Bu makalemde, her alanda göz önünde bulunan, her ne şekilde olursa olsun, bütün düzenlemelerin hep aleyhine yapılandırılmaya çalışılan ve hep eleştirilere maruz kalan hekim ve hekimlik mesleğine yönelik, mizahi bir yaklaşım sergileyen fikirlerimi beyan edeceğim! Hep ciddi yazılar, makaleler, eleştiriler yazacak değiliz ya! İşte bu yazı, mizah içerikli! Şimdiden kusurlarım Affola… !!!
Efendim, hekimlik kutsal bir meslektir, öyle şakaya gelmez. Aslında bir meslek olarak da görülmemeli. Toplumsal bir hayır kurumu olarak telakki edilmesi daha doğrudur. Yani hekimlik, çoluk çoğumuzun, ailemizin nafakasının temin edilebileceği bir meslek olarak görülmemeli. Bu çok ayıp!.. Bu, daha başından yanlış bir felsefedir. Hekimlerin, topluma adanmış, gecesi, gündüzü, mesaisi, emekliliği, bayramı, seyranı, açlığı, tokluğu, eşi, çocuğu, acısı, kederi, sevinci, duygusu, istirahati, yorgunluğu, hastalığı, evi, barkı olmayan kimseler olmaları gerektiğini unutmamaları gerekir.
Bu nedenle, hekim olacak adaylardan, bu ilkeleri peşinen kabul ettiklerine dair, tıp fakültesindeki öğrenciliklerine başlarken bir taahhütname alınmalıdır. Zira tıp tahsili öyle hafife alınacak bir süreç değildir. Öğrenciler; açlığa ve her türlü taciz, hakaret, dayak, pataklanma, ağır iş ve uykusuzluğa dayanıklı olabilmeleri açısından fakir, çiftçilik ve ağır işçilik gibi genetik olarak dayanıklı meslekleri icra eden ailelerin boylu, poslu, güçlü, kuvvetli, dayanıklı, yılmayan ve özellikle de uysal, hak aramasını zül kabul eden, susturulması kolay, mütevekkil, kaderci, itaatkâr çocukları arasından seçilmelidirler. Aksi halde adaptasyon problemi yaşanabilir. Kimsesiz, anne ve babası ölmüş olanlar, ileride “Annem hasta, babam hasta” gibi bahanelere maruz kalmamak açısından, tercih sebebi olmalıdır.
Tıp fakültelerinde daha birinci sınıftan itibaren, öğrenciler geceleri hastanelerde ve sağlık ocaklarında nöbete kalmalı, en azından getir-götür işlerinde kullanılmalı, ileriye yönelik direnç kazanmaları sağlanmalıdır. Beslenmelerine de özen gösterilmeli, mümkün olan asgari miktarda kalori hesap edilerek, günlük bir ya da en çok iki öğün şeklinde beslenmeleri düzenlenerek, ileriki yaşlarında da daha sağlıklı olarak insanlığa hizmet etmeleri sağlanmalı, yüksek performanslarını sürdürebilmeleri açısından; lükse düşkün, dünyanın zevklerine, tadına aşina, şiş göbek, bastı bacak, dazlak kafalı, kalın enseli kişiler olmaları engellenmelidir. Mezuniyetlerini takiben, ihtiyaca göre görevlendirilmeli, uzmanlaşmaları da yine ihtiyaç plan ve programı çerçevesinde yönlendirilmeli, kendilerinin fikirleri asla alınmamalıdır. Sevseler de, sevmeseler de nasıl olsa bir süre sonra alışacaklardır.
Hastanelerde, sağlık ocaklarında ve sağlık kurumlarında, -temerküz kampları örneğinde olduğu gibi-, 20-30 kişilik büyük yatakhaneler inşa edilip, doktorların buralarda yaşamlarını sürdürerek onlardan azami derecede yararlanma yoluna gidilmelidir. Kan ve organ ihtiyacı olduğunda, uygun olanlar donör olarak kullanılmalıdırlar. Asla bir araya gelerek gerekli gereksiz isteklerde bulunmalarına zemin hazırlanmasına müsaade edilmemelidir. Hasta ve hastanelerin temizlik, bakım, tamir gibi her türlü hizmetlerinde kendilerinden yararlanılmalıdır. Asla boş bırakılmamalıdırlar. Hekimlerin ömür boyu evlenmeleri, çoluk çocuk sahibi olmaları yasaklanmalı, gerekirse ilaçlarla, tıbbi müdahalelerle, hormonları kontrol altında tutulmalı, kontrol edilemeyenler gerektiğinde hadım edilmelidirler. Bütün bunlara rağmen evlenmeyi başaranlar, vatana ve mesleğe, (affedersiniz hayır kurumuna) ihanetle yargılanıp, en acımasızca cezalandırılmalıdırlar. Gazete okumaları, radyo dinlemeleri, televizyon izlemeleri, internet ve telefon gibi iletişim araçlarını kullanmaları ve toplantılara katılmaları, izinsiz ve refakatsiz olarak bulundukları yerleri terk etmeleri yasaklanmalıdır. Bilimsel gelişmeler başkaları tarafından tercüme edilerek, özet halinde ellerine verilip, dünyadaki tıbbi-cerrahi ilerlemelerden haberdar edilmeleri sağlanmalıdır. Mesai kavramı kesinlikle olmamalı, 24 saatte azami 2-3 saat dinlenmelerine, su kaynatmamaları ve yaşamsal ihtiyaçlarını gidermeleri için fırsat tanınmalıdır, aksi takdirde gevşemeler olabilir, performans düşüklüğü yaşanabilir. Maaş, ücret, muayenehane, bayram, tatil, yıllık izin, hastalık, rapor ve emeklilik gibi ahlaklarını bozucu durumlar kesinlikle söz konusu olmamalıdır. Kurallara uymayanlara en ağır şekilde hadlerinin bildirilmesi gerekir. Hekim milletinin (Aslında “millet” kelimesi de doğru değil, bunların “insan ile makine arası bir yaratık topluluğu” olarak telakki edilmeleri daha doğru olur kanaatindeyim.) hangi nedenle olursa olsun, adalet ve insan hakları gibi evrensel organlara müracaatları yasaklanmalı ve aldıkları cezalar ne olursa olsun, itiraz hakkı verilmemelidir. Başlarına yönetici olarak da, ÖSYM imtihanlarında en düşük puanı alan kimseler atanmalıdır. Kayd-ı hayat şartı ile hizmetleri sağlanmalıdır. Hiçbir şekilde hiçbir hizmette kullanılmayacak kadar düşkün olanların, topluma yük olmamaları açısından, hayatlarının makul bir şekilde sonlandırılabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Şehirler arası yollarda her 500 metrede bir sağlık kulübesi yapılarak, buralarda en az bir doktor istihdam edilmeli, gerektiğinde her türlü ambulans hizmetlerinde de kullanılmalıdırlar. Her köyde, sağlık hizmetlerinin yanında diğer köy hizmetlerinde de çalıştırılmak amacıyla, muhtarların emrine en az bir hekim tahsis edilmelidir.
Herkese, özellikle hasta ve yakınlarına, kalıtsal olsun olmasın bütün hastalıklarının, kaza geçirip yaralananlara maruz kaldıkları kazaların, bütün kavga, darp, zehirlenme, karı-koca anlaşmazlıkları, faili meçhul cinayetler ve hatta yaşanan enflasyon ve terör gibi toplumsal olayların da esas nedenlerinin aslında doktorlar olduğu bilinci aşılanmalıdır. Alkollü araç kullanmanın, kırmızı ışık ihlali ve hatalı solama gibi felakete yol açan faktörlerin, su, elektrik ve doğal gaz kesintilerinin, aksayan belediye ve toplumsal hizmetlerin arkasındaki esas amilin doktor milletinin olduğu unutulmamalıdır. Zira hekim doğarken, hiçbir vaftizin temizleyemeyeceği kadar, suçlu doğar. Bu hususta, medya, gazeteciler, muhabirler, yorumcular ve avukatlar da bilgilendirilmeli ve adli-hukuki mekanizmalar bu çerçevede düzenlenmelidir. Mümkünse bütün okullarda “Hekimler nasıl zabt’u rapt altına alınır?” adlı bir ders okutulmalıdır
.
Bütün bunlar aklımdan geçerken, kan ter içerisinde uyandım. “Çok şükür rüya imiş!” dedim.
Hoşgörünüz için teşekkürler…