Herkese güzel bir yaz tatili dileyerek Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi arkadaşım Doç. Dr. Neşe Akış’ın yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Afiliasyon ile ilgili bir muhalif görüş…
Bir üniversite çatısı altında ve sağlığın uygulamalı alanlarında programlı veya hizmetiçi eğitim veren, ayrıca, sağlık tabanlı temel ve uygulamalı alanlarda bilimsel bilgi üreten okulların insan laboratuvar/atölyelerine üniversite hastanesi denilmektedir. Okullar, öğrencilerinin öntanı, tanı, teşhis, destek ve tedavi tekniklerini insan üzerinde uygulayarak öğrenmesi için; ayrıca, öğretim üyelerinin yeni tanı, teşhis, destek ve tedavi teknikleri, sağlık istatistik bilgisi, koruyucu hekimlik tekniği, ilaç, sağlık tabanlı temel bilimsel bilgi üretme işinde gerektiğinde insan denek kullanması için üniversite hastanesi isimli laboratuvar/atölyeyi ortaklaşa kurar. Üniversite hastanesi ilgili okulların ihtiyacına uygun özellikte ve sayıda hasta kabul eder. Kullanılan tekniker en üst seviyede olduğundan hastalar örnek biçimde tedavi edilir, uygulamalı alan öğrencileri mükemmel eğitilir, öğretim üyeleri sürekli yeni bilgi üretir.
Üniversite hastanesi kullanan okullar tıbbi araştırma merkezi (TAM) kuruluşuna olanak sağlar. TAM, ilgili okullarla ortak yüksek lisans ve doktora programı yürüterek sağlık tabanlı temel bilimsel bilgi üreten üniversite, devlet veya özel sektör kuruluşudur. Tüm bilimsel bilgi üreten kurumlarda çalışan bilim adamları/öğretim üyeleri işin tabiatı gereği özgün tekniklerle ve tekerlek model organizasyon içinde motive edilir. Hem üniversite hem de TAM’da sisteminin her ünitesi bilim adamı/öğretim üyesi yönetim ve kontrolü altındadır.
Hasta yurttaşın başvurduğunda ayaktan veya yatırarak tedavisini yapan sağlık kurumuna hastane (olağan hastane) denilmektedir. Yurttaşın sağlık sorunlarını gidermek devletin görev ve sorumluluğunda olduğundan devlet, kamu ihtiyaçlarını karşılamak üzere hastane kurar veya kurdurur. Buralarda uygulamalı alanların hizmetiçi eğitimi de verilir, ve işyerinin yıllık çalışma raporları bilimsel dergilerde yayınlanır. Hastanenin her ünitesi ve koordinasyonu hastane yöneticisinin yönetim ve kontrolü altındadır. Olağan hastane ile üniversite hastanesinin ilişkisi, ilkinin tedavide kullandığı tüm teknik ve teknolojilerin ikincisinin bağlı olduğu okullar veya TAM tarafından üretilmesidir.
Bilindiği gibi bir ülkede sağlık tabanlı temel ve uygulamalı alanlarda bilimsel bilgi üretimini emperyal tekniklerle engellemenin dört fasikülü bulunmaktadır. Birincisi, genellikle sınıf değiştirerek üniversite kariyeri yapan insan kaynaklarını sosyopsikolojik tekniklerle kamplaşmaya sokarak işbirliklerini ortadan kaldırmak. İkincisi, ulusal teknoloji esaslı üretimleri kısıtlayıcı ve bağlantılı bilim politikasını zayıflatan uygulamalar ile ulusal çıkarlarla çelişen devlet planı oluşturmak ve uygulatmak. Üçüncüsü, bazı bilim alanlarını diğerlerine göre itibarsızlaştıran akademik algı ve kültür oluşturmak. Dördüncüsü, üniversite hastanelerinin yozlaşmasına yol açmak ve sonunda onları olağan hastaneye dönüştürmektir.
Ülkemizde ilkiyle ilgili olarak, lonca görüntülü tarikatlar tarafından 1975’lerden itibaren kamu yönetimindeki otorite boşluğundan yararlanarak üniversite personeli üzerinde kişilik problemi yönetimiyle akademisyenler arasında işbirliğinin yok edildiği izlenmiştir. Sonuçta, yayınlanan yoğun makaleye rağmen yenilikçi bilgi üretilemez hale gelinmiştir. Bir diğeriyle ilgili olarak, girilen gümrük birliği kapsamında güçlü ve aşı gibi stratejik değeri olan sektörlerde 1982’lerde ulusal çıkarlar lehine olmamasına rağmen üretim durdurulmuş, korumacılık kaldırılmış, ekonomide çöküntü ve tabandaki bilimsel araştırmalarda sonlandırmaya yol açılmıştır. Operasyonun devamında bilim politikası ve idaresi oluşturulmamıştır. Devamla, biyolojinin üreme bilimi, immünoloji ve sinirbilim gibi hızla gelişen alt temel alanları ülke içinde tercihli özensizleştirilmiştir. Halbuki emperyal ülkelerde tüm alanlarda çarpıcı korumacılığın sürdürüldüğü, salt ulusal çıkarları gözeten bilim politikalarının egemen kılındığı ve biyolojinin temel ve uygulamalı tüm alanlarının stratejik öncelikle desteklendiği bilinmektedir.
Sonuncusuyla ilgili olarak, üniversite hastanesi ile olağan hastane arasındaki kalın çizginin yeterince korunmadığı ve sonuçta ilkesizliğin yaygınlaştığı bilinmektedir. Çoğu taşra üniversite hastanesi bağlı bulunduğu okullara laboratuvar/atölye hizmeti vermek yerine, tersine, onlardan hizmet alır durumdadır. Buralarda öğretim üyeliği mesleğinde yeterince üstatlaştırılmamış tabiplerin hastane doktoru gibi çalışmaya özendirildiği gözlenir. 03.05.2014 tarih ve 28989 sayı ile resmileşen Sağlık Bakanlığı Bağlı Kuruluşlarına Ait Sağlık Tesisleri ve Üniversitelere Ait İlgili Birimlerin Birlikte Kullanımı ve İşbirliği Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik, diğer adıyla afiliasyon yönetmeliği, yozlaşmış üniversite hastanelerini fiili hali olan olağan hastane kimliğine dönüştürme ve yönetme hükümlerini anlatmaktadır. Yönetmelikte ‘’Madde 6 (5) …. eğitim görevlileri , öğretim elemanları …. mezuniyet öncesi eğitimde de sorumluluk verilebilir, Madde 7 (1) … sağlık tesisi yöneticileri … Bakanlıkça atanır; Madde 7 (2) … üniversite personelinin sağlık hizmeti sunumu … hastane yöneticisinin sorumluluğundadır; Madde 8 (1) … Klinik/laboratuvar idari sorumlu … hastane yöneticisi tarafından …. profesör, doçent, ……. arasından … görevlendirilir; Madde 8 (5) dekan hastane yöneticisinin görüşünü de alarak eğitim programını onaylar; Madde 8 (6) tüm tabipler ……… kendilerine yapılan davete icabet etmek, nöbet …. sağlık hizmetlerini yerine getirmekle yükümlüdürler; Madde 10 (2) İşbirliği: ….. araştırma … gibi alanlarda yapılabilir … ; Madde 10 (5) …. proje çalışmaları yapılabilir; Madde 10 (6) … araştırma …. işbirliği için Bakanlık ve YÖK’ün uygun görüşü alınarak, il valisi ve üniversite rektörü arasında protokol akdedilir. …; Madde 11 (1) … öğretim üyelerinin izin, kongre ve benzeri özlük işlemlerinde hastane başhekiminin parafı alındıktan sonra …. onaylanır’’ yazılıdır. Bireysel seçim (hakkı)/beyanı veya fakültedeki eğitim ve araştırmaların hastane yöneticisi kontrolünden bağımsız olması konularında yönetmelikte hüküm bulunmamaktadır. Maddelerden anlaşılacağı gibi hastane yöneticisi hükümet eden parti bakanı tarafından atanmakta; ilgili fakültelerin eğitim müfredatları hastane yöneticisinin görüşü alınarak onaylanmakta, lisans eğitimini öğretim üyesi aşağısındaki kadrodaki personel de verebilmekte; öğretim üyelerine her türlü izin ve benzeri (??) işlemler hastane yöneticisi onayıyla verilmekte; öğretim üyelerinin araştırma projesi yapması ve işbirliği kurmasına hastane müsade lütfetmekte; bilimsel işbirliği sanki iş ihalesi gibi bakanlık, YÖK ve vali kontrolüne bağlanmaktadır.
Çalıştığımız fakültelerimizin sözü edilen yönetmelik altında çalışıp çalışmamasına karar verilme günlerindeyiz ve bu maksatla öğretim üyelerinin görüşü birçok fakültede toplanmakta. Söz konusu yönetmelik ve tartışılan fikirleri dikkatlice incelemekteyiz. Yönetmelikte ilk göze çarpan, üniversite hastanesinin varlık sebebinin atlanarak onun kamu hastanesi gibi biçimlendirilmesi anlatımının cüretle yapılması. Daha da öteye geçilerek tıp ve benzeri fakültelerdeki çeşitli eğitimlerin hastane (dolayısı ile siyasi otorite) kontrolünde olması; benzer şekilde, fakültedeki bilim adamları/öğretim üyelerinin hastane (dolayısı ile siyasi otorite) kontrolünde araştırma yapması yönetmelikçe teklif edilmekte. Bu tekliflerin tamamının çılgın bir akıl tutulması geleceği oluşturacağı birçokları tarafından düşünülmektedir. İmzalandığı takdirde protokolün özellikle tıp fakültesinin sadece bir kısmını bağlayacağı iddia edilse bile fakülte bir sistemdir ve bütünün her parçası kaçınılmaz yeniden biçimlenir. Üniversitelerde sistemin işleyişindeki temel yakıt öğretim üyesinin algısı ve oluşturduğu devinik çalışma planı olduğundan, örneğin biri klinikte ve diğeri temel bilimlerde gibi ortak mesaide hiç görmediği, tanımadığı farklı bölgelerde bulunan iki meslektaşın birbirlerinin meşguliyet çeşitlerinin üniversite atmosferine uygun olduğundan emin olmaları, eğitim ve araştırmadaaynı ekibin üyesi oluduklarını hissetmeleri ve planlarını buna göre yapmaları beklenir. Çünkü bu güven öğretim üyesinin devinik çalışma planını yabancıların ‘’research infrastructure’’ dedikleri yolda biçimlendirir. Öğretim üyesini içinde gururla çalışmayı isteyeceği ve mükemmelleşmesi mücadelesi vereceği yapıdan tam tersi istikamette uzaklaştıran aksi zeminler öğretim üyesi planını fevkalade etkiler, onu farklı sistemlerin yakıtı olmaya itekler. İçine iteklenilen sistemler üniversiteden farklı atmosferlerdir, oralarda vizyon farklı misyonu yerine getirmek için seferberdir.
Afiliasyonla ilgilenen birçok üniversite hastanesinin değişik nedenlerle ağır borca girdiği ve alacaklının kapıda olduğunu biliniyor, ancak, alacaklı sorununu çözmek için üniversitenin çıkarına aykırı veesası feda ederek usulü konuşan tekliflere birçok öğretim üyesi rıza vermemektedir. Üstüne üstlük muhtemel dönüşüm emperyal operasyona uygun şekilde ulusal çıkarları tehlikeye sokan sonuçlara hizmet etmektedir. Fakültelerin kurucu emektarlarının ve ilgili şehir yurttaşlarının öğretim üyelerine emanet ettiği fakülteler bundan çok daha akılcı çözümleri hak etmiyor mu diye sorulmaktadır. Her sorunun akılcı ve mühendislik çözümü vardır, ve üniversite çoklu aklın birarada olduğu özgün ortamdır. İlgili fakültedeki öğretim üyelerinin ortak kaderi olan fakültelerini ve üniversite hastanelerini kurtarmanın zor ve zahmetli alternatif yollarına üyeler birlikte kafa yorabilir, içlerine sinen projeler geliştirebilir, böylece devran da dönünce kimse birbirine kırgın olmadan gururla yüzyüze bakabilir.
Diğer yandan, birçok üniversite hastanesinin şu an fiilen içinde bulunduğu durumda olduğu gibi, bağlı olduğu okullara laboratuvar/atölye hizmeti vermek yerine, tam tersine, onların insan kaynaklarını kontrol eden birer olağan hastane gibi çalışması da kabullenilmemektedir. Bu ortam hem üniversite olma hem WFME kriterleriyle uyumlu değil, hem de ilgili fakültelere yakıştırılmamaktadır. Şüphesiz kurumsal yapılanma kurumsal ihtiyaca yanıt vermek üzere bireysel seçim (hakkı)/beyanını veri alan istihdam politikası ile şekillenmeli; şüphesiz yaş ortalaması çok yüksek fakülteler bağımsız komisyonlar tarafından değerlendirilen genç öğretim üyesi istihdamı ile güçlendirilmeli; şüphesiz WFME kriterlerine uygun olarak temel bilimlerde üstün yetenekli PhD’lerin % 80 oranında istihdamı sağlanmalı; ve şüphesiz döner sermaye sadece hasta hizmeti verenlerin harcadıkları saatler için ödenmeli; ama bunların hepsi üniversite hastanesinin varlık sebebi ve ilkeleri zedelenmeden yapılmalı. Üniversite hastanesi ve bağlı olduğu okullar topyekün mükemmelleşme projesiyle neden çağdaş anlamda asli görevlerine dönmesin? Neden içlerinde TAM kurmasın veya kurdurmasın? Her klinik çağdaş tıp fakültelerinde olduğu gibi içinde bilim adamları istihdam ettiği ve doktora öğrencilerinin cirit attığı birer moleküler/hücresel/mikrocerrahi araştırma laboratuvarını kendi bünyesinde veya TAM’da neden kurmasın? Alınan üniversite mirasını aynı üniversite stratejik planlarında anlatıldığı gibi daha çağdaş seviyeye yükseltip gelecek nesle teslim etme ülküsü ve yükümlülüğü öğretim üyelerinindir, bu en azından vatan şehitlerine boyun borcudur. Böyle bir mükemmelleşme atılımı, masa etrafında katılımcı anlayışla bir araya gelerek beyaz sayfa açmak ile başlayabilir, şeffaf/hesap verebilir olarak devam edebilir. Bunlar zor ve zahmetli uğraşlar ama üniversite sorunları dünyada hep böyle aşılıyor, kendine güvenle … Tıp fakülteleri neden yapmasın ki?
Fakültelerde toplanmakta olan görüşlerin nihai % sonuçlarını hepimiz merakla beklemekteyiz.