Bu makalemi bir anlamda, bir sevincimi karilerimle paylaşmak ve bilgilendirmek için kaleme alıyorum. Zira, “Ah Bu Hastalar!” isimli kitabım, Girdap Kitap’tan yayımlanmış ve 14 Mart 2017 (Tıp Bayramı) tarihi itibarıyla seçkin kitabevlerinin raflarında yerini almıştır.
Nikâhlı eşim mesabesinde olan hekimlik, beyin cerrahlığı mesleğimin dışında; felsefe, tarih, teoloji, hat, edebiyat, musiki ve rubai gibi, “Sevgililerim” olarak addettiğim, paramedikal konuları ihtiva eden makalelerimden ve röportajlarımdan oluşan “AH BU HASTALAR!” ismiyle neşredilmiş olan bu on ikinci kitabım, daha çok, çeşitli vesileler ile değişik yerlerde ve özellikle de 2008 yılından beri, Medimagazin Editörümüz Sayın Dr. İbrahim Ersoy’un daveti üzerine, düzenli olarak yazmakta olduğum Nörofilozofi köşemde yer alan yazılarımı havi ve daha önce okurlarımla buluşan, “RABBİM BENİ DOKTORLARDAN KORU!” ve “AH BU DOKTORLAR!” isimli kitaplarımdan sonra, bir serinin devamı olarak ortaya çıkmıştır.
Kitabımıza ad olan “AH BU HASTALAR!”, daha önce aynı isimle yayımlanan ve her zaman gurur duyduğum mesleğim olan “tıp doktorluğu”nu ve hastaları ironik olarak eleştiren bir makalemin, ileri derecede menfi-müspet anlamda tepki alması sebebi ile tercih edilmiştir.
Her zaman ifade ettiğim gibi, makalelerimin hemen hemen hepsinin temelini, hekimlik mesleği merkezli, bilim, ahlak, sanat, gelenek, etik ve eleştirel aklın muvacehesindeki objektif düşüncelerim, fikir ve projelerim teşkil etmektedir. Bilim adamı kimliğimden ve objektiviteden taviz vermeden, zaman zaman ironik ifadelerle de olsa, okuyucularımı gülümsetmeyi yeğledim.
Makalelerimin temel ilham kaynağı, özellikle öğrencilerin, doktorların, hastaların, hasta yakınlarının ve üniversitelerin maruz kaldıkları tasvip etmediğim uygulamalar, güncel olaylar, okuduğum kitaplar, seyahatlerim, hayallerim ve akıl ve mantık süzgecinden geçirdiğim rüyalarımdır.
Gerek kitaplarımda ve gerekse makalelerimde kullandığım “yazı dili” hususuna gelince, benim de bazı prensiplerim vardır. Nitekim bazı okuyucularım tarafından eleştirilmiş olsam da kullandığım dil konusunda kendimi asla zorlamadım. Yazılarımı yazarken aklıma, ister Osmanlı Türkçesi ister Cumhuriyet Türkçesi ve isterse ilmi bir ifade, Latince vs. olsun, hangisi gelmiş ise o kelimeyi kullandım, asla kendimi bu dil ummanında zorlamadım, bir mecburiyet, bir esaret altına sokmadım. Makalelerimde zaman zaman Osmanlı Türkçesinin temayüz etmesi, şimdiye kadar yayımlanmış altı Şiir-Rubai (SUZ-İ DİLARA, AŞK, VUSLAT, NEFES, HİCRAN, YA HAYY!) kitaplarımda kısmen kullanmaya ve yeniden diriltmeye çalıştığım Arûz Vezni kaideleri sebebi ile olması muhtemeldir. Ayrıca dilimizin zenginleştirilmesi için edebiyatçıların da gayret göstermesi ve hatta her yazarın, her bilim insanının bunu bir görev olarak kabul etmesi gerektiği inancındayım. Çünkü milletler, dillerinin zenginliği ile de büyük millet olurlar. Bunu da kendime şiar edindim.
Zaman zaman yazılarımda referans vermeyi de ihmal etmemiş olsam da bu hususta ilmi kurallardan ziyade, okuyucularımın zihinlerinde yanlış bir algının oluşmaması için, bazen internet bazlı da olsa kaynak göstermeyi uygun buldum. Ama genellikle de makalelerimin sonunda mehazı belirtilerek, bir rubaimizi almayı ihmal etmedim.
Aynı minval üzere yayımlanan diğer kitaplarımda olduğu gibi, bu kitapta da toplanan makalelerimin çoğu, bazı yayın organlarında, yazılarda, kitaplarda ve internet sitelerinde iktibas edilmiştir. Ancak bunların hepsine ulaşabilmem mümkün olmadığından, en azından bir liste halinde dahi verilememiştir.
Meftunu olduğum ve bir şeyler üretmeye çalıştığım, gerek uluslararası nöroşirürji (beyin, omurilik ve sinir cerrahisi) bilimi sahasında, gerek şiir, rubai, edebiyat, felsefe, ilahiyat-teoloji, kaligrafi, musiki alanlarında ve gerekse bu yazılarımdaki fikir ve cesur projelerimin bir kıymet-i harbiyesi varsa, bu benim çok nadir şanslı insanlardan biri olmamdan kaynaklanmaktadır.
Zira, yaklaşık beş yüz yıllık bir ilmiye sınıfı geleneğine sahip ve ilmi, irfanı, kitabı, kalemi, öğrenmeyi ve öğretmeyi kendine şiar edinmiş, ömrünü ve nefesini bu hususta harcamış, başka hiçbir yola tevessül etmemiş bir soydan gelmiş olmam ve böyle fedakâr bir aile içinde yetişmem, bana da başka bir çıkar yol bırakmamıştı!
Şüphesiz her alanda yetişmemde emeği geçen bütün hocalarımı ve nöroşirürjide (beyin cerrahisinde) bana yepyeni bir ufuk açan, bana “Ben” olmayı öğreten, yaptıklarımın, yapacaklarımın, yazdıklarımın ve yazacaklarımın ilham kaynağı, parmak hareketlerimin hüner ve mahareti, Asrın Bilim Adamı, “Nöroşirurji Tarikatı”nın Şeyhi, Mürşidim, Ustam ve Hocam Prof. Dr. Mahmut Gazi YAŞARGİL’i ve beyin cerrahisindeki bu mesleki tecrübeyi kazanma fırsatını bana veren, bedenlerini ve münhasıran beyinlerini çok büyük bir güvenle ellerime teslim eden bütün hastalarımı minnet ve şükranla anmak, benim için mukaddes bir görevdir.
İşte bu nedenledir ki, “Ah Bu Hastalar!” isimli kitabımız, bir anlamda hastalarımıza karşı olan bu vefa ve şükran borcumuzun bir ifadesi olarak neşredilmiştir.
Paramedikal sahada neşredilmiş “Öfke Kontrölü ve Motivasyon”, “Beynin Şifresi” ve on birinci kitabım olarak da “Beyin Fırtınası”nda olduğu gibi, “AH BU HASTALAR!” isimli bu eserimin yayımlanmasında da en büyük pay, şüphesiz gayretleri ve teşvikleri sebebi ile “Girdap Kitap” Yayınevi Sahibi, Sayın Muttalip Asılı Beyefendi’ye ve çok titiz bir çalışma sonucu bu eserimizin kitaplaştırılmasını başaran Sevgili Editörüm Semiha Kavak Hanımefendi’ye aittir. Münhasıran kendilerine, Girdap Kitap ve çalışanlarına kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Bu on ikinci kitabımızın tanıtımını, şükür bâbında, beşinci kitabımız olan “HİCRAN”dan (Öteki Adam Yayınları, İstanbul, 2012) bir rubaimizle noktalayalım.
SANA MUHTÂCIM RABBİM!
Bu rindâne Âlemde, yok tahtım, tacım, Rabbim!
Senden başka kimseye yok ihtiyacım Rabbim!
Kul ne kadar âcizmiş! Sensiz ne gelir elden.
Cenneti verseler de, sana muhtacım Rabbim!