Ülkemizde acil servislerde çalışan hekimlerin çalışma saatlerine baktığımızda durumun ne kadar vahim olduğunu görebiliriz. İkinci basamak sağlık kurumlarındaki acil servis hekimleri genellikle 24 saatlik nöbetlerle çalışmayı tercih etmektedirler. Acil servis hasta başvurularının günlük 1000’lere kadar yükseldiği düşünüldüğünde, zaten sayıca az olan hekimlerin malpraktis riski altında ne kadar yoğun çalıştıkları ortaya çıkmaktadır. Haftalık 45 saatlik mesai dikkate alınarak hazırlanan nöbetlerde hekimler, 4 günde bir nöbet tutmakta ve 3 gün boş kalmaktadır. Tek hekim değillerse, 24 saatlik süre içinde bazen birbirleriyle değişmeli olarak hasta bakmakta, 24 saatlik nöbetinin sadece 12 saati aktif görev yapmaktadırlar. Bu şekilde acil serviste 12 saatten daha uzun çalışmanın getireceği riskler ortadan kalksa da, hekimlerin aktif olarak toplam çalışma saatleri yarıya inmektedir. Haftalık 45 saat üzerinden 12 saatlik nöbetlerin planlanmasına ise çoğu kez hekimler, daha sık hastaneye gelecek olmaları nedeni ile karşı çıkmaktadırlar. Ne yazık ki ülkemizde hasta bakımının daha iyi olması için 24 saatlik çalışma süresinin azaltılmasını şart koşan bir uygulama mevcut değildir. Acil tıp uzmanlık eğitimi verilen üniversite hastanelerinde ise genellikle günde iki ayrı ekip halinde planlanan nöbetlerle acil servis hizmeti verilmektedir. Ancak doğru kadro planlaması yapılmaması sonucu ortaya çıkan asistan hekim sayısındaki azlık, bazı kurumlarda 24 saat çalışma sürelerinin uygulanmasına neden olmaktadır.
Hastaların acil servislere başvurduğu saatler dikkate alındığında özellikle öğleye doğru, öğleden sonra, akşam saatlerinde hasta sayısının arttığı, akşam 5 civarında ve gece yarısından sonra azaldığı görülmektedir. Yirmi dört saatlik süre içindeki başvuru sayıları yaklaşık olarak birbirine eşit iki bölüme ayrılırsa, sabah 08.00 ile akşam 18.00’de nöbet ekibinin değişmesi en adil ve pratik olan sistem olarak görülmektedir; bu durumda gündüz nöbeti 10 saat, gece nöbeti 14 saat olmaktadır. Ancak bu çalışma saatleri ne yazık ki memur veya işçilerin yasal çalışma saat düzenlemeleri içinde hiçbir kritere uymamaktadır. Acil servis gibi alanlar için ek yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Eğer hasta başvurusu çok fazla ve iş yükü yoğun yerler varsa, nöbet saatlerinin 8 saate düşürülmesi en sağlıklı olanıdır. Ayrıca, insanın diürnal ritmi de göz önüne alınarak nöbet saatlerinin değişik şekillerde yapılandırılmasına da olanak tanınmalıdır.
Yoğun dikkat ve emek gerektiren işlerde nöbet usulü ile çalışanların ek haklara sahip olması da sağlanmalıdır. Haftalık çalışma saatlerinin kısaltılması, ek ödemeler yapılması, daha fazla hafta sonu veya yıllık izin verilmesi, daha az idari görevlendirmeler yapılması, erken emeklilik gibi haklar bu kişilere tanınmalıdır.
Acil servisler, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarının uzmanlık eğitimi sonrası hizmet verilmesi gereken hasta bakım alanlarıdır. Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre “acil servis hizmeti uzman tabip sorumluluğunda bir bütün olarak yürütülecek şekilde organize edilir” denmektedir. Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde “uzman durumu müsait olan kurumlarda lüzum görülen branşlar için normal nöbete ilave olarak ayrıca acil nöbeti konulabilir” denmesine rağmen birçok hastane acil servisinde uzman hekim denetimi yapılmaksızın hizmet sunulmaktadır. Her ne kadar her iki yönetmelikte “hizmetin aksamayacağı sayıda sağlık ve yardımcı sağlık personeli görevlendirilir” ibaresi yer alsa da, şu andaki insan gücünün olması gerekenin çok çok altında olduğu bir gerçektir. Hatta son aylarda aile hekimliğine geçiş sürecinde acil servislerde çalışan tüm veya tüme yakın pratisyen hekimin bir anda hizmetten çekildiğinin örneklerini vermek mümkündür.
Uzman hekim denetimi gerek uzmanlık eğitimi verilen kurumlarda, gerekse de kamu veya birçok özel hastanenin acil servislerinde söz konusu değildir. Acil tıp uzmanlık eğitimi veren kurumlarda 24 saat uzman hekim denetimi sadece “bir” eğitim kurumunda verilmektedir. Orada da bir acil tıp uzmanı başvuran tüm hastaların sorumluluğunu almaktadır ki, mevcut hasta sayısı ile başvuran tüm hastaların sorumluluğunu almak gerçekçi değildir. Eğitim kurumlarındaki ders yükü, idari görevler, bilimsel çalışma yapma gerekliliği de göz önüne alınarak yeterli sayıda öğretim elemanı kadrosu açılmamaktadır. Sistem bu eksikliği gidermek için herhangi bir denetim ve yaptırım uygulamamaktadır. Libby Zion davasında olduğu gibi bu sistem sorunu hastalara yansımaktadır. İkinci basamak hastanelerde görev yapan pratisyen hekimlerin hizmetlerinde de uzman hekim denetimi bulunmamaktadır. Bir uzmanlık anadalında verilen hizmetin uzman hekim sorumluluğunda verilmesi gerektiği açıktır.
Sağlık hizmetlerindeki kusurlar için çoğu zaman hekimler öncelense de sistemin sorunlarının birincil kusur yarattığı ve bu sorunları gidermek için yeterince çaba harcanmadığı görülmektedir. Bu kusur nedeniyle zarar görme potansiyelini de hastalar taşımakta ve hekimler suçlanmaktadır.