Tarihi insanlık kadar eski olan savaşın nedenleri zamana, topluma, yere göre değişir. Amacı ne olursa olsun barışçıl bir düşüncede kabul edilmesi imkansız olmalıdır savaşların. Barış içinde, herkesin kardeşçe, eşit, özgür ve refah içinde yaşadığı bir dünya günümüzde ne yazık ki ütopik bir düşünceden ileriye gitmez. Gerçek yaşamda amaç savaş çıkarmak ise neden çoktur. Ekonomik, siyasal, etnik, dini nedenlerle tarih boyunca sürekli savaşmıştır toplumlar, ülkeler birbiriyle. İlk insanlık tarihinde var mıydı bilmiyoruz, ancak yazılı tarihle birlikte başlangıçta aileler, sonra klanlar, devamla topluluklar, devletler, milletler ve nihayet dünya savaşları. Bazen milliyetçilik, bazen dinsel, bazen egemen olma dürtüsü ile çıkmıştır savaşlar. Ulusların hafızalarında, savaşların karakterlerini diğerlerinden farklı kılan bazı yer adları, mermere kazılmaşçasına yer etmiş, nesilden nesile aktarılmıştır, Galiçya, Yemen, Çanakkale, Dumlupınar, Sakarya gibi. Ancak hiçbiri Sarıkamış Harekatı gibi sonu acı, keder, hüzün ve kahramanlığın birlikte olduğu bir savaş değildir. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde yaşanmıştır Sarıkamış Harekatı.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtının Saraybosna’yı ziyareti sırasında genç bir Sırplı tarafından öldürülmesi bahane edilerek çıkartılmış ise de; gerçekte neden, Fransız Devrimi ile yayılan milliyetçilik, devletlerin bağımsızlık isteklerinin artması, hammadde ve sömürge arayışı ve devletler arasındaki silahlanma yarışının hızlanmasıdır.
Birinci Dünya Savaşı’nda taraflar İttifak Devletleri ve İtilaf Devletleri olarak ikiye ayrılmış, Osmanlı İmparatorluğu; Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve İtalya’nın içinde bulunduğu ittifak devletleri tarafında yer almış, başlangıçta İttifak Devletleri içerisinde yer alan İtalya, daha sonra tarafsız olacağını dile getirmesine rağmen 1915 yılında İtilaf devletleri yanında savaşa katılmış; diğer tarafta ise İngiltere, Rusya, Fransa, Belçika, Sırbistan, İtalya, Romanya, Portekiz, Japonya, Brezilya, Yunanistan ve 1917 yılında savaşa katılan ABD den oluşan İtilaf Devletleri yer almıştır.
Birinci Dünya Savaşı; Taarruz Cephesi olarak adlandırılan Kafkas ve Kanal (Süveyş Kanalı) Cephesi; Savunma Cephesi olarak adlandırılan Irak, Hicaz ve Yemen, Suriye ve Filistin, ve Çanakkale Cephesi; Osmanlı İmparatorluğunun müttefiklerine yardım etmek amacıyla açmış olduğu Makedonya, Galiçya ve Romanya Cephelerinde meydana gelmiştir.
İşte sonu acı, hüzün ve kederle biten Sarıkamış Harekatı; Alman ve Avusturya cephelerinde ferahlık sağlamak amacıyla Kafkas cephesi içinde 22 Aralık 1914 ve 6 Ocak 1915 tarihleri arasında Osmanlı ve Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış ve çevresinde gerçekleşen muharebeler olup Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri taktik hataları, ordunun donanımsızlığı ve acımasız ağır kış koşulları ve tifus salgınının yol açtığı asker kaybı nedeniyle büyük bir kırım ve hayal kırıklığı ile sonuçlanmış bir askeri girişimdir.
Balkan savaşından ağır yenilgiyle çıkan Osmanlı ordusunda askerler yorgun, bıkkın, bakışları ürkek ve çekingendi. Orduda tifüs salgını vardı. Erler henüz bir savaşın travma ve yorgunluğunu atlatamamışken Kafkas cephesine gideceklerini öğrendiler. Ayaklarda potinler delik, sırtta elbiseler eski mi eski, çok azında kaput vardı. Çoğunluk delik çarıklıydı. Güneyden gelenlerde ise askeri elbise değil uzun ince beyaz entariler vardı. Erler ufak tefek, zayıf, cılız kavruk Anadolu çocuğuydu, ama analarına sorarsan hepsi “kınalı kuzu”. Yurdun dört bir yanından trenle gelip Sirkeci garında toplanan erlerin çoğu ilk kez deniz görüyordu. Sirkeci garından yandan çarklı Şirket-I Hayriye vapurları ile Haydarpaşa Limanına taşınmış, buradan da vapurlarla Karadeniz’i aşıp Trabzon Limanına ayak basmışlardı. Sonrasında toplar ve mühimmat araba ve atlarda, onlar yürüyerek Gümüşhane ve Bayburt üzerinden Erzincan’a, oradan da Erzurum’a ulaşmışlardı. Eylül oldu mu Erzurum başta olmak üzere Doğu Anadolu’nun doğusunda kış başlardı. İşte bu ağır kış koşulları, ayakta yok başta yok erler, erzak eksikliği gibi namüsait şartlar altında Kafkas Cephesinde Sarıkamış Harekatı gerçekleşecekti.
Kafkas cephesinde 9, 10 ve 11. Kolordulardan ve bir süvari tümeninden oluşan 3. Ordu görev almış, ilk muhabere bir Kasım’da Sarıkamış’ın 30 kilometre güneybatısındaki Osmanlı sınırını geçen Rus kuvvetlerinin saldırısı ile başlamıştır. Başlangıçta kayıplara rağmen başarılar elde edilmiş, fakat İstanbul’dan Enver Paşa tarafından zamansız gelen emirlerle komuta kademesinde uygunsuz değişiklikler yapılması ve kış koşullarının giderek ağırlaşması sonucu harekat istenilen düzeyde yürümemiştir. Bu nedenle Sarıkamış Harekatı’nda hücum kıtası olan 3. Ordu’yu kendisi kumanda etmek isteyen ve 6 Aralıkta yola çıkmayı planlayan Enver Paşa, yolculuk öncesi ziyaret ettiği Alman komutan Liman Von Sanders (Liman Paşa) Sarıkamış ve çevresinde yolların dar dağ yollarından ve patikalardan ibaret olduğunu ve bu mevsimde yolların karla kaplı olacağını söyleyerek, kuşatma çemberi olarak görev yapacak olan 9. ve 10. Kolordu’nun düşmanın gerisine ve yanlarına ulaşana kadar büyük zorluklar çekileceği ve ulaşsa bile bu kolordulara erzak ve cephane nakliyatı yapılamayacağı söyleyerek, Sarıkamış Harekatı’nın yapılmasına karşı çıkmıştır. Ancak Enver Paşa bunların hepsinin göz önünde bulundurulduğunu, bütün yolların keşfedildiğini veya edileceğini söyleyerek Liman Paşa’nın fikrine katılmamış, 6 Aralık akşamı İstanbul’dan Yavuz zırhlısı ile yola çıkmış ve 12 Aralık’ta da Erzurum’a ulaşmıştır. 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa ile Sarıkamış taarruzunun başarı olasılığı hakkında konuşmuş ve Hasan İzzet Paşa kuşatma çemberi dar tutulmak koşuluyla taarruzun başarılı olabileceğini ifade etmiştir. Sonrasında orduyu teftiş eden Enver Paşa, askerlerin büyük kısmının kışa uygun kıyafetlerinin olmadığını, cephanenin ve erzağın tükenmek üzere olduğunu ve zorlukla ikmal edilebildiğini görmüş ve bu konuda suçlu olduklarını düşündüğü komuta kademesinde değişiklikler yaparak yerel imkanlarla eksiklerin giderilmesine çalışılmıştır. Ancak zaten yoksul ve ağır kış koşullarında yaşama tutunmaya çalışan yerel halktan giysi, erzak sağlanamayınca Enver Paşa 3. Ordu askerlerine düşman arazisinden ele geçirilecek ganimetlerle bu mahrumiyetlerin giderileceğine dair vaatler vererek askerleri taarruz için cesaretlendirmeye çalışmıştır. Harekat başlamadan 3. Orduya kışlık kıyafet, erzak, cephane, savaş mühimmatı götüren ‘Bezm-i Alem’, ‘Bahr-i Ahmer’ ve ‘Mithat Paşa’ gemileri 7 Kasım 1914’de Zonguldak’ın Ereğli İlçesi açıklarında Rus donanması tarafından batırılmıştır.
Ordu maddi imkansızlık içinde olmasına rağmen 3. Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa’nın kendisi gibi Ruslara taarruz etme fikrinde olduğunu gören Enver Paşa Taaruza karar vermiştir. Ancak bu karardan sonra durumun vehametini nihayet kavrayan Hasan İzzet Paşa bu taarruzu yürütecek kuvvet ve kudreti kendinde bulamadığını belirterek görevinden istifa etmiş ve Enver Paşa 3. Ordu komutanlığını kendisi üstlenmiştir.
Taarruz öncesi 3. Ordu 96500 askerle sayı bakımından Rus ordusundan üstün olmasına rağmen Ruslar kışlık donanım ve destek hizmetleri açısından daha iyi durumdaydı. Her türlü gereksinimlerini Tiflis-Gümrü-Kars-Sarıkamış demiryolu üzerinden sağlama imkânına sahipti. Sarıkamış’tan ileriye ise düzgün şose yollar vardı. Buna karşılık Türk tarafında en yakın demiryolu istasyonu Ulukışla’da olup cephenin 600 km. gerisindeydi. Kağnılar ve yük hayvanlarıyla yapılan sevkiyat ordunun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu. Kadınlar ve çocuklar bile sırtlarında cepheye erzak taşıyordu. Ancak durum, istirahatte bile erzak ihtiyacında zorlanan 3. Ordu’nun taarruz halinde tamamıyla aç kalacağını gösteriyordu. Kışlık giysi donanımı da çok kötüydü. Önceden de bahsedildiği gibi Kafkas cephesine sevk edilmekte olan 100.000 takım kışlık giyim taşıyan gemiler, Rus filosu tarafından Karadeniz’de batırıldığından güney cephesinden gelen askerler arasında hâlâ entariyle dolaşanlar vardı.
Ancak Enver Paşa bu olumsuz koşulları fazla önemsemiyor, başarının dış görünüş ve elbiseyle değil askerlerin kalbindeki yiğitlik ve cesaretle kazanılacağına inanıyordu. Bu nedenle 19 Aralık gecesi taarruz emrini imzaladı. Harekât 22 Aralık sabahı başlayacaktı. 11. Kolordu cepheden taarruz ederek Rus kuvvetlerini oyalarken, 10. Kolordu Narman-Oltu-Bardız istikametinde, 9. Kolordu ise Pitgir-Çatak-Kötek yönünde ilerleyerek Kars istikametini kapatıp Aras vadisindeki Rus kuvvetlerini kuşatacaktı. Rus Ordusunun ileri ikmal üssü olan Sarıkamış Türk taarruzunun en önemli hedefiydi ve demiryolu hattının son istasyonu olarak Rus kuvvetlerinin can damarıydı. Birliklerin bütün ihtiyaçları, mühimmatı, cephanesi ve hastaneleri Sarıkamış’taydı. Ayrıca Sarıkamış, Kars istikametindeki geri çekilme yollarının da kavşak noktasındaydı. Üstelik cephe hattının gerisinde kaldığı için oradaki depoları korumak amacıyla bırakılmış birkaç bölük dışında neredeyse savunmasızdı. Kolay bir hedef gibi görünen Sarıkamış’ın ele geçirilmesi Rus ordusunu gafil avlayıp, yiyeceksiz ve cephanesiz bırakacak, Osmanlı için doğunun en stratejik yerleşimi olan Sarıkamış ele geçirilmiş olacaktı.
Harekât başladığında askerin morali oldukça yüksekti. Kar yağışı ve yoğun sis görünmeden ilerlemeye imkan veriyordu. Enver Paşa ve ordu karargâhı 25.000 kişilik mevcuduyla harekete geçen 9. Kolordu’yla birlikteydi. Kötek yolu kar yüzünden kapalı olduğundan kolordu harekâtın ikinci günü istikametini değiştirerek doğrudan Sarıkamış’a yöneldi. 30.000 kişilik mevcuduyla biraz daha soldan yürüyen 10. Kolordu, 15.000 kişilik Rus askerinden oluşan Oltu grubunu püskürterek ilerlemeye devam ediyordu. Bu şekilde düşman gerilerine doğru hızla ilerleyen kuşatma kolları çok sayıda esir, silâh, mühimmat ve bol miktarda erzak ele geçirdi. Özellikle Oltu ve Bardız’da ele geçirilen bol miktarda erzak, yiyecek sıkıntısını bir hayli hafifletti. Bu sırada ana cepheden saldırıya geçen 11. Kolordu ise Aras vadisindeki asıl Rus kuvvetlerini baskı altına almaya başlamıştı. Şaşkına dönen Ruslar bir kuşatma harekâtına mâruz kaldıklarını anlayamadıklarından Sarıkamış’ı takviye etmek yerine bütün güçleriyle 11. Kolordu’ya yüklenmişlerdi. Bu sebeple 9. Kolordu’nun öncüleri, 25 Aralık akşamı Sarıkamış’a 4-5 km. mesafede bulunan ve kasabanın kilidi konumunda olan Bardız Geçidi’ne ulaştıklarında yaşlı depo birlikleri ve demiryolu işçileriyle istasyonda mola vermiş bazı askerlerden alelacele oluşturulan derme çatma bir Rus müfrezesiyle karşılaştı ve Ruslar
bu saldırıya ancak 6 saat dayanabildi.
Bu başarı kuşatma yerine, ordunun saldırıya geçerek Sarıkamış’ı ele geçirme kararı almasına neden oldu, ancak bu acele karar hazin sonun başlangıcıydı adeta. O zamana kadar Türkler lehine devam eden harekatın seyri bir anda tersine döndü. Taarruzun durdurulmasıyla yeniden toparlanmak için vakit kazanan Ruslar Sarıkamış’ta tutunmayı başardı. 24 Aralık gecesi Kafkas Ordusu Başkumandan Yardımcısı General Mişlayevski, kendisiyle birlikte gelen ve içinde bulundukları zor durumu doğru kavrayan Rus General Yudeniç’in ısrarı sayesinde Sarıkamış’ı takviye etme kararı aldı. Böylece ana cepheden sevk edilen destek kıtaları ile 25 Aralık akşamında Sarıkamış’a giren Rus kuvvetlerinin sayısı bir önceki güne göre iki kat artarak dört bini aştı. Buna karşılık geceyi civardaki ormanlarda geçiren yorgun Türk askerlerinin çoğu donarak şehit oldu. Sarıkamış’a yapılan ilk taarruz 26 Aralık sabahı bu şartlar altında başladı. Rus savunması iki sahra topunun şiddetli ateşiyle destekleniyordu. Öğleden sonraya kadar devam eden saldırılardan bir sonuç alınamayınca geride yürüyüş halinde olan birlikleri beklemek üzere taarruzun ertesi sabaha ertelenmesine karar verildi. Ruslar ise yeni destek kıtalarıyla birlikte ağır silâhlarını da kasabaya sokmayı başardılar. 10. Kolordu ise hala Sarıkamış önlerine gelememişti. Tümenlerinden birini Bardız üzerinden Sarıkamış’a doğru sevk eden Hâfız Hakkı Bey, diğer iki tümeniyle Oltu müfrezesini takip ederek Allahüekber Dağları’nın kuzey yamaçlarına doğru ilerleyerek harekât planının dışına çıkıp Sarıkamış’tan uzaklaştı. Bu durum hala başarı şansı bulunan harekatın tamamıyla kaybedilmesine neden olan büyük bir hataydı. Kuşatmanın uzaması zorlu yürüyüşler yapmak zorunda kalan birliklerin ağır kayıp vermesine yol açtı. 26 Aralık’ta başlayan ve on dört saat süren Allahüekber tırmanışında yorgun düşen askerler kucaklarında silâhlarıyla birlikte karlar üzerine düşüp donarak şehid oldular. Durumu iyi olan bazı analar evlatlarını askere uğurlarken ceplerini akide şekeri ile doldurmuşlardı, dondurucu soğuklarda şeker yiyerek hayatta kalabilsinler diye. Ancak yolun sonunda tüm akide şekerleri bittiği için bu önlemde hazin sonu engelleyememişti.
Bazı tarihçi ve araştırmacılar Sarıkamış Harekatı’nın her ne kadar başarısızlıkla ve sayıları farklı kaynaklarda farklı belirtilmekle birlikte 90.000 vatan evladının şehit olmasına neden olduysa da verilen mücadelede zayıflayan Rus ordusunun kendini toparlayamaması nedeniyle müttefiklerine yardım edemeyişi sonucunda İstanbul Boğazına saldırmalarının engellendiğini bildirerek boşa yapılmış bir harekat olmadığı şeklinde yorumlamaktadırlar. Bu düşünce, hali hazırda boğazların Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve elinde olması nedeniyle doğru bir saptama olarak görünmektedir ve bu açıdan bakıldığında Sarıkamış Harekatı bir başarı olarak değerlendirilebilir.
Sarıkamış Harekatının üzerinde geçen 107 yılda Allahuekber dağında donarak şehit olan vatan evlatları hiç unutulmamış, üzerlerine şiirler, destanlar yazılmış, acıklı türküler yakılmıştır. Her yıl 22 Aralık- 15 Ocak tarihleri arasında Sarıkamış’ta aziz şehitlerimiz için yürüyüş ve anma ekinliği yapılmakta, yurdun her tarafında, donarak şehit olan vatan evlatları şükran ve minnetle anılmaktadır.
Evet Sarıkamış Harekatı acının, hüznün ve kederin adıdır ama, aynı zamanda büyük bir kahramanlığın da adıdır. 107. anma yılında şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz. Ruhları şad olsun.
KAYNAKLAR
- SARIKAMIŞ Beyaz Hüzün, İsmail Bilgin, 2006
- Ateşe Dönen Dünya SARIKAMIŞ, Prof. Dr. Bingür Sönmez, Reyhan Yıldız, 2013
- Sarıkamış Harekatı, Vikipedi
- SARIKAMIŞ HAREKÂTI, Kafkas cephesindeki Ruslar’a karşı kış mevsiminde girişilen büyük askerî harekât. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Tuncay Öğün
- Hümmet KANAL. Sarıkamış Harekâtı Esnasında Cephede Yaşananlar ve Anadolu’ya Etkileri DTCF Dergisi Cilt 54, Sayı 2:87-114 (2014)
1 yorum
Maalesef, Balkan, Sarıkamış ve Yemen savaşları, müthiş bir hayalperestlik, bilgisizlik ve yetersizlik sonucunda dünyanın gözleri önünde gerçekleşmiş ve sizin de yazdığınız gibi, pek çok vatan evladımız kaybedilmiştir. Olaylarda, sorumlu, ihmal ve suçu olanlar, yargılanmamış en azından sorgulanmamışlardır bile. Sarıkamış faciasının baş sorumlusu Enver paşa, sarayın damadı olduğundan daima el üstünde tutulmuştur. Onun hayal aleminde yaşadığını çok iyi bilen Mustafa Kemal ve arkadaşları, kurtuluş mücadelesi verirlerken, kendisini yurda sokmamışlar, gerçekçi bir mücadele ve kahraman ordumuz la birlikte, vatanımızı düşmanlardan temizleyip, Cumhuriyeti kurmuşlardır. Sarıkamış faciasını, bizlere tekrar hatırlattığınız için teşekkürler.