Adalet, insanlık tarihinin önemli kavramlarındandır ve zengin bir tarihsel gelişim sürecine sahiptir. Bundan dolayı çok farklı tanımlarla ifade edilebilir. Adalet bir toplumda değer, ilke ve erdemlerin hayata geçirilmiş olması durumudur, en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak insanın davranışını ahlaki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce biçimidir.
Adalet mülkün yani devletin temelidir. Adalet varsa, devletin temeli vardır; devlet vardır. İşte bunun içindir ki Hz. Ali ” Devletin dini Adalettir. Dinin devleti ise özgürlüktür.” demiştir. Ratnapala, “adaletin yönetmediği bir toplum ancak güçle ayakta tutulabilecek istikrarsız bir toplumdur.” Görüşünde iken, Schmidtz’e göre ise adaletin, bir yönüyle, “birlikte-yaşamanın maliyetini azaltan bir çerçeve” olduğu söylenebilir.
Türk hukuk sisteminin bütün boyutlarıyla daha sağlıklı işletilebilmesi ve sosyal yaşamda adaletin sağlanmasında adalet eğitimi son derece önemlidir. Bu öneme binaen Türkiye’de adalet eğitimi, ilkokuldan başlamakta ve yükseköğretime kadar sürmektedir. Genellikle değerler eğitimi içerisinde işlenen adalet konusuna ek olarak, Milli Eğitim Bakanlığı, programlara yönelik dersler de ekleme çabasındadır. Aynı şekilde Yükseköğretim kurumlarında da adalet eğitimi ve buna yönelik programlar sıkça yapılmaktadır. Ancak hukuk sisteminin sağlıklı işleyişinde tek başına adalet eğitimi yeterli olmayıp; bu sistemi işletecek profesyonel elemanların yetiştirilmesi de çok önemlidir.
Eğitim kurumlarında verilen adalet eğitimi öncesinde tabi ki temel adalet eğitimi ailede başlıyor. Adalet insan hayatının her safhasını kuşatan, hayatın her anında insanın karşısına çıkan toplumun huzur ve mutluluğunu etkileyen son derece önemli bir unsurdur. Bu nedenle toplumda adil davranma ve hakka riayet takdir edilmekte, tersi ise olumsuz tepki doğurmaktadır. Hak ve tabiri değişiklik gösterebilir. Eğitimin en önemli dönemi olan, kişiliğin temellerinin atıldığı erken yaşlarda ailede verilen adalet eğitimi önem arz etmektedir. Çocuklar temelde aldığı adalet eğitiminin yansımalarını hayatlarının her anında taşıyacaklardır. Tabi sonrası eğitimcilerinde katkısı ile bu anlamda donanımlı bireylerin yetişmesi sağlanacaktır. Eğitim bilimini diğer alanlardan farklı kılan önemli unsurlardan biri de eğitimin “insan” ile ilgilenmesi ve “insanı” ele almasıdır. Bu nedenle diğer “yönetim” alanları ile kıyaslandığında “eğitim yönetimi” alanında da bir farklılık olacaktır. Bunun yanında eğitim yönetimi kavramı eğitimin tüm unsurları ile ilgilidir.
Adaletin hukuksal olduğu kadar düşünsel bir boyutu da vardır. Adaletin açık bir biçimde belirlenememesi ve belirsiz ve göreli olması, adaletin insanların değer yargılarından ileri gelmesindendir. Geçmişten bugüne isimleri tarihe altın harflerle kazınan devlet yöneticilerine, mücadele insanlarına baktığımızda hepsinin de en başta gelen vasfının adalet konusundaki hassasiyeti olduğunu görüyoruz. İnsanlığa ışık tutan filozofların önemli bir kısmı da adaleti erdemlerin en şereflisi, milletlerin gıdası olarak tarif etmektedirler.
Ülkemize baktığımız zaman hukuk devleti olarak nitelendirmekteyiz ve hukuk için adalet şarttır. Hukukun üstünlüğü anayasal-demokratik sistemlerin kurucu ilkelerinden biridir. Hukuk geçmişten beri adaletle çeşitli şekillerde ilişkilendirilmiştir. Her şeyden önce, insanlar hukuka genellikle adalet beklentisiyle bakarlar. Tarih boyunca bütün toplumlarda hukuk bir şekilde var olagelmiştir. Hukukun işlevlerinin ve işlevler arasındaki münasebetin tam olarak bilinmesi ve değerlendirilmesi, onun mahiyetini anlama için olduğu kadar, başarılı bir hukuk uygulaması için de önem taşımaktadır. Hukukçular tarafından hukukun değişik işlevleri olduğu ortaya konmuştur. Bu işlevlerin sayısı kimi yazarlar tarafından çoğaltılmak1a birlikte bunların adaleti gerçekleştirme, düzen kurma ve sosyal ihtiyaçları karşılama gibi başlıklar altında toplanabileceği söylenebilir. Bu nedenledir ki hukuk, adalete yönelmiş bulunan bir toplumsal yaşam düzeni olarak da tanımlanmıştır.
Hukuk literatüründe de sık sık “hukukun asıl amacının adalet” olduğu, hukukun genel olarak adalet vaat ettiği belirtilir. Hatta, adaletsiz bir hukuk sisteminin ancak hayal dünyasında var olabileceği söylenmiştir. Bunun gibi, yaygın olarak mahkemelerin adalet dağıttıklarından söz edilir. Ayrıca, Waldron’ın da hatırlattığı gibi hukuk sistemleri kendi yapılarıyla ilgili olarak sık sık “adalet” kelimesine başvururlar. Pek çok ülkede bir “Adalet Bakanlığı” vardır. Bir suçun kovuşturulması ve cezalandırılmasıyla ilgili olarak “ceza adaleti sisteminden söz ederiz. Esasen, hukuk kelime kökü itibariyle adaletle ilişkilidir. Hukuk kelime anlamı olarak “haklar” demektir, hak ise dilimizde doğruluk ve haklılıkla ilişkili bir kavramdır.
Toplumda adalet duygusunun oluşmasına ve korunmasına neden olan bağımsız yargı, aynı zamanda çağın yönetim biçimi olan “hukuk devleti” olgusunun da olmazsa olmaz koşuludur. Anayasamız Cumhuriyetimizi, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda, hukuk devleti “tüm eylem ve işlemleri hukuka ve anayasa kurallarına uyan devlet” demektir. Devletin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyecek kurum da bağımsız yargıdır. Yargı bağımsız ve yargıç güvenceli olmalıdır ki, devletin yasama ve yürütme erklerinin hukuk dışı işlemlerini hukuk içine çekebilsin, hukuk içinde tutabilsin.
Her kurum ve yapının bir parçası olması gereken adalet, asıl amacı insan yetiştirmek olan eğitim kurumlarında ön planda tutulması gereken bir olgudur. İnsanlar, çoğunlukla okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar hayatının büyük bir bölümünü eğitim kurumlarında geçirmektedir. Geçirilen bu süre şüphesiz kişinin karakterinin şekillenmesine ve hayatında önemli bir role sahip olmasına neden olacaktır. Eğitim kurumlarında adalet olgusunun işlenmesi bireylerin yetişmesinde, sağlıklı toplumların oluşmasında çok önemli bir etkendir. Aynı şekilde adalet olgusu oturmuş yöneticiler kurumlarda adil uygulamaların sergilenmesi, çalışan bireylerin bağlılığını, mesleki başarılarını, performanslarını ve motivasyonlarını olumlu yönde etkileyecektir.
Yargı ve adalet, tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de toplumsal barış, özgürlük, refah ve gelişmenin öncelikli şartıdır. Bu bakımdan her bir bireyin gerek kendisi gerekse toplumun diğer üyeleri için adaleti önemsemesi, onun ihyası için çaba göstermesi gerekmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz.” Sözü şiarı ile bizlerin el birliği ile bu bilinçte nesiller yetiştirmemiz ve adalet bilincini aşılamamız gerekmektedir.
Bu anlamda geleceğe ve toplumsal hayata en önemli adımın atıldığı Yükseköğretim kurumlarında da adalet üzerine çalışmalar yapması öğrencilerin hayatına olumlu etkilerinin olmasının yanı sıra üniversitelerdeki çalışanların örgüte olan bağlılığını, mesleki başarılarını, performanslarını, motivasyonlarını, davranışlarını ve çalışanlar arasındaki etkileşim ve iletişimi de olumlu yönde etkileyecektir. Bu etkinin aynı zamanda üniversitenin akademik başarısına da katkı sağlayacağı bir gerçektir.
1 yorum
Adalet egitimle ilgili olsaydi hakimler hep adaletli kararlar verirdi. Hakimler taraflari dinler arabulucular insanlari uzlastirirdi. Goruldugu gibi adalet icin egitim degil derin bir inanc sistemi lazim. Vicdan lazim.