Son 10 yıl içinde ülkemizde sağlık hizmetlerinin sunumunda önemli değişiklikler yapıldı. Bunlardan bazıları reform niteliğinde, kolaylıkla başarılamayacak düzenlemelerdi. Öncelik verilen ve 4 “A” olarak adlandırılan alanlardan biri de “acil sağlık hizmetleri” idi. Ancak, şu an itibariyle acil sağlık hizmetlerinin durumu hiç de iyi değil, hatta can çekişiyor.
Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerine çok büyük yatırımlar yapıldı. Ambulans sayısı bu süre içinde en az altı katına çıktı. Kara ambulansları donanım olarak çağdaş hale getirildi. Hava ambulansları hizmete başladı.
Acil sağlık hizmetlerinin hastane basamağının sunulduğu acil servisler için de çok önemli düzenlemeler yapıldı. Mevzuat ve fiziki alanların düzenlenmesi, hizmetin sunumuna çok değerli katkılar sağladı.
Tüm olumlu gelişmelere rağmen günümüzde acil sağlık hizmetlerinin daha iyi hale geldiğini söylemek ise tartışma götürür. Çünkü sağlıkla ilgili bir konuda politika üretirken, onu etkileyen diğer unsurlar göz ardı edilirse, acil sağlık hizmetlerinde bugün yaşadığımız gibi sorunlar karşımıza dikilir.
Ambulans sayısının artması çok olumlu; kişi başına düşen ambulans sayısı arttı. Ne yazık ki ambulanslar günümüzde acil durumlar dışında çok sayıda hastanın keyfi başvurusuna veya nedeni halen sorgulanmayan hastaneler arası sevklere hizmet ediyor. Evinden polikliniğe gitmek için veya basit bir yakınması için acil yardım ambulansı çağıran hasta sayısı azımsanmayacak kadar çok. Çoğu insan “Nasılsa ambulans geliyor.” diye çağrıda bulunuyor ve suistimale dönen isteğini çeşitli bahanelerle rasyonalize ediyor. Gerçek acil duruma geç kalan ambulans olunca da, herkes feryat ediyor.
Helikopter ambulanslar bazı klinik durumlar için paha biçilemez değerdedir. Ancak hava ambulansları, süre sonuç olarak kara ambulansı ile pek de farklı olmayan il ve ilçeler arası hasta nakillerine yönlendirilirlerse, yararlılıkları tartışılır hale gelmektedir. Akla gelen sorular ise şunlar: Beş yıldır sunulan bu hizmetin bedel-etkinliğinin analizi yapıldı mı? Sonuçları ilgili kurum, kuruluşlar ve toplum ile paylaşıldı mı?
Acil servislere gelince, ne yazık ki işler daha vahim. Aile hekimliği sistemini getirmek, sağlık hizmetlerinin her kademesinde sonuca bakılmaksızın maliyeti azaltmak, toplumun sağlık düzeyini yükseltmek yerine oy için halkı memnun etmeye çalışmak, performans sistemi ile çalışanları özveriden uzaklaştırmak ve işinden soğutmak, tam gün uygulamasını bir kaosa döndürmek, münferit olumsuzlukları genelleyerek acil servisler ve çalışanlar hakkında karalayıcı haberler yapmak gibi pek çok uygulama sonucu, acil servisler artık hekim ve sağlık personelinin çalışmak istemediği alanlar haline geldi.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, acil servislere bir yıl içinde ülke nüfusunun iki katı sayıda hasta başvurusu yoktur. Son altı yılda üç kat artan acil servis başvuruları her geçen gün artmaya devam ediyor; acil serviste görev yapan hekim sayısındaki ciddi düşüklüğe rağmen. Sağlık Bakanlığının ve Sosyal Güvenlik Kurumunun ürettiği mucizevi “Yeşil Alan” uygulaması, kalabalığı önleme konusunda hiçbir katkı sağlamadı; zaten hasta sayısını azaltacağı gibi bir sonuç da beklemiyorduk.
Acil servisler kalabalık da poliklinikler boş mu? Daha da kötü. Kamu spotundaki “Doktor Bey” bile saat 09.00’da gelen ilk hastasından sonra randevu verilen 45 hastasına, hiç durmadan, başka iş yapmadan, ihtiyaçlarını bile karşılamadan saat 17.00’a kadar baksa, hasta başı ortalama 10,5 dakika ayırabilir. Randevulu 45 hasta şu an için bile iyimser bir rakam. Sonuç, polikliniğe gidemeyen, poliklinikte sıra ve ilgi bulamayan, yeterli tetkik-tedavi edilemeyen, bunlara rağmen hastane hastane gezen hastalar “Aynı işi acilde de yapıyorlar.” diyerek acil servise geliyor. Toplum artık acil servislerin mevcudiyetinin anlam ve önemini de göremez oldu.
Acil servisler sağlık hizmetinin olmazsa olmaz birimleridir. Acil sağlık hizmetine kimin ne zaman ihtiyaç duyacağı bilinmez. İhtiyacı olduğunda alamadığı hizmet yıkıcı, hatta ölümcül olabilir. Sağlık politikalarında değişiklik yapılırken olumsuz etkilerin nerede ortaya çıkacağı hesaplanmaz ise şu an acil servis çalışanlarının yaşadığı sorunlarla yüz yüze kalırız.
Hepimiz biliyoruz ki, acil servislerin bu konuma düşmesinin sorumlusu acil servis çalışanları değildir. Hasta sayısını artıran da acil servis çalışanları değildir, personel politikasını yürüten veya altyapı ihtiyacını belirleyen de. Ancak şiddete maruz kalan, 3-5 dakikada bir hasta bakıp hastayı memnun etmeye çalışan, bunu rağmen maddi-manevi hiç destek görmeyen, 184’ten gelen şikâyetlere veya adli soruşturmalara yanıt vermeye yetişen sadece acil sağlık çalışanlarıdır. Ve ne üzücüdür ki, mevcut politikayı belirleyenlerin, bazı toplantılarda cılız seslerle dile getirdikleri gerçekçi olmayan vaatler dışında hiçbir desteği hissedilmemektedir.
İvedilikle hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinin sunumunun gözden geçirilmesi ve acil servislerinin halkın ihtiyacına cevap verecek şekilde etkin bir sağlık hizmeti sunabilir hale getirilmesi gerekmektedir. Bunun için Sağlık Bakanlığının, Türk Tabipleri Birliğinin, uzmanlık derneklerinin, hastane yöneticilerinin ve acil servis çalışanlarının katıldığı bir platform içinde doğru politikaların oluşturulması şarttır. Aksi takdirde, daha çok sayıda acil sağlık çalışanı tükenecek, mesleğini bırakacak, saldırıya uğrayacak ve acil sağlık hizmetine gerçekten ihtiyacı olan çok sayıda hasta zarar görmeye devam edecektir.