6. Acil Tıp Asistan Sempozyumu 2-5 Haziran 2011 tarihleri arasında Antalya Adrasan’da yapıldı. Türkiye Acil Tıp Derneğinin bu bilimsel ve sosyal etkinliğinin ev sahipliğini ve organizasyonunu bu yıl Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı ile Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği asistanları yaptı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yaklaşık 148 asistan, çoğu zaman kendi içinde, bazen de hocalarını kenara sıkıştırarak geleceklerini tartıştı, birbirlerini tanıdı, yaşadıkları sorunları, farklı deneyimleri ve olumlu-olumsuz örnekleri paylaştı. Asistan eylemlerinin yükseldiği bir dönemde acil tıp gibi sağlık alanının en zor uzmanlık dallarından birinin asistanları, bu etkinlik ile 6 yıldır olduğu gibi “Biz de varız” dedi.
Program ilk gün USG, EKG, rejyonel anestezi çalıştayları ile başladı. İkinci gün ilk konuşma “risk yönetimi ve takım çalışması” idi. Konuşma Everest’te zirve yapmış, Akut Antalya Birim Sorumlusu Öğr. Gör. Yılmaz Sevgül tarafından yapıldı; acil tıbbın salt tıbbi bilgiler ile değil, hayata bakış açısını da anlatan bir uzmanlık dalı olması, programdaki konu spektrumunu genişletiyordu. Değişim, sıra dışı iş olanakları, triyaj, mimari, beden dili ve iletişim, konsültasyon, ipuçları ve sık hatalar gibi başlıklar altında asistan hekimler ve konunun uzmanı davetli konuşmacılar sunumlarını yaptı. Acil Tıp Asistan Birliğinin 2. Genel Kurulu da bu sempozyumda gerçekleştirildi. Sosyal etkinlikler yok muydu? Kano yarışı, halat çekme, plaj voleybolu, çuval yarışı, bisiklet turu. Sempozyum’un Adrasan’da olması oturumlara katılımı da etkilemedi. Tüm katılımcılar her an, hep birlikte ekip olmanın gücünü gösterdiler.
Acil tıp asistanlarının da çok sayıda sorunu var; en az diğer uzmanlık alanlarında eğitim gören asistanlar kadar ve hatta çoğu kendi branşlarına özgü. Hasta sayısının çokluğu, yardımcı sağlık personelinin azlığı, çalışma alanlarının fiziksel yetersizlikleri, saldırı riski, hastalık bulaşma riski, tükenme sendromu, eğitim ile ilgili eksikler, sürekli değişen mevzuat vs.
Birçok branşta sorunlara çözüm olarak önerilen yöntem, asistan sayısının artırılması. Asistan sayısının artırılması sadece iş gücünü hafifletmek anlamına mı gelmeli? Aslında bu sorunların ne nedeni asistanlar ne de çözümü bulması gerekenler onlar. Eğitim hastanelerindeki iş yükünün neden bu kadar arttığına yönelik açıklama yapan yok. Eğitim kurumlarının asli rolü, ülkenin sağlık hizmetini sırtlamak olmamalı. Artan iş yükünün çoğu asistanların sırtında da olmamalı. Asistanlar öncelikle eğitim alan, eğitim alırken eğiten kişi ile beraber sağlık hizmetine de katkı sağlayan, araştıran, öğrenen kişi olmalıdır. Asistanların görev tanımları, uzmanlık eğitimleri boyunca yıllara göre neler yapacağı, çalışma saatleri dâhil eğitim müfredatları içinde tanımlanmalıdır. Eğitim hastanelerinin asistanlar üzerine yüklediği hizmet yükünü azaltmak için uzman hekimler bu kurumlarında istihdam edilebilir, ama üniversitelerdeki ek ödeme yönetmeliğine göre asistandan daha az ücret alan uzman hekim üniversiteye gelir mi? Mümkün değil.
Asistan eylemleri aslında buz dağının su üstünde kalan parçası. Seslerini çıkartma cesareti gösterdikleri için hepsini kutlamak lazım. Ama sorunları çözmekle sorumlu olan kişiler nedense olup biteni ya görmezden gelerek ya da yansıtma yolu ile başkalarına yönelterek çözümlemeye çalışıyorlar. Bu gidişle işlerin daha iyiye gideceğe benzemiyor. Eğitime ve araştırmaya ek ödeme verilecek ve bunlara ayrılan zaman artacak iddiaları ile çıkartılan tam gün, her hasta başına puan toplamaktan ve iç huzurun yok olmasından başka bir sonuca doğru ilerlemiyor. Gerek tıp eğitimi gerekse de uzmanlık eğitiminde yaşanan sıkıntılar ile bilimsel araştırma sayılarındaki azalmanın çözümünün yürürlükte olan tam gün uygulaması olmadığı açıkça görülüyor. Eğitim kurumlarında tam güne evet, ama eğiteni, eğitileni, araştıranı, tüm çalışanları ile insani bir şekilde, görev tanımlarının iyi yapıldığı ve emeğin gerçek karşılığının verildiği bir tam güne evet.