Günlük konuşmalarımız arasında en fazla geçen kelimelerden birisi de adalettir. Adaleti her zaman değil de daha ziyade kendimiz ile ilgili adil olmayan bir durum oluştuğunda hatırlıyor olmamız, ne yazık ki bu konuya dahi adil yaklaşamadığımızın bir göstergesidir.
Halbuki Türk Dil Kurumu tarafından yapılan adalet tanımına baktığımızda;
- “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması”
- “Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme”
- “Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları”
- “Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk” açıklamalarının olduğunu görüyoruz.
Bu açıklamaları dikkate aldığımızda adaletin yasal bir korumaya ihtiyacı olduğu, kişilerin hak ve hukukunun korunmasına yönelik olduğu, devlete ve kişilere sorumluluk yüklediği rahatlıkla söylenebilir.
Ancak diğer taraftan adaletin tecelli edişine baktığımızda ortada toz pembe bir tablonun da olmadığı aşikârdır.
Devlet nezdinde adaletin tecelli edişi bu işi uygulayan ve yerine getiren devlet kuruluşları üzerinden olmaktadır. Tam da bu noktada belirleyici olan yine devletin bizzat kendisi ve ortaya koymuş olduğu yasal düzenlemeler devreye girmektedir. Bu aşamada bir adalet hedefleniyorsa ortaya konan yasal düzenlemelerin belirli bir zümreyi değil, toplumun her bir kesimi kucaklaması sağlanmalıdır. Aksi halde bunun adı adaletin üstünlüğünden ziyade üstünlerin adaletine döner ki, bu gücü elinde bulunduranların adalet dağıtmak yerine bir mağdurlar oluşturmasına neden olur. Yine ortaya konan yasal düzenlemenin yine bizzat devletin kendi eli ile koruma altına alınması, denetlenmesi ve eksiklik varsa bunun giderilmesi gereklidir. Yani süreç dinamik olarak işletilmelidir.
Ancak tüm bu düzenlemelere rağmen adaletin ortaya çıkması insan faktöründen dolayı yine de sağlanamayabilir. Yasalar ne kadar mükemmel olsa da, yasayı yazan insan yine yazılanı çiğneyen de insan olmaktadır. Yasadaki boşlukları bulan ve bunları kendi menfaatleri için kullanan da insan. Yasanın istediği şartları yalancı şahit ile olsa dahi ortaya koyarak hâkimi aldatan ve adil olmayan bir karar çıkmasına neden olan da yine insan.
Kişi nezdinde adaletin tecelli edişine baktığımızda da benzer bir durumun söz konusudur. Yasal bir karşılığı olmayan ve denetlenmeyen durumlarda vermiş olduğumuz kararlara bir bakalım. Ne kadar adiliz?
Sonuç olarak; adalet istiyorsak adalet kelimesini kendimize veya kendi ideolojimize göre yorumlamak, güç bende ise adaleti ben sağlarım zihniyetinde olmak, hukukun üstünlüğünü rafa kaldırmak ve yerine üstünlerin hukukunu getirmek gibi yanlış yaklaşımlar bizi adil olmayan bir dünyada yaşamaya iter.
Halbuki adalet her yere ve herkese lazım.