Meslektaşlarımızın çalışma koşullarını çalıştıkları yere göre değerlendirmek lazım.
1- Adli Tıp Kurumu Başkanlığında çalışanlar: Burada laboratuvar ve tetkik gerektiren ihtisas daireleri dışında, yüz binlerle ifade edilen raporların yazıldığı ihtisas kurulları vardır. En fazla hekimin çalıştığı ihtisas dairesi İstanbul’un tüm adli otopsilerinin yapıldığı morg ihtisas dairesidir. İşin altından kalkabilmek için burada çalışan uzman ve asistanların adeta en hızlı otopsi yapma ya da yapılanı yazma yarışması olur. Üç tane üniversitenin adli tıp anabilim dalları ile üniversite hastanelerine ek olarak çok sayıda büyük hastane olmasına rağmen bütün otopsiler Kurum bünyesinde yapılmak zorundadır. Aslında yasal olarak böyle bir zorunluluk yoktur ama böyle alışıla gelmiştir. Diğer raporların yazıldığı birimlere gelince meslektaşlarımız ülkenin her yerinden yönlendirilen dosyaların içindeki bilgi ve belgeler doğrultusunda rapor yazmak ve bu gelen dosyaları eritmek için uğraşır dururlar. Dosyalardaki adli ve tıbbi belgeler aslında ülke çapındaki tüm adli tıp uzmanlarının okuyup anlayabileceği bilgiler içerir ama dediğim gibi adet böyledir. Alışkanlıklarımızı bozamayız.
2- Üniversitelerde çalışanlar: Üniversitelerin de azımsanmayacak kadar bir kısmında adli tıp üvey evlattır. Bu üvey evlatlıkta var olan adli tıp hizmet sisteminin de rolü vardır ama bu ayrı konudur. Bu gruptakilerin gerek fiziksel koşulları, gerekse adli olguları değerlendirmek için ayırdıkları zaman diğerlerine göre daha iyidir. Ama buralarda çalışanlar da var olan olanaklarını, kendilerinden çok da hizmet beklenmediği için kullanamamaktadır.
3- Adli Tıp Şube Müdürlüklerinde çalışanlar: Bu müdürlüklerin hemen tamamı adliye binası içinde ve çoğunlukla da en atıl, en kıyıda köşedeki bir ya da iki odada görev yaparlar. Bulunduğu il ve çevresindeki tüm adli olguların raporları buradan talep edilir. Adliye içinde olgu hakkında görüş alışverişinde bulunacak başka hekim yoktur. Canlı olgulara da öyle ahım şahım muayene yapılamaz. Hatta bazılarında cinsel suç muayeneleri için var olan jinekolojik masa odanın bir köşesinde perde ile ayrılan bir bölümde bulunur. Çalışılan mekânda diğer rapor bekleyenler, mutemet, hizmetli, sekreterler vb. herkes bulunur. Eskiden sürekli bir daktilo sesi olurdu. Şimdi tamamı ya da tamamına yakınında bilgisayar var. Adli tıp uzmanı raporun sonucunun ne olacağını sekretere söyler, yazıldıktan sonra imza atar. Aslında zaman içinde sekreterler hangi raporun sonucunun ne olacağını tahmin eder hale gelirler ama imza hakları olmadığından işlerin yürümesi için bir adli tıp uzmanı şarttır. Bundan biraz daha donanımlı, yani bir oda yerine birkaç oda ve daha fazla personeli bulunan yerler olduğu gibi; adli tıp uzmanından başka personelin olmadığı, oda temin edilip masa sandalye gibi malzemelerin hekimin gayretiyle toplandığı yerler de vardır. Diğer yanda, Sağlık Bakanlığınca uygulanması ön görülen adli rapor standartları vardır. Nerede adli raporların konu edildiği bir eğitim olsa, rapor standartları konuşulur. Hem hekim adayı hem de adli tıp uzmanı adaylarının eğitim sürecinde de ideal olan anlatılır ama uygulama farklıdır. Anlatılanın uygulanabilme olanağı yoktur. Adli tıp uzmanı meslektaşlarımız, zaman içinde çalışma koşullarına alışmışlarsa özveri ile işlerini yaparlar, alışamamışlarsa sorunlu ve sorumlu olarak daha fazla özveri ile işlerini yapmaya çalışırlar. Ülke içinden akademisyenler hekimin yerinin sağlık kuruluşu olduğunu söylediğinde pek dikkate alınmaz. Ama bu durum Avrupa Birliği gözlemcisi sıfatı olan biri tarafından rapor edildiğinde azıcık dikkate alınıp, “Bundan böyle adli tıp uzmanları hastanelerde çalışacak” diye gazetelere demeç verilir. Sonuçta yine hiçbir şey değişmez.
4- Devlet hastanelerinde çalışanlar: Devlet hastanelerinde çalışan meslektaşlarımız görev yerlerine ilk gittiklerinde oldukça güçlük çekiyorlar. Hastane idaresince ne işe yarayacakları anlaşılmaya çalışılıyor. Oturtacak yer aranıyor. Performans ya da döner gelirine ortak olmaması gereken hekim grubu olarak algılanıyorlar. Meslektaşlarımız kendilerini kanıtlayıp süreç içinde iş akışını sağlayacak bir poliklinik oluşturup klinik adli tıp hizmetlerine katılmaya başladıklarında hem kendilerinin tatmin olduğunu hem de hastanedeki diğer hekimler ve idarenin bundan memnun olduğunu görüyoruz. Meslektaşlarımız kendilerini hekim gibi hissediyorlar, diğer hekimlerle görüş alışverişinde bulunabiliyorlar, tetkik ve incelemeler için hastanenin olanaklarından yararlanabiliyorlar. Bunların sayısı ne yazık ki az. Adli tıp uzmanları devlet hastanelerinde çalışmayı tercih ediyorlar, ama atamalarda her nasılsa bu kapının aralanmasından çekinildiği anlaşılıyor. Bu grubun sayı ve olanaklarının arttırılmasının yararlı olacağı kanısındayım. Özel hastanelerle ilgili yönetmelikte adli tıp polikliniği için asgari şartların neler olduğu kayıtlı, dolayısıyla kamu sağlık kuruluşlarındaki donanımın da en azından bu şartları karşılaması gerekir.
Çalışma koşulları ile birlikte hizmet kalitesini arttırabilmenin yolu amacımızı iyi belirlemekten geçmektedir. Amaç “hizmet kalitesi” ise bu yönde yapılanmak mümkün, ancak amaç hizmet kalitesi değil de “miş gibi” yapmaksa eleştiri, öneri vb. üretmenin anlamı yok. İnsan hakları ve hak kavramının giderek önem kazandığı günümüzde adli tıp hizmetlerinin nitelikli sunulabilmesi, şimdiye kadar yapılan eleştiri ve önerileri dikkate alarak, yeni ve farklı yaklaşımlara ön ayak olmakla mümkün olacaktır.
Sevgi ve dostlukla.