Diş hekimliği; mesleki beceriler gerektirmesinin yanında, estetik beklentileri de karşılamak durumunda olan ve bu anlamda sanatsal boyuta da sahip bir meslektir. Hastaların bakış açısı ile olumlu sonuçlanması beklenen kapsamlı tedaviler, psikolojik yönden de hastayı mutlu etmelidir. Hekimlerimizin, hasta-hekim bilgi asimetrisinden kaynaklanan zor tedavi süreçlerini aşabilmeleri için bu durumun bilincinde olmaları gereklidir.
Günümüzde değişen sağlık hizmet alımının bir sonucu olarak, hastaların bilgi ve iletişim düzeylerindeki eksiklikten kaynaklanan sorunların yanı sıra hekimlerimizin hastalarımızla temel iletişim eksikliğinden de kaynaklanabilen sorunlar kendini göstermektedir. Son zamanlarda haksız sözel ve fiziksel saldırılara maruz kalan hekimlerimizin sağlık sisteminde korunarak haklarının en az hasta hakları kadar güvence altına alınması gerekmektedir.
Öte yandan pek çok hastamız, haklı ya da haksız gerekçeler ile hekimlerimizden yakınmakta; doktorlar kendilerine yeterli açıklama ve bilgilendirmede bulunmadıkları için kendilerinin, doktorlarının yönlendirmeleri ile tedavi gördüklerini, ancak olumsuz bir sonuç alındığında çözümsüz ve yalnız bırakıldıklarını da belirtmektedir. Özellikle doktorların hastalarıyla olan ilişkilerinde mesleki dili sıkça kullanmaları ve sözel iletişimde bu farklı terminolojiyi seçmeleri, sağlık hizmeti alan-veren ilişkisinde olumsuzlukların yaşanmasına yol açabilmektedir. Yapılan çalışmalar, hastaların verilen bilgileri anlamadıkları durumda doktora soru yöneltmemelerinde utangaçlık, çekingenlik, sorulduğunda bilgi alamayacağı duygusu gibi etkenlerin rol oynadığını, doktorların davranış biçimlerinin hastaların kapsamlı soru sormalarında etkili olduğu ve hastaların anlayamadıkları bilgiler için yine sağlıkla ilgili diğer personel ya da aynı rahatsızlığı yaşayan bireylere yöneldiklerini göstermiştir.
Bu düğüm, büyük ölçüde, hekimin zaman bulabildiği oranda hastalarla açık ve net bir etkileşim içinde olması ile çözülebilir. Diğer taraftan, hastaların yaklaşımlarının çözümcü değil, art niyetli olduğu durumlar bunun her zaman dışında kalacaktır. Bu durumda hekimlerimize düşen görevlerden en önemlileri, hastayı anlayabileceği bir üslup ile bilgilendirerek tedavisini yürütmek ve gerçekçi bir tedavi planı ve zamanlaması yapabilmek olmalıdır. Bu süreçte olumsuz ya da tedaviyi yürüten hekimin baş edemeyeceği bir gelişme olduğunda ise hastayı yalnız bırakmaksızın açıklamada bulunarak, hekimin, hastanın ileri düzeyde yardım alabileceği bir kuruluş ile temasa geçmesi ve hastaya bilgilendirme notu ile birlikte bir yol çizmesi uygun olabilir. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki, bazı hekimlerimizin “performans” gerekçesi altında, üstlenebilecekleri pek çok temel tedaviyi daha başlamadan fakültelerimize yönlendirdiklerini görmekteyiz. Ayrıca bu işlemi, hem yönlendirilen hekim hem de hasta açısından daha anlaşılır kılmak adına ne gerekçe ile gerçekleştiremediklerini yazılı olmaksızın sadece sözel olarak hastaya tebliğ etmektedirler. İletişim araçlarının bu kadar gelişmiş olduğu günümüz toplumunda bundan yararlanmayı seçmeyen meslektaşlarımız, konu ile ilgili hiçbir fikri olmayan hastanın sabrı tükenmiş bir durumda diğer bir sağlık kuruluşuna başvurduğunda yaşanan olumsuzluklarda iletişim eksikliğinin de payı olduğu gerçeğini bilmelidir. Hekimlerimize, aldıkları eğitim sürecinde bu tür bir iletişimin önemi her zaman hatırlatılmıştır, ancak zaman zaman güncel sağlık politikasının da hekimlere tek taraflı sorumluluk yüklemesi, hekimlerimizi kaygı altına almaktadır. Özellikle de sürecin hızlı işlediği sağlık hizmeti sunucularında hekimlerimiz en basit iletişimi önemsemeyebilmektedir. Sağlık hizmeti, bireyin doğumdan hayatının sonuna dek alması gereken bir süreçtir ve bu süreçte doktor ile hasta pek çok neden ile karşı karşıya gelebilmekte ve bu hizmeti almak durumunda kalabilmektedir.
Bu sürede hasta-hekim iletişiminde sorun oluşmaması için gösterilecek en ufak çabanın sonuçsuz kalmayacağına yürekten inanıyorum.