınları tarafından yayımlanmış. 453 sayfadan oluşan kitap, önsöz ve üç bölümden oluşmaktadır. Zapsu, önsözde özet olarak İslam dinini mükemmelliğinin, taraftarlarının lüzumsuz tutuculukları, karşıtlarının insafsızca iftiraları, tarafsızların da hakikate nüfuz edememeleri yüzünden ihmale uğradığını kaydetmiştir. Kitabın birinci bölümünde din, tarih ve peygamberlik kavramları üzerinde durulmuş ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocukluk dönemi hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde Hz. Muhammed’in (s.a.v.) gençlik yıllarından itibaren Medine’ye hicret olayına kadar olan hayatı işlenmiştir. Üçüncü bölümde ise, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke hayatı kısaca hatırlatıldıktan sonra, Medine döneminin bütün yılları tek tek anlatılmıştır. Kitabın sonunda da sonuç ve değerlendirmelere yer verilmiştir. Kitabın baş tarafında, Geylan Abdülaziz Zapsu ve Hasan Cüneyd Zapsu’un yazmış oldukları bir sunuş yazısı bulunmaktadır. Onların sunuş yazılarından sonra, Hasan Basri Çantay, Ali Rıza Sağman ve Ahmet Davudoğlu gibi o zamanın âlimlerinin, eser hakkında yazmış oldukları nadide ifadeler yer almaktadır.
Zapsu, kitabında tarihin tanımı hakkında geniş bilgi vermiştir. O, bu bilgilerin başında şu ifadelere yer vermiştir: “Tarih, kelime anlamı olarak vakit tayini demektir. İlim lisanında, öyle bir vakit tayinine derler ki, bir millet, bir devlet veya bir toplulukta ortaya çıkan hadiseleri bir araya getirmiş olsun.” Zapsu, tarih tanımı için bu rivayetleri naklettikten sonra şu yorumda bulunmuştur: “Bu tarife göre tarih, ilim zümresine girer ve insanlara bilgi verir. Fakat bu bilgi, herhangi bir pozitif ilim gibi kesinlik ifade etmez. Tarihçinin ve vakanüvisin karakterine bağlıdır.” (Zapsu, Büyük İslam Tarihi, s. 31)
Tarih hakkında bu tanımı yapan Zapsu, kitabının bir yerinde İslam tarihi yazanlarını izledikleri yollara göre dört kısım halinde değerlendirmiştir:
Birinci yol: Bazıları hakikatleri biliyorlar. Fakat dini ve milli kindarlıkları ve bağnazlıkları nedeni ile İslam düşmanlıkları ile ortaya çıkarlar. İslam’ın hakikatlerini bir takım batıl fikirlerle süsleyerek tarihe mal etmeye çalışıyorlar. Bunlar, hain maksatlı kişilerdir.
İkinci yol: Bazı kişiler İslam’ın hakikatlerini bilmiyorlar. Bu tür kişiler, İslam aleyhine yazılan yanlış ve kötü bilgileri okuyarak o yanlış bilgileri aktarıyorlar. Bunlar, gerçeklerden haberdar olmadan İslâm hakkında gerçekdışı bilgileri aktarmaktadırlar.
Üçüncü yol: Bazı kişiler, İslam’ın gerçeklerini bilmiyorlar. Kötü niyetli kişilerin aleyhte yazdıkları iftiraların yalan ve uydurma olduğunu da anlıyorlar. Ancak gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, bunlara gereken cevapları veremiyorlar. Bu gibi kişiler, kendilerine göre bir yol takip edip gidiyorlar.
Dördüncü yol: Bağnazlıktan ve cahilce fikirlerden tamamı ile kurtularak hakkı hak, batılı batıl olarak kavrayan bazı kişiler de vardır. Onlar, İslâm’ın ana ilimlerine dayanarak zamanın felsefesini hazmetmişlerdir. Onlar, İslâm’ın aleyhinde yapılan iftiraların hangi yoldan geldiğini ilmi delillerle ispat ederek tahrif edilen hadiseleri bu tahriften kurtarmakta, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya koymaya çalışmaktadırlar. İşte bunların takip ettikleri yol, gerçek yoldur. (Zapsu, Büyük İslam Tarihi, s. 165)
Zapsu’nun dördüncü maddede işaret ettiği gibi tarih yazanların, bağnazlıktan, cahilce fikirlerden tamamı ile kurtulmaları ve tarihi olayları gerçeklere uygun, tarafsız bir şekilde yazmaları gerekir. İslam aleminde bu gerçek yakalanamadığı için, doğrular olduğu gibi su yüzüne çıkamamaktadır. Nitekim Kur’ân’ı ve sünneti çok iyi bir üslupla savunmuş olan bir oryantalist olmasına rağmen Nabia Abbott (1897-1981), İslam aleminde gerçek bir fikir ve düşünce hürriyetinin olmadığını, özellikle egemenlerin eleştiriyi kabul etmediklerini, bu nedenle İslam aleminin çok geri kaldığını, çeşitli örneklerle açıklamıştır. Abbott, halife ve sultanların cariyelerden oluşturdukları haremleri hakkında çeşitli örneklerle bilgi vermiştir. O, İslam tarihçilerinin serbest bir şekilde bu konuda yeterli açıklamalarda bulunma hürriyetini bulamadıklarını, konuyu yuvarlak ifadelerle geçiştirdiklerini anlatmıştır. Onun tespitine göre Müslüman tarihçiler, çoğunlukla olayları naklederken bu olayların nedenleri hakkında yorum yapmaktan çekinmişlerdir. Herhangi bir olayı değerlendirirken, “Neden böyle oldu? Ne için bu olay işlendi?” gibi soruları soramamışlar ve söz konusu olayı değerlendirememişlerdir. Özellikle yöneticiler hakkında değerlendirmelerde bulunmamışlar, konuyu laf kalabalığına boğmuşlar, tarafsız değerlendirmelerde bulunanlar da çeşitli cezalara maruz kalmışlardır. (Nabia Abbott, Hayzuran İle Zübeyde Bağdat’ın İki Kraliçesi, trc. Suat Kaya, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 2000, 96 vd.).
İşte Zapsu da kitabında bu gerçeğin aralanmasının gerektiğine işaret etmiş ve bunun dışındaki tarih yazmaların sağlıklı olmadıklarını anlatmıştır.
Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.