Bu yazımı Doç. Dr. Kriton Dinçmen’e ayırdım. Kimdir Dr. Kriton Dinçmen. Adli Tıp Kurumunda uzun yıllar çalışmış, ülkemizdeki adli psikiyatrinin gelişimine ön ayak olmuş bir psikiyatri uzmanı olduğu pek çok kişi tarafından bilinmektedir. Benim ve benim gibi pek çok adli tıp uzmanı meslektaşımın hocasıdır. Bu yıl meslekte 60. yılını doldurmuş olup İstanbul Tabip Odasınca düzenlenen törende plaketini almıştır. Meslekte 60. yılını doldurduğunu belirttikten sonra hocamı tanıtırken artık tarih yazmanın gerekli olmadığı kanısındayım. Dr. Kriton Dinçmen Heybeliada’da doğmuş, Pertevnial Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesindeki eğitimini de adadan gidip gelerek tamamlamış olup “adalı” kimliğini hiç kaybetmemiştir. Aynı Fakültenin Psikiyatri ve Nöroloji Kliniklerinde ihtisasını tamamlayarak Psikiyatri Kliniğinde başasistan olarak göreve başlamıştır. Başasistanlığı sırasında kazandığı bir bursla Amerika’ya gitmesini takiben, Adli Tıp Kurumuna gelinceye kadar meslek yaşamı temel olarak Bakırköy Akıl Hastanesi ve Amerika’daki psikiyatri birimleri arasında geçmiştir. 1982- 1999 yılları arasındaki meslek yaşamı Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu (Psikiyatri) Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünde Öğretim Üyesi olarak geçmiştir. Bu arada Hukuk Fakültesinde de adli psikiyatri dersleri vermiştir. İşte adli tıp uzman ve asistanlarına olan hocalığı buralardan gelmektedir.
Adli Tıp Kurumunda görev yaptığım yıllarda, Kriton hocanın, katıldığı tüm adli tıp kongrelerini, çevresindekilere aktardığı bilimsel ve sosyal yaklaşımla zenginleştirdiğini gözlemledim. Elbette, bir bilim insanı olarak, birçok mesleki bildiri, makale ve incelemenin yanı sıra yayımlanmış mesleki kitapları mevcuttur. Mesleğinde üst düzeyde kıdem ve bilimsel eserlere sahip olmasına rağmen akademik unvanla ilgilenmemiş olması, onu farklı kılan bir özellik olarak beynimizde yer almıştır. Öyle ki, “Doçentlik” unvanını, 1990 yılında, 66 yaşında ve mesleğinin 42. yılında, meslektaşlarının gıyabında yaptıkları YÖK başvurusu sonucu bir emri vaki ile girdiği sınavla almıştır. Profesörlük unvanına sahip olmamasının nedeni ise emekli olmasıdır. Kriton hoca, sadece mesleki bilgiye sahip olarak “hekim” olunamayacağını vurgulamıştır her zaman. Örneğin “Rressam olmamakla birlikte, bir resim sergisine gittiğinizde, izlediğiniz resmin ne tür bir resim olduğunu söyleyebilecek kadar resim bilgisine; müzisyen olmasanız dahi, dinlediğiniz bir senfoninin hangi senfoni olduğunu çıkarabilecek kadar müzik bilgisine sahip olmalısınız” derdi.
Akademik kişiliğinin yanı sıra hocamızın bir de edebiyat yönü vardır ki, en az hekimliği kadar önemlidir. Benim bildiğim 9-10 kadar çeviri kitabı vardır. En az 7-8 tane de kendi yazdığı öykü ve şiir kitabı vardır. Kitaplarında sıradan görüntü ve olguları mesleğinin de etkisiyle insanca yaklaşım ustalığı ve bir sanat havası içinde işlerken, uzun yıllar yaşadığı Heybeliada’daki yaşamından da kesitler ve görüntüler sunmuştur. Ben değerli hocamızın meslekte 60. yılının anısına “Hiçliğe Övgü” adlı kitabındaki bir öyküden alıntı yaparak yazımı tamamlamak istiyorum. Öykünün ilk kısmında, yaşlı bir adamın, ölümü beklediği ve ölümün gülümseyerek yaklaştığı sırada, vefa, mutluluk, sevgi, aşk, ahlak, özgürlük, karar gibi soyut kavramlar dile gelip kendilerini tanıtıyorlar. Vefa, söze başlıyor;
“Ben Vefa’yım…Siz insanların en az bildiği, bilmeyi de en az istediklerinizden biriyim. Ben, hep en sonda ortaya çıkarım. Sizlerin coşku ve duygularınızın sakinleşip yatışmasından, problemlerinizin halledilip küllenmesinden sonra görünürüm. Benim ortaya çıkışım, çoğu kez sizlerin mutluluğunu ve huzurunu gölgeler… Çünkü, meselenin çözülmüş olması ile size gelir ve kanatlarımın çırpıntıları ile duymakta olduğunuz mutluluğun bir bedeli olduğunu sizlere hatırlatırım.
Siz mutluluktan uçarken, ben size, bu mutluluğunuz nedeniyle, insan olmanızın bir ifadesi olarak, bu mutluluğu tatmanıza yardım edene karşı, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ödeyemeyeceğiz bir borcunuz olduğunu hatırlatırım.
Bu borcun hatırlanması sizi hiçbir zaman o kişinin esiri haline getirmez. Zaten, böyle bir borcun olduğunu hatırlayabilen kimse insandır; ve, böyle olunca da, hiçbir insan hiçbir şekilde hiçbir kimsenin esiri olarak kendisini hissedemez. Vefa, sizi esir almayan bir borçtur; insandaki karar serbestîsini bozmayan, aklınızı çelmeyen, sizin insan olma gururunuzdan hiçbir şey çalmayan, kişiliğinizin yapısından hiçbir ödün vermenizi istemeyen bir borçtur! Sizi insan yapan bir borçtur. Ve, o borcun karşılığını verdiğinizde de, hissetmekte olduğunuz mutluluk kat ve kat artacaktır… Meselenizin halledilmiş olmasının size vermiş olduğu mutluluğun yanında, size, insan olmanızın gururlu mutluluğu da katılacaktır” Vefakar insanların çoğunlukta olduğu ortamlarda çalışmak dileğiyle….