“Bir asfaltı her gün sulasan da sana çiçek veremez çünkü asfaltın doğasında güzellik yoktur.” Fernando Pessoa
“Affetmek özgürleştirir” söylemi, birçok kültürde ve dini öğretide bulunan bir ilkedir. Bu temel ilke, insanların içsel huzura ve özgürleşmeye ulaşmak için öfke, nefret ve kin gibi olumsuz duygulardan arınmasının önemini vurgular. Bu söylem birçok dinin öğretilerinde bulunur. Örneğin, Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın, “Düşmanlarınızı sevin.” “Yedi kere yetmiş kere affet.” Gibi öğretileri bulunmaktadır. Benzer şekilde İslam, Budizm, Hinduizm gibi dinlerde de affetmenin ve hoşgörünün önemi vurgulanır. Bu öğretiler, içsel huzuru sağlamak ve toplumsal barışı desteklemek amacını hedeflemektedir. İnsan ilişkileri açısından insanların daha iyi ilişkiler kurmalarına yardımcı olabilir. Toplumsal olarak affetmek düşmanlığı gidermeye yardımcı olabilir ve barışçıl bir toplumun temel ilkelerini oluşturabilir.
Psikolojide, affetme ile içsel huzur arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Öfke ve nefret nöbetlerini sürekli olarak denetleme çabası, bireyleri strese sokup genel olarak olumsuz etkide bulunur. Affetmek ise bu olumsuz etkileri azaltarak bireylerin psikolojik duygudurumlarını destekleyebilir. İnsanın kendi içsel barışını sağlayıp, duygusal bağlar ile kendini daha iyi anlamasına ve geliştirmesine yardımcı olabilir. Psikoterapi, özellikle bireysel travmatik deneyimler ve duygusal yüklerle başa çıkma sürecinde affetmenin terapötik bir araç olarak tavsiye edilmesini önerir. Kişisel gelişim yazarları da affetmenin kişinin içsel bütünlüğünü artırabileceğini ve daha sağlıklı bir yaşam sürmesine yardımcı olabileceğini savunur. İnsanlar arasındaki çatışma ve oluşumların çözümünde affetme; oluşumlar arasında bir bağ kurmayı, intikam fırtınalarını kırmayı ve toplumsal uyumu teşvik etmeyi amaçlar.
Affetmek konusunun psikolojik bilimlerde az çalışılmasının sebebi; kavramın bilimden çok dinlere yakın bir olgu olarak konumlanması da olabilir. Örneğin “aile dizimi” sistemi kurucusunun bir din adamı olması ve geliştirdiği tekniğin temelinde affetmek olması manidardır. Bu maalesef tacizcisini ya da tecavüzcüsünü affetmeye, evladını katledeni affetmeye, celladını affetmeye kadar uç noktalara varabilen bir talep. Bu talebin ne kadarı dinsel ne kadarı sistematik bir kötülüğe hizmet ediyor emin olamıyorum. Sosyal medya fenomenleri, ezberletilmiş mottolarla bizleri affetmenin yüceliğine ikna etmeye çalışıyor! Siz ikna oldunuz mu?
Annemizi aldattığı için affedemediğimiz babamız, bizimle miras kavgasına düştüğü için affedemediğimiz ağabeyimiz, bir kez bile bize dokunup “seni seviyorum” dememiş annemiz, bizi en zor günümüzde yüzüstü bırakan dostumuz, bizi taciz eden kuzenimiz, hırsız komşumuz, arsız bakkalımız, düşüncelerini ifade etme özgürlüklerini kullandıkları için onlara hapishaneyi uygun gören siyasetçilerimiz, yüzsüz patronumuz, hissiz eski eşimiz… Dünyanın tüm terapi odalarında şu anda bu kişilerin kulakları çınlıyor. Her halükârda, tüm ömrümüz affedilmesi imkânsız birtakım insanların açtığı yaralarda gölgeleniyor.
Oscar Wilde diyor ki: “Çocuklar en başta anne babalarını koşulsuz severler. Bir zaman sonra onları yargılamaya başlarlar, nadiren onları affederler.” Evet, özellikle çocukluk çağındaki ihmal ve istismarları affetmek çok zor. Dışına çıkıp bakamadığımız bir şeyin iyiliğini, kötülüğünü harmanlayıp bir bütün elde edemeyiz. Bu yüzden de ekonomik özgürlük ile gelen bağımsızlaşma yaşlarında (genellikle 30 ve üstü), affedilmesi gereken konular, klasörler doldurur. Bize travma yaratan her türlü kişi ve kurum karşısında dimdik durmak, dayanışmak ve mücadele etmektir asıl bizi özgürleştirecek olan. Diğerlerini affettiğimiz için kendimizi ya da kendimizi affettiğimiz için ötekileri de affedebiliriz söylemi kulağa hoş gelse de bireysel, toplumsal, kültürel, siyasal yozlaşmanın, haksızlığın ve istismarın karşısında durmak daha iyi hissettirebilir diye düşünüyorum. Sizce affetmeli miyim?
2 yorum
Dalını kıranın, ağacını kökünden, uzatmadan, hızlıca sökeceksin. Artık sana kötülük yapamayacak durumda olduğunda, onu bir daha cesaret edemeyeceğinde diğerlerinin sana zalim dememesi için, nefret duymamaları için başkalarına merhametini ve ihtişamını gösternek için affedeceksin. Yoksa çarmıha civileyip asarlar. Biti kanlanınca ilk işi sana saldırmak, had bildirmek olur. Köküne izin vermeyeceksin. İşine, kişiliğine saygısızlık yapanı bal olsa kasende, altın olsa kesene tutmayacaksın. Niccola Machiavelli’ in görüşleri halen geçerlidir.
Sayın Hocam olayların ve olguların kişisel hale getirildiği bir dünyada çifte standartlı bir çok iş yapıldığından bu affetme olgusunun da machiavelli dönemine uymadığı aşikardır. Eskiden dostun dost gibi düşmanın da düşman gibi davrandığından yapacağımız her hareket zihin ruh ve beden uyumunu gösterirdi. Oysa şimdilerde neoliberalizm daha kaypak ve iş bilici insanı yaratarak ikircikli durumlar yarattı. Ben bu durumlarda uzun bir süre düşünüp Mevlana’nın sözlerine kulak veriyorum:
Allah der ki; kimi benden çok seversen onu senden alırım…
Ve ekler; “Onsuz yaşayamam” deme, seni onsuz da yaşatırım.
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur, sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur, aklın şaşar.
Dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur, öyle garip bir dünya.
Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur…
“Düşmem” dersin düşersin, “Şaşmam” dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya; “Öldüm” der durur, yine de yaşarsın.
Saygılarımla.