Klinik bilimler içinde tam gün yasasından en az etkilenen uzmanlık ana dalı belki de acil tıptır. Acil tıp, hastane acil servislerinde kesintisiz sürdürülen ve vardiya usulü çalışma ile gerçekleştirilen bir hizmettir. Hasta başvurur, gerekli ise tetkik ve tedavinin eşlik ettiği tanı süreci sonrası hastanın bakımı sonlandırılır. Hasta ya hastaneye yatırılır ya da taburcu edilir. Tedavisi düzenlenerek taburcu edilebildiği gibi, ileri araştırmalar ve takip için polikliniklere yönlendirilebilir. Uzun süreli tedavi ve hasta takibi yoktur. Genellikle hastalar ile para ilişkisi kurmak istemeyen hekimler için de ideal bir uzmanlık ana dalıdır.
Tam gün yasası ile döner sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılmasına dair yönetmeliğin amacı, hekimlerin haftalık çalışma saatinin tümünü, bağlı olduğu kurumda geçirmesini sağlamaktan çok, mesai saati dışı da olsa ek gelir elde edebileceği hizmeti vermesini ve muayenehane açmasını engellemek olduğu açıktır. Acil tıp uzmanının muayenehane açmak veya özel hasta bakımından ek gelir elde etmek gibi bir hedefi de yoktur. Yoğun iş yükü ve stres altında, en yüksek malpraktis riski taşıyarak yaptığı hizmetin maddi ve manevi karşılığını görev yaptığı kurumdan almak acil tıp uzmanının beklentisidir.
Ülkemizde tıp fakültelerindeki öğretim üyesi fazlalığından şikâyet edilmektedir. Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayıları ise gerekçe olarak sunulmaktadır. Hâlbuki araştırma görevlileri yokmuş gibi hesaplar yapılmakta, nitelikli klinik hizmet yükü yok sayılmakta, ideal tıp eğitim modellerinin gerektirdiği iş yükü ve araştırma için ayrılması gereken zamanlar dikkate alınmamaktadır. Model alınan ABD’de klinik hizmeti veren, eğitim ile ilgilenen ve araştırma yapan hekimler birbirlerinden bağımsız çalışırken, bizde öğretim üyelerinden her üç sorumluluk zorunlu olarak istenmeye devam edilmektedir. Üstelik ABD’de, klinisyen olmayan ve çoğunlukla eğitim ya da araştırma ile ilgilenen öğretim üyelerinin klinisyenler kadar olmasa da, insanca yaşayacak ücretler aldığı unutulmamalıdır.
Üniversitelerin birinci görevi eğitim ve araştırma olması gerekirken, sağlık uygulamaları ile birinci basamak gibi klinik hizmet sunulmaya başlanmıştır. Bu hizmetin yükü giderek artmış, örneğin; üniversite hastaneleri acil servislerindeki hasta sayısı 4 yıl öncesine göre en az 2 katına çıkmıştır. Hasta hizmetinin ön plana çıkması nedeni ile kaliteli bilimsel araştırmaların yapılması zorlaşmıştır. Tıp öğrencileri tarafından en sevilen ve yararlı olduğu düşünülen acil tıp stajları dâhil olmak üzere birçok stajda öğrenci memnuniyeti düşmüştür. Eğitim her yönü ile ciddi yaralar almıştır; hem öğrencilerde hem de araştırma görevlilerinde huzur kalmamıştır. Eğitim zaafının topluma etkisi, belki şimdi değil ama, yakın bir gelecekte karşımıza çıktığı zaman, ‘Nerede hata yaptık?’ diye birbirimize soracağımız kesindir.
Ek ödemeler ile üniversitelerde eğitim ve araştırmaya da pay verileceği şeklinde hekimler ve kamuoyu yönlendirilmiştir. Ancak, hizmetin yanında bu pay çok kısıtlı kalmıştır. Üstüne üstlük, gelir getirmeyen kalemler olarak değerlendirilip, klinik ve temel bilimler hekimleri arasında gereksiz tartışmalara yol açmıştır.
Klinik hizmet yükünü üniversitelerde öğretim üyesi ve araştırma görevlilerinin üzerinden almanın bir yolu, uzman hekim çalıştırmak olacaktır. Ancak üniversitelerdeki ek ödeme usullerine baktığımız zaman, yönetmelik hazırlanırken bu grubun neredeyse hiç dikkate alınmadığını görmek mümkündür. Zira üniversite hastanesinde uzman kadrosunda hizmet veren bir hekim, uzmanlık alanının tüm yasal sorumluluklarını üstlenmesine rağmen katsayılar nedeni ile neredeyse araştırma görevlisinden daha az gelir elde edebilmektedir.
Yine ek ödeme yönetmeliğine göre, hak edilen, insani, yasal yıllık izin günü sayısının aktif gün sayısından çıkartılması, gelir kaybetmemek için kimsenin izine çıkmamasına veya kısıtlı süre çıkmasına neden olmuştur. Neredeyse bütün AB ülkelerinde yıllık izinler için ek ödemeler yapılırken, bizde izine çıkmak ceza olmuştur. Birkaç yıl içinde bunun etkisini öğretim görevlilerindeki tükenme sendromu olarak göreceğimiz açıktır.
Tam gün süreli çalışmanın istenmesi ile ilgili haklı gerekçeler vardır. Kısmi zamanlı veya katkı paylı hasta bakımı ile çalışma, ikinci basamak hastanelerinde hizmetin, üçüncü basamak hastanelerinde hizmet yanında eğitim ve araştırmanın önünde ciddi sorunlar yaratmıştır. Tam gün süreli çalışma temelde doğru bir uygulamadır, ama şu anki içerik ne hizmete ne eğitime ne de araştırmaya katkı sağlamış durumdadır; aksine her biri için yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Sorunlar detaylı bir şekilde irdelenip, bulunacak doğru çözümler ile birlikte yeni bir tam gün yasasına ihtiyaç vardır.