“SGK verilerine göre her üç hastadan biri acil servise gidiyor. Acil servislere başvuran hasta sayısı yılda 90 milyona ulaştı.” Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı bu rakamlardan sonra, doktorun acil görmediği hastanın eczaneden ilacını alırken katılım payını ödeyeceğini açıkladı. Üzerinden 15 gün geçmeden 21 Ocak tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’nde değişiklik yapıldı. “Yeşil alan muayenesi” butonuyla Medula sistemine giriş yapılan acil servis hastalarından katılım payı alınacağı tebliğ edildi.
Sorun da herkes hemfikir. Bu kadar çok acil servis hastası dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Çözüm bu mudur? Tartışmak gerekir.
Yeşil alan muayenesini bilmeyenler merak edebilir. Bu, Sağlık Bakanlığı (SB)’na göre acil servise başvuran hastaların triyajı sonrası alınması öngörülen bir alandır; acil olmayan hasta grubunu işaret etmektedir. Dünyada en yaygın olarak 5’li triyaj sistemlerinin kullanılması önerilmektedir. Yeşil alana alınacak hastalar ise, bu 5’li triyaj kategorizasyonunda 5. gruba girmektedir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde kullanılan ESI sınıflamasına göre bu hastalar sağlık bakımları için “herhangi bir kaynağın gerekli olmadığı” hastalardır. Kaynaklar ise herhangi bir laboratuvar veya radyoloji tetkiki istenmesi; IV sıvı tedavisi; IV, IM veya nebulize ilaç tedavisi; konsültasyon gerekliliği; kesi onarımı, foley sonda gibi basit girişimler olarak özetlenebilir. Reçete tekrarı, PO ilaçlar, tetanoz aşısı yapılması, basit yara pansumanları gibi uygulamalar ise kaynak değildir. SB’nin triyaj sınıflaması ATS benzeridir. Risk taşımayan ve hafif derecedeki ağrılar, aktif yakınması olmayan düşük riskli hastalıklar, her türlü basit belirtiler, basit yara ve sıyrıklar 5. kategoridedir.
Aslında bu hastalar, acil servis hekiminin zamanını en az alan hastalardır, ama iddia edildiği gibi oranın yüzde 75’e çıkması pek mümkün değildir; özellikle de üniversite hastanelerinde ve triyajın doğru uygulandığı hastanelerde, beklemenin de etkisi ile yüzde 15-20’yi geçmeyecektir. SGK’nın hangi bilimsel çalışmaya göre yüzde 75 rakamını kullandığı veya örneklemini hangi hastanelerden aldığı belli değildir. Ayrıca, SGK’nın acil hal tanımının hiçbir bilimsel açıklaması da yoktur; bu tip tanımlardan artık herkes uzaklaşmıştır.
Acil servise gelen hastadan katılım payı, yani para almak çözüm müdür? Bu uygulama, acil servis hasta sayısını azaltacak mıdır? Hastalar neden acil servise gelmektedir de, aile hekimine veya polikliniğe gitmemektedir? “Nasılsa her yerde para kesiliyor, ha aile hekime gitmişim, ha acile” diyerek, hasta yine istediği saatte acil servise gelmeyecek midir? Hastanın acil olmadığına karar verecek olan hekim, hasta ile yüz yüze kalmayacak mıdır? Yeni bir darp edilme gerekçesi doğmayacak mıdır? SGK bürosunda masa başında oturan denetleyici hekimler, sadece ICD-10 tanısına bakarak ‘Acil hal kapsamına girmiyor’ kararını nasıl verecektir? ‘Acil hal değil’ diyerek kurumdan bunun bedelini isterse kurumlar sessiz mi kalacaktır? Soruları artırmak mümkündür ve her biri cevabını beklemektedir.
Acil sağlık hizmeti ve birinci basamak sağlık hizmeti kamunun vatandaşlarına ücretsiz sağlaması gereken hizmetlerin başında gelmektedir. Acil servisler sağlık sisteminin güvenlik ağıdır, sistemdeki tıkanıklığın çıkış yoludur. Ne var ki, halk içinde alışkanlığa dönüşen acil servis başvurularının mutlaka çözülmesi gerekmektedir. Ancak, “Paranızı keserim” diye hastayı ve “Bedelini ödemem” diye kurumları tehdit ederek çözüm üretmeye çalışmak, bizleri çözümden çok, çıkmaz bir yola doğru sürüklemektedir. Ne yazık ki, ülkemizde deneme-yanılma yoluna gitmeden kimse gerçekleri görmek istememektedir, başkalarının önerilerine inanmamaktadır. Hep birlikte göreceğiz, bu katılım payı acil servis hasta sayısını mı düşürecektir, yoksa sadece SGK’nın zararı mı azalacaktır?
Sağlıkta dönüşümün temel halkalarından birisi, aile hekimliği sistemi idi. Birinci basamakta çözülebilecek sorunları oraya yönlendirmek yerine, orayı da katılım payı alınan bir hizmete dönüştürürseniz, amacınızın artık halkın sağlığını korumak değil, mali kaygılarınızı gidermek olduğu ortaya çıkmaktadır. Gelin, birinci basamak hizmetlerinin tümünü ücretsiz yapın-hem muayeneden hem de ilaçtan katılım almayın; halkı eğitin, teşvik edin ve birinci basamağa yönlendirin; aile hekimlerini de mutlu edin (ki son zamanlarda istifalar artıyor); basamak sistemini de yapılandırın, bakın acil servisler kendiliğinden rahatlayacaktır.
Geçenlerde Bosna-Hersekli bir polis memuru ile karşılaştım. Dünyadaki birçok ülkenin acil sağlık sistemine aşina sayılırım, ama o ülke hakkında hiç bilgim yoktu. Avrupa’da birçok ülkede aile hekimini aramadan veya ambulans çağırmadan acil servislere doğrudan hasta başvuramaz (Viyana’da birkaç yıl önce kendi aracı ile acil servise gidip, içeri alınmayıp kalp krizinden kapıda ölen vatandaşı hatırlarsınız). “Bosna-Hersek’te de böyle mi, yoksa herkes doğrudan gidebilir mi?” diye sordum. Herkesin acil servise gidebileceğini söyledi. “Boğaz ağrınız var, gece acil servise gidiyor musunuz” diye sordum, verdiği cevap çarpıcı idi: “Neden gideyim, orası acil servis, ertesi gün aile hekimime giderim” dedi. Biz de bunu sağladığımız zaman sorunu çözeriz, ama bağcıyı döverek ve dövdürterek bir yere ulaşamayız.