Matematik biliminin tüm dünyada köy, kasaba, dağ bayır, gelişmiş ülke, geri kalmış ülke, nerede olursanız olun asla değişmeyen, değiştirilemeyen kuralları vardır. İki artı iki, dünyanın her yerinde dört eder. Hani bazı cahillerden duyarsınız, ‘benim matematiğe ihtiyacım yok, okulda boşu boşuna matematik öğretiyorlar’ diye uluorta boş konuşmalar yaparlar. Onlara basitçe, ‘arkadaş sen para sayarken bile aslında matematikten yararlanıyorsun’ deseniz de anlamazlar.
Ekonomi de aslında, matematiğin tam da kendisidir. Ev, işyeri, köy, kasaba, bakkal dükkanı, büyük işletmelerin ve devletlerin ekonomisinde daima matematik vardır. Aylık kazancına göre, herkes kendine bir bütçe yapar. Bu ay oğlana palto, gelecek ay kıza ayakkabı alınacak. Hepsi kazanılan para ve onunla yapılan bütçeye göre yapılır. Bütçenden fazla harcamaya kalkarsan, karşında haciz memurlarını görüverirsin.
Bir iş için belli miktarda yatırım yapılır. Örnek olarak, fabrika ya da bina inşaatını verelim. İnşaat süresi uzadıkça zarar etmeye başlarsın. O halde inşaatın kaç yılda bitmesi lazım diye, en başından hesaplamalar yaparsın. Gökdelenleri, çelik konstrüksiyon olarak haftada birkaç kat çıkılacak şekilde inşa ediyorlar. Üste katları çıkarken aşağılarda da bir yandan içini döşemeye başlıyorlar. Bir aylık gecikme bu kadar, üç aylık gecikme şu kadar liraya mal olacak diyerek, yapılan inşaatın, kar zarar hesabını yaparlar. Zamanında biterse, işletmeye açılır ve sahibine para kazandırmaya başlar. Yok gecikilirse zarar etmeye başlarlar.
Zengin ülke, fakir ülke, büyük, küçük işletme hiç fark etmez. Hepsinin kendine göre imkanları sınırlıdır. Doğrusu bu dünyada kimsenin sonsuz kadar parası yoktur. Petrol yirmi otuz dolar düştüğünde, o zengin petrol ülkelerinde bile sıkıntılar baş gösterir. Çünkü onlar da, bütçelerini gelecek olan petrol gelirlerine göre yapmışlardır. Gelir azalınca bütçeleri de sıkıntıya düşer.
Neymiş efendim ekonomi ve matematik herkese, her işletmeye ve her ülkeye lazımmış. Bir akrabamın memlekette kırk yıldır işlettiği babadan kalma bir dükkanı vardı. Bakkaliyeden, inşaat malzemelerine, gaz yağı, zeytinyağı, saz teli, şeker, çimento, aklınıza gelen her şeyi satardı. Yetmişli yılların sonu, enflasyon artmış, kasaya da fare (çocukları) dadanınca dayanamadı, kapatıp kendini emekli ediverdi. Çocuklar kasaya giren paranın tamamının kar olmadığını dükkan kapanıp ta harçlıkları kesilince anladılar. O zaman da iş işten geçmiş oldu.
Ülkemizin duayen iş insanı, rahmetli Vehbi Koç bir röportajda, ‘bana cimri diyorlar, ben aslında tutumluyumdur. Ford arabaya binerim. İstesem en mükemmelini, en pahalısını alabilirim de almam. Çünkü Ford araba dışarıdan ithal değil, şirketimin fabrikalarında, kendi işçilerimiz tarafından yapılıyor. Tek kuruş harcarken bile hesap yaparım da, vakti zamanı gelince okul, hastane, üniversite için milyonlarcasını gözümü kırpmadan harcarım. Vakıf kurduk, yurt dışına akıllı ve çalışkan öğrencileri okumaları, vatana geri döndüklerinde ülkemizin dertlerine deva olmaları için gönderiyoruz. Keşke her iş insanı senin gibi olsa. Mekanın cennet olsun büyük insan.
Görüldüğü gibi her işin bir matematiği ve hesabı var. Aylık, yıllık bütçenizi gelirlerinize göre yaparsınız. Oraya üç milyar, buraya beş milyar, kafanıza göre harcama yapamazsınız. Eğer yaparsanız, içeriden ve dışarıdan ekstra paraya ihtiyacınız olur. Para babaları, devletler, şirketler, bankalar, önce insanları, ülkeleri, bolca borca sokarlar. Sonra verdikleri krediler geri ödeyemeyince de, donuna kadar her şeyini alırlar. Onların kuralları baştan bellidir. Kredi olarak verecekleri paranın miktarını, faizini, zaten kendileri belirlerler. Bu konuları merak edenler, İngilizlerle 1838 de imzalanan ‘Baltalimanı ticaret antlaşmasından başlayarak, yakın tarihimizi tekrar okusunlar. Düyunu umumiye, reji idaresi, yabancıların sırf kendi emperyal amaçları için yaptıkları demiryollarını, yurt dışına kaçırdıkları tarihi eserlerimizi ve borç parayla yapılan Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan Sarayları ve diğerlerinin öykülerini okusunlar.
Dünyada ve kainatta her şeyin, bir matematiği ve kuralı var. Araba kullanmanın bile kuralları var. ekranda 260 yazıyor ben iki yüz altmış kilometre yapayım derseniz, takla atar, bir yerlere çarpar, yoldan çıkar, ya da ceza yersiniz. Viraja girmeden tabelada seksen yazıyor ve siz de yüz elliyle viraja girerseniz, kendinizi yolun dışında, bir tarlanın kenarında buluverirsiniz. Merkezkaç kuvvetinin de matematik ve hesabı var. Bu hesabı yapanlar da, zaten o yüzden üzerinde seksen yazan tabelayı o viraja koymuşlardır.
‘Buralarda ortalık süt liman, her yer güllük gülistanlık, bunları niye yazıyorsun arkadaş’ diyenlere benim ne sözüm olabilir ki. Matematik böyle bir şey işte, insana illa da bir şeyler yazdırıyor.
3 yorum
Haldun çok güzel toparlamışsın yine bana eşimi hatırlattın onun en sevdiğim sözü matematik hayattir hayatın ta kendisidir derdi ve tabiiki öyle.Enteresan olan hala bunun anlaşılmaması Ellerine saglik
Beğendim
Değerli Hocam
Matematikle içiçe olan çok güzel örnekler vermişsiniz. Anlayana “sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az” diyerek kibarca ortaya bırakmışsınız
Gerçekten son cümlenizi merakla bekledim.
Onu da okuyucunuz tamamlasın, nasıl isterse öyle bitirsin diye düşünmüşsünüz.
Bu güzel yazıya devam hakkı verdiğiniz için teşekkürler. Hiç değilse içimizi döktük.
İyi ki varsınız.
Selam ve saygılar.
Dr. Erdinç Köksal