Arapça kökenli Hak, Hukuk ve Adalet sıklıkla birlikte kullanılan üç kavramdır. Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Hak” kelimesinin yedi ayrı anlamı verilmektedir: 1-Adalet, 2-Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç, 3-Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk, 4- Verilmiş emekten doğan manevi yetki (ana hakkı), 5-Pay( Komşu hakkı), 6-Emek karşılığı ücret(hak ediş) ve 7-Doğru, gerçek. Görüldüğü gibi genelde hak kelimesinin anlamının birinin hak ettiği maddi veya manevi kazanç olduğu görülmektedir. “Adalet” kelimesinin TDK da dört ayrı tanımı yapılmaktadır: 1-Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe, 2- Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, 3- Bu işi uygulayan, yerine getiren devlet kuruluşları, 4-Herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluk. Hukuk’un tanımı ise TDK’na göre; 1-Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze, 2- Bu yasaları konu alan bilim, 3-Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek vb. davaları ilgilendiren bölümü, 4-Haklar, ve 5-mecazi anlamda Ahbaplık, dostluk. Görüldüğü gibi her üç kavram zaman zaman eş anlamlı olarak kullanılmakla birlikte “hukuk” her topluma göre değişse de evrensel normları da bulunan somut yasalar bütünü, “adalet” hukuk çerçevesinde hakların kullanılmasını sağlama, “hak” ise maddi veya manevi kazanç, edinim gibi durmaktadır.
Adaletin üstünlüğü günlük kullanımda daha çok hukukun üstünlüğü gibi kullanılmaktadır. Kanımca yanlıştır. Çünkü hukukun üstünlüğü yasaların üstünlüğünü savunurken, adaletin üstünlüğü hukuk kapsamındaki kanunlar çerçevesinde kişinin haklarını kullanabilme özgürlüğünü savunur. Buna göre de “adalet” hukuktan daha üstün bir kavramdır aslında hakların sağlanmasında. Bu nedenle adaletin üstünlüğü hukuka galip gelmektedir.
Yasalar önünde tüm insanlar hatta canlılar eşittir. Hayvan haklarından bahsediyoruz örneğin yasalarla belirlenen, ama adalet üstün mü? bu hakları yerine getirmede ne yazık ki cevabımız hayır. O zaman nerede adaletin üstünlüğü. Yani adaletin üstünlüğü değil üstünlerin adaleti söz konusudur, hayvan hakları denildiğinde. Her canlının en doğal hakkı sağlıklı yaşam hakkıdır. Sağlıklı yaşam için temiz ve yaşanabilir bir çevre, sağlıklı beslenme, can güvenliği esastır. İnsanlar toplumlar halinde yaşadıklarına göre her bireyin kendi yaşam hakkını tek başına sağlaması mümkün değildir. Kargaşaya yol açmaması için toplumsal yaşamı düzenleyici mekanizmalar gereklidir. Bunu sağlayacak olanda kamu otoritesidir. Kamu otoritesi siyaset biliminde farklı yönetsel sınıflamalar ile sağlanır, monarşi, oligarşi, demokrasi gibi. Tarih boyunca insanlığın edindiği deneyimler adaletin sağlanacağı en iyi kamu otoritesinin demokrasi olduğunu göstermiştir. Demokraside her canlı, her birey kanunlar önünde eşit haklara sahiptir. Sıradan bir vatandaş ile kamu otoritesinin başında olan kişi ve diğer yönetsel kadro eşit haklara sahiptir yasalar önünde, yasayı ihlal ettiğinde de eşit ceza uygulanmalıdır her ikisine de. Ancak o zaman adaletin üstünlüğünden bahsedilebilir, üstünlerin adaletinden değil. Trafikte kırmızı ışıkta geçmek kanuna aykırıdır, vatandaş olarak ihlal ederseniz cezası vardır. Ama siz beklerken, kırmızı ışıkta geçen trafik polisini görürsünüz, o ceza almaz, çünkü size üstündür ve üstünlerin adaleti vardır! İş yerinde iş tanımı vardır, çalışan görevi olan işi yerine getirmeli, işveren de çalışanın can ve mal güvenliğini sağlamalı ve hak ettiği ücreti ödemelidir yasalara yani hukuka göre. 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma maden kazasında 301 maden çalışanı vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, sağlıksız ve korunaksız koşullarda çalıştıkları için ve hak ettikleri ücretin çok altında bir ücret karşılığında. Basından takip edebildiğimiz kadarıyla işveren ve yöneticiler ile ilgili kasıtlı ölüme sebebiyet verme dolayısıyla açılan dava defalarca ertelenmiş, bir mahkeme heyetinin verdiği cezayı diğeri bozmuş, hatta bir ara facianın esas sorumlu işveren ve yöneticiler dahil tüm sanıklar serbest bırakılmış, sonra davalı avukatlar ve ölenlerin yakınlarının itirazı ile tekrar gözaltına alınmış, hapis cezası alsalar da sonuçlar ne mağdur aileleri tatmin etmiş nede adı geçenin madenin çalışma koşullarında ciddi bir düzelme sağlanmamıştır. Yani Adalet yerini bulmamıştır.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği içindeyiz. “Adaletin Üstünlüğü”nü arayışın üzerinden 807 yıl geçmiş. İlk kez 1215 yılında İngiltere’de Papa III. Innocent, Kral John ve baronları arasında, kralın yetkilerini karara bağlamak amacıyla imzalanmış günümüzdeki anayasal düzene ulaşana kadar yaşanılan tarihi sürecin en önemli basamaklarından birisi olan Magna Carta (Büyük Sözleşme) ve Magna Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler Sözleşmesi). Kralın bazı yetkilerinden feragat etmesini, kanunlara uygun davranmasını ve hukukun kralın arzu ve isteklerinden daha üstün olduğunu kabul etmesini zorunlu kılmıştır ”Büyük Sözleşme”. Vatandaşların özgürlüklerini belirlemekten çok, toplum güçleri arasında bir denge kuran Magna Carta, kralın sonsuz olan yetkilerini din adamları ve halk adına sınırlamıştır. Özellikle Magna Carta’nın 39. maddesi;“ Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak veya hapsedilmeyecek veya mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak veya kanun dışı ilan edilmeyecek veya sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır” denilerek vatandaşların hakları ve özgürlükleri açısından çok önemli kurallar getirmiş olup, hukukun üstünlüğü ilkesinin birçok ülkede yerleşmesine neden olmuştur. Yani insan hakları konusunda yazılan ilk büyük anayasa “Magna Carta”olarak görülmektedir.
Sekiz yüzyılı aşkın bir geçmişi olan “Adaletin Üstünlüğü” kavramının varlığından ne yazık ki günümüzde özellikle ülkemizde bahsetmek çok zordur. Ne güçler ayrılığı, ne bağımsız yargı, nede çağdaş yasalar önünde bütün vatandaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğunu ileri sürmek imkansızdır. Ancak bahsedilecekse herhalde “Üstünlerin Adaleti”nden bahsetmek mümkün olacaktır. Her birey suçu ispat edilene kadar suçsuzdur der yasalar. Can güvenliğini sağlamak devletin görevidir. Devlet insanlar için vardır, insanlar devlet için değil. Sürekli değiştirilen yasalar, isteğe göre suç ve suçlu üretme, uzun tutukluluk süreleri, adil yargılama hakkının olmayışı vatandaşların devlete ve hukuka olan güvenlerini azaltmaktadır. 14 Şubat 2022 tarihinde Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının etkili uygulanması projesi kapsamındaki İstanbul bölge toplantısında AYM Başkanı Zühtü Arslan yaptığı konuşmada mevcut yasal sistemde adil yargılanmadıklarını ve haklarının ihlal olduğunu düşünen 66 bin vatandaşın hakkını aramak için Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunduğunu, sadece Ocak 2022 de 12 bin bireysel başvuru yapıldığını ve bu sayıların birçok büyük Avrupa ülkesinin toplamından daha fazla ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 47 ülkeden yapılan toplam başvuruya yakın olduğunu belirtmiştir. AYM ye yapılan bireysel başvuru sayının azalması hukuk sistemimizde “Adaletin Üstünlüğü” nü sağlamakla mümkündür, Üstünlerin Adaleti” ile değil. Nitekim Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan da konuşmasının son bölümünde “Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru sayısının azaltılmasında asıl amaç, yeni ihlallerin ortaya çıkmasının engellenmesi olmalıdır, bu da hak ihlalini gidermekle yükümlü olan kurumların ki bunlar yasama organı ve yargısal mercilerdir, kişilerin yeni hak ihlali iddialarının ortaya çıkmasını beklemeden hareket etmesine ve verilen kararların yeni ihlalleri önleyecek şekilde uygulanmasına bağlıdır” sözleri ile kanımca Yasama Organı ve Yasal Mercilere “Üstünlerin Adaleti”ni değil “Adaletin Üstünlüğü” nü sağlamaları gerektiği konusunda hukuk alanında en üst konumdaki otorite tarafından yapılan dikkate alınması gereken önemli bir söylem ve uyarıdır.
4 yorum
Sevgili Arkadaşlar ADALETİN ÜSTÜNLÜĞÜ Paylaşımınıza TEŞEKKÜRLER… Her konuda her manada paylaşılmayan BİLGİ bilgi değildir. Paylaşılmayan SEVGİ sevgi değildir. Bakmak ayrıcalığıyla Görme görebilme ayrıcalığını doğru ve güzel bir şekilde analiz ederek kalite kavramıyla bütünleştire bilirsek ayrıcalıklı bir değer olduğunu ifade edebilirim… Kişilerin kimliklerin DOĞRULUK ve GÜZELLİKDEN sapmadan saptırılmadan SÖYLEM ve EYLEMLERİYLE bütünleşe bilmeleri ayrıcalık ve ERDEMLİLİKDİR. SİZ varsanız BİZ varız… SELAMLAR – SEVGİLER…..
Teşekkür ederim yorumunuz için
Bu yazılan yazıyı başından sonuna kadar katılıyorum. Konusunda ihtisaslaşmış bir hukuk profesörü ve sosyal bilim profesörü gibi çok detaylı bir araştırma yazısı olarak yayınlanan bu yazı için Ülkü hanımefendiyi kutluyorum. Soma da yaşanan üzücü olayı yazması da ülkesini ne kadar çok sevdiğini ve dertlendiğini öğreniyoruz. “Dünyanın en büyük petrol şirketleri BP,EXXON MOBİL ve SHELL gibi dev petrol şirketleri bir iş kazası oldu mu -yönetim kurularını acil toplantılar hemen yapılmaktadır. SAFETY İS THE FİRST -başka ikinci seçenek yok. Bu öğretici ve yüksek bir vizyonla yazılan yazıyı okurken son derece mutlu oldum.
Teşekkür ederim yorumunuz için