Acil servislere başvuran hasta sayılarının artışı ile paralel olarak genel durumu bozulmuş, hayati tehlikesi olan ya da organ yetmezlikleri gelişen kritik hastaların sayıları da gün geçtikçe artmaktadır. Acil servislerde bu hastalara uygulanan bakım ile mortalite ve morbidite oranlarında belirgin azalmalar olduğu gösterilmiştir. Acil serviste yapılan bu ilk kritik bakımın ardından, hastaların çoğunun bir yoğun bakım ünitesine yatırılıp tedavilerinin devamı sağlanmalıdır. Bu iki özellikli bakım alanı sağlık hizmetlerinin olmazsa olmaz birimleridir, ki her iki alanda da eğitimli, deneyimli ve yeter sayıda çalışan personele ihtiyaç vardır.
Acil tıp uzmanlık eğitiminde her ne kadar kritik hasta ve yaralıların ilk değerlendirilmesi, stabilizasyonu, girişimleri, tedavisi ve resüsitasyonlarının yapılması yer alsa da, yoğun bakım ihtiyacı olan hastaların yer olmadığı gerekçesi ile acil serviste kalması hastanın uzun dönem bakımında eksikliklerin doğmasına neden olmaktadır. Çünkü acil servisler uzun dönem yoğun bakım hizmeti vermek için oluşturulmuş alanlar değillerdir, ayrıca acil servis hekimleri ve çalışan sağlık personeli bu uzun dönem bakımı sağlamak için de eğitilmiş değillerdir. Ek olarak, sürekli yoğun bakım hizmetinin acil servis bünyesinde bulunmasının da kabul edilebilir bir yanı yoktur; ilgili branşlar bu hastaların sorumluluğunu devralıp özellikli bakımlarını sunmaya devam etmelidirler.
Acil servislere başvuran hasta sayısı sınırlandırılamaz. Ancak, ilk değerlendirilme ve bakım sonrası yoğun bakım yatışı gereken hastalar, günümüzde hem acil servisler hem de sevk koordinasyonu için çaba harcayan komuta kontrol merkezleri için önemli bir sorun haline gelmiştir.
Ülkemizde yoğun bakım yatak sayısı ne yazık ki çok kısıtlıdır. Bırakın ilçe hastanelerinden il merkezine yoğun bakım hastalarının sevk edilmesini, yüzlerce kilometre uzaklıktaki illerde bile boş yatak aranmaya veya bu illere hastalar gönderilmeye başlanmıştır.
Ortalama yaşam süresi uzadıkça yaşlı nüfus oranı artmaktadır. Tıptaki tüm ilerlemelerle birlikte yaşam süresi uzamakta ve komorbid hastalıkların varlığı ile bu grup hastaların herhangi bir yatış endikasyonunda daha özellikli alanlara yatırılma ihtiyacı doğmaktadır. Günümüzde hastaların ayaktan tedavi edilebilme oranı da artmıştır. Buna rağmen, yoğun bakım yatağı ihtiyacındaki artışın önüne geçilememektedir. Birçok ülkede hastanelerdeki servis ve yoğun bakım yatak oranları, giderek yoğun bakım yatağı lehine artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ndeki büyük hastanelerde yoğun bakım yataklarının servis yataklarına oranı yüzde 20-25 arasında değişmektedir. Acil tıp uzmanlık eğitimi verilen birçok hastanede yılda 60-120 bin arası hasta bakılırken, yatış oranı yüzde 20-30 arasındadır ve bu hastaların önemli bir oranı yoğun bakıma yatmaktadır. Yine ABD’de her 10 bin erişkin nüfus için ortancası 2,77 olan yoğun bakım yatağı mevcuttur; çeşitli bölgelerde bu sayı 6’ya kadar çıkmaktadır.
Ülkemizde ise yoğun bakım yatak kapasiteleri artırılmaya çalışılmakta, fakat çoğu kez ara yataklar eklenerek kısıtlı alanlarda, yetersiz ekipmanlarla ve personelle hizmet verilmeye çalışılmaktadır. Buna rağmen üçüncü basamak hastanelerin acil servislerinde yoğun bakım ihtiyacı için bekleyen hastalar sürekli olarak bulunmaktadır. Acil servislerde hasta sirkülasyonunun sağlanması ve hastaların daha uygun tıbbi bakım almaları için hem alan hem donanım hem de personel desteği ile yoğun bakım yatak kapasitelerinin artırılmasına öncelik tanınmalıdır. Sadece üçüncü basamak yoğun bakımlar değil, hasta grubu itibariyle yoğun bakım hizmeti sunması gereken birçok klinik için, ara yoğun bakım olarak da tanımlanan birimlerin açılması ve ilgili branşların bu birimleri yönetmesi için desteklenmesi gerekmektedir.