Ülkemizin özellikle güney bölgelerinde bol bol tüketilen ve tüketen kişilerde epeyce tolerans geliştirmiş olan acı biber, acı yemeye alışık olmayan birisi tarafından yendiği zaman çok sıkıntılı durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Acı biberin etkilerini incelemek üzere fareler üzerinde deney yapan araştırıcılar, acı biberin vücudumuzda bulunan ve SCF (“stem cell factor”) reseptörü olan bir enzimi (c-kit) aktive etmesi nedeniyle ortaya çıktığını bulmuşlardır (Newscientist, 13 December 2007, p14). Resmi olarak KIT adı verilen c-KIT geni bir proto-onkogendir. Bu gende meydana gelecek mutasyonlar gastrointestinal stromal tümörler ve akut miyeloid lösemi gibi kanser türleri başta olmak üzere erkek sterilitesi de dahil pek çok hastalığa neden olmaktadır.
Acı biberin organizmada oluşturduğu değişikliklerden yola çıkarak fareler üzerinde acı ve ağrıya ilişkin araştırıcıların yaptığı araştırmaya göre; farelerdeki c-kit enziminin aktivasyonu önlenecek olursa, böyle hayvanlardaki ağrı toleransı yükselmekte, diğer bir deyişle bu tür uygulama yapılmış farelerin ağrı eşiği yükselmektedir. Tersi durumda ise farelerdeki ağrı hissi oldukça artmakta, yani ağrı eşiği iyice düşmektedir. Şimdi ortaya çıkan bu bulgular, sorumlu enzimin bloke edilmesi şeklinde yeni bir ağrı kesici sınıfının ortaya çıkacağı müjdesini vermektedir.
Bilindiği gibi, vücudumuzdaki deride milyondan fazla “nociceptor” adı verilen açık sinir uçları bulunmaktadır ve bunların yarıya yakını ateşe karşı ağır bir ağrı tepkisi vermektedir. Max Delbrück Moleküler Tıp Merkezinden (Berlin, Almanya) Gary Lewin ve arkadaşları, c-kit enzimi yüzde 40 azaltılmış olan farelerin infrared ısısına daha uzun süre dayanırken c-kit enzimi normal olan farelerin güneş ışığından bile çok çabuk etkilendiklerini bulmuşlardır (Neuron, 56(5): 893-906, 2007, abstrakt).
Türkiye’deki durumu tam olarak bilmemekle birlikte, İngiltere’de her yıl genel anestezi altında yapılan büyük ameliyat sayısının üç milyon dolaylarında olduğu dikkate alınarak ülkemizdeki ameliyat sayısının da yaklaşık bu kadar olduğu söylenebilir. Böyle hastaların en büyük sorunu ameliyat sonrası ağrı ve sıkıntıdır. Keza ameliyatlı ve ameliyatsız kanser hastalarının ağrıları ve çektikleri sıkıntı ise diğerleriyle mukayese edilemeyecek kadar daha fazladır.
İnsanlardaki ağrıları dindirmek için ağrı kesici olarak çok eskilerden beri bitkisel orijinli bir narkotik olan morfin kullanılmıştır. Bu ağrı kesiciyi insanda kullanmak için üstelik hayvan deneyleri de yapılmamış ve binlerce yıldır kuşaktan kuşağa insanlığa hizmet etmektedir. Fakat ister ağızdan alınsın isterse enjeksiyon yapılmış olsun morfinin pek çok yan etkilerinin yanında belki de en önemlisi bağımlılık yapmasıdır. Morfinin bu istenmeyen özelliklerinden dolayı başka başka ağrı kesicilerin aranması kaçınılmaz olmuştur.
Tüm bunlar dikkate alındığında, ağrı kesici olarak genlerin ya da bir gen ürünü olan proteinlerin kullanılması hem yan etkiler hem de daha etkin olması bakımından oldukça dikkate değer hale gelmektedir. Onun için de her konuda olduğu gibi, bu ağrı kesici konusunda da çözüm yolu olarak moleküler mekanizmalar öncelik kazanmaktadır. Ülkemizde de moleküler çalışmaların belirli bir otoritenin önderliğinde planlamasının yapılarak çalışmalara gecikilmeden başlanması hayati önem taşımaktadır. Yeni bir konuda yeniden buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.