Geçen yazımda konunun maddi ve manevi boyutuna değinmiş, manevi boyutunu etkileyen diğer hususlara devam edeceğimi belirtmiştim. Tıp fakültelerinde değişik uzmanlık alanlarında sunulan hizmetlerin, öğrenciler için “model” teşkil edip tercihlerini belirleyen faktörlerden biri olduğunu, dolayısıyla, üniversitelerin adli tıp hizmetlerine katılımdaki eksikliğinin de, tercihi olumsuz yönde etkileyen unsurlardan birisi olduğunu belirtmiştim. Üniversitelerin adli tıp uygulamalarında daha aktif ve daha fazla yer almaları, ülke çapında adli tıp hizmet kalitesinin artmasına, alanındaki uzman kişilerden azami derecede yararlanılmasına ve hizmetin aksamadan yürütülebilmesine katkıda bulunacağı gibi bu uzmanlık alanının daha fazla tercih edilmesine de katkıda bulunacaktır. Ülkemizde kimsenin buna bir itirazı bulunmamakla birlikte, bu bakış açısı uygulamaya pek yansımamaktadır. Bu konuya başka bir sayıda özel olarak değineceğim.
Daha önce adli tıp uzmanı olanların ne yaptığı: Daha önce o alanda uzman olanların durumu, alanın tercih edilmesini etkileyen faktörlerdendir. Mevcut durumda, adli tıp uzmanlarının önemli bir kısmının (yaklaşık yarısı) istihdam edildiği Adli Tıp Kurumunun bile bir Atama ve Nakil Yönetmeliği yok. Atama ve nakillerle ilgili standart bir uygulama olmadığında yaşanan ve yaşanabilecek sıkıntıları herkes bilir. Diğer yandan “mecburi hizmet” atamaları için Sağlık Bakanlığınca ilan edilen kadroların da hizmet sunumu açısından öncelikler belirlenerek yapıldığını söylemek zor. Uzman olduğu zaman nerede, ne kadar çalışacağı konusunda bir bilinmezlikle karşı karşıya kalınması, adli tıp tercihini olumsuz yönde etkileyen hususlardan biri oluyor. Ne zaman birisi Anabilim Dalımızda uzmanlık eğitimine başlasa ilk sorduğu soru budur.
Adli Tıp Kurumu ve Resmi Bilirkişilik: Dünyada adli tıp alanındaki bilirkişilik görevleri esas olarak üniversiteler veya enstitüler bünyesinde yürütülmektedir. Ülkemizde, adli tıp hizmetleri, birinci planda resmi bilirkişilik kurumu olarak algılanan Adli Tıp Kurumu ve bağlı birimlerinde gerçekleştirilmektedir. Hâlbuki yasalara göre, üniversiteler ile diğer kurum ve kişilere de bilirkişi olarak başvurulmasına engel bir durum yoktur. Öyle ki, tıp öğrencileri, üniversitelerinde gelişmiş ve iyi tanınan alanlara yönelirler. Tıp fakültelerinin adli tıp anabilim dallarının hizmete aktif olarak katılamaması, uzmanlık alanının tanınamamasına, dolayısıyla az tercih edilmesine neden olmaktadır.
Uzmanlık gerektiren bir işi uzmanı dışında herkes yapabiliyorsa, uzman olmanın önemi kalır mı? Ceza Muhakemesi Kanunu’nun adli ölü muayenesi ve adli otopsi ile ilgili 86. ve 87. maddeleri incelendiğinde, adli ölü muayenesi ve adli otopsi işlemlerinin öncelikle adli tıp uzmanları tarafından, bulunamadığında diğer hekimler tarafından da yapılabileceği anlaşılmaktadır. Uygulamada, adli tıp uzmanı olmayan yerlerde tüm ölü muayene ve otopsi işlemleri pratisyen hekimlere yaptırılmaktadır. Esasen pratisyen hekimler de bu durumdan büyük sıkıntı duymaktadır. Öyle ki, adli görevi kabul etmemeleri halinde, yasal yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Daha da kötüsü zaman zaman trajik sonuçlara varan yanlış raporlar yazılabilmekte, buna benzer durumlardan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmesi neticesinde, ülkemiz tazminat ödemek zorunda kalmaktadır. Uzmanlık gerektiren bir işi her hekimin yapabiliyor olması, adli tıp uzmanlık alanının saygınlığını azaltan ve tercih etmeyi de etkileyen önemli bir faktördür. Hiç unutmuyorum, bir keresinde, biz otopsi salonunda 3 kişilik ekiple otopsi yaparken, trafik kazası nedeniyle ölen bir kişi daha getirildiğinde, Cumhuriyet Savcısı biz yardımcı olabileceğimizi söylememize rağmen, “Bu ölü muayenesi” deyip şoförü gönderip sürekli sağlık biriminden pratisyen hekim getirtmişti. Uzman yetersizliği ile açıklanamayacak yaklaşımlarla da sık sık karşılaşıyoruz. \"Tek yerde cennet yaratmak mümkün değildir\" sözünü boşuna dememişler.
Umut verici olan, tüm bu durumların, ilgili birimler tarafından da fark ediliyor olması ve adli tıp uzmanlığının yakın gelecekte hak ettiği yere geleceğidir. Sevgi ve dostlukla…