Narin kızımız ve ayni akıbeti yaşayanlarla ilgili yazmak, konuşmak duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum…
Masama yazmak için oturuyorum ama yazamıyorum, haykırmak istiyorum ama haykıramıyorum, hatta bu ve benzer olayların faillerine sesli lanet okumak istiyorum ama hep iç dünyamda karşılığını bulabiliyorum….
Bugün de akademik platformda duygusal bir yazım olsun istedim. Sosyolojik ve bilimsel açıdan değil duygusal açıdan kelimeleri birleştirmek istedim….
Yine zorlandım, üzüldüm, kahroldum içimdeki ruh halimi, öfkemi tam yansıtmasa da yazmaya karar verdim…
Belki faydası olur, belki de biraz sakinleşir, ruhen huzur bulur, kötülük karşısında susanlar grubundan olmayayım diye yazmaya kara verdim…
Çünkü bu meseleler hepimizin meselesi, acısı hepimizin, çocuklar hepimizin…
Sadece ülkemde değil tüm dünyada maalesef çocukların akıbeti farklı değil. Olay sadece narinle sınırlı değil…
Nice Narinler, Mehmetler aynı akıbeti yaşıyor, aynı vahşetin kurbanı oluyor.
Gazze’de siyonist İsrail’in zulmü, Afrika’da sömürü devletlerin cinayetleri, Doğu Türkistan’da Çin zulmü
Farklı şekilde çocuklar mağduriyeti yaşıyor ve küçücük bedenlerine kıyılıyor.
Ama ülkemde farklı olmalıydı diye düşünüyorum ama nerede?
Bugün meselemiz Narin yarın başkası olacak. Bu cani katiller idam edilmedikçe bu olaylar ne ilk ne de son olur…
Tavşantepe Şeytantepe oldu…
Bağlara bağlı Tavşantepe denen lanetli köydeki çocuklara acıyorum. Narin cinayetin karşısında susan bu insanları lanetliyorum…
Bu köyün girişine lanetli belde tabelası asılsa dahi yetersiz gelir derim…
Bu köy haritadan silinse yetmez derim…
Masum bir çocuğun acısını dindirmez, Narin kızımızın, çocuğumuzun intikamı için yetersiz kalır derim…
Bu köyün cinayetini görüp susan, cinayete ortak olan, dolaylı veya dolaysız destek veren , göz yumanlar en ağır cezayı almalı, şehir merkezinde tutulup günlerce yüzlerine tükürülmeli…
Tüm çocukları ellerinden alınıp devlet korumasına alınmalı…
Asıl katil şehrin merkezinde asılıp günlerce ibret için bırakılmalı…
Yaşamalıydı olmadı, ama manen aramızda yaşamalı ki unutulmasın…
Şuan toprak altında değil toprak üstünde uyumalıydı…
Pembe renkli duvarları ve yorganı olan yatağında…
Odasının penceresinden gökyüzünde yıldızları saymalıydı…
Sabah kuş seslerini, horozun ötüşünü, kuzuların seslerini duymalıydı…
Uyanıp annesine sarılmalı öpmeli, kendisi için hazırlanan güzel kahvaltılıkları tatmalı, sütünü yudumlamalıydı…
Evine kız çocuğunun neşesini katmalı masumiyetini hissettirmeliydi…
Arkadaşlarıyla, koşmalı, oynamalı, gülmeli
Büyümeli, üniversiteli olmalıydı…
Sonra hayalindeki gelinliği giymeliydi…
Büyüyüp abla, kardeş, anne olmalı…
Tıpkı tüm kızlarımız gibi, tıpkı tüm çocuklarımız gibi…
Narin kızımız bugün çantasını alıp okulda arkadaşlarıyla aynı sırada olmalıydı, olmadı…
Sabahın sevincini yaşamalıydı, olmadı…
Okul bahçesinde arkadaşlarıyla ilk oyununu oynamalıydı olmadı…
Küçücük bedeninde taş değil çanta taşımalıydı ama o cansız bedeniyle suların soğuğunda, bekletildi sırtına canilerce konan taşlar ile ezildi…
Hayatının çocukluğunu, gençliğini bile çok gördüler…
Acı olan yakınları sustu, anne sustu, baba sustu, amca sustu köylü sustu, insan dediklerimiz sustu…
Ah kızım ahhhh nasıl dayandın bu acıya…
Sen neler yaşamışsın bilemiyoruz…
Sen şefkat için kollarına koştukların seni hançerlemiş…
Annem dedin, babam dedin, amca dedin, kardeş dedin, insan dedin zarar vermezler dedin ama en büyük zulmü yapmışlar…
Sen kime koşacakmışsın…
Sen bir meleksin nereden bilesin…
Sen masum bir yavrusun, bu kötü duygulu hayvanları nereden bilesin…
Sen güvendin böylen olacağını nereden bilecektin…
Köyündeki insan denilen mahluklar sustu ama taşlar susmadı, kuşlar susmadı, ağaçlar güller susmadı..
Orada olsaydık hançerler bizi bulsaydı da sen çocukluğunu yaşasaydın…
Orada olsaydık da bu canavarlara engel olsaydık…
Annen dedik, baban dedik, abin dedik, amcan dedik, insan dedik güvendik
Nasıl kıyabildiler sana bu caniler…
O masumiyetine nasıl kıydılar…
O gülen gözlerine nasıl kıydılar…
O güzelim saçlarına nasıl kıydılar…
Bu dünyada biraz çiçek toplayacak, sevecek ve sevilecektin çok gördüler…
Vatan diyecektim çok gördüler…
Sen melek olup uçtun, biz seyrettik…
Belki sen bu vahşet dolu dünyadan kurtuldun ama bizi acı dolu günler bekliyor, taşlar başımıza yağsa az gelir, tufanlar bizi yok etse az gelir, dalgalar bizi yutsa az gelir…
Sen cenneti yaşarken biz dünya cehenneminde yaşayacağız…
Sen kaybolurken biz televizyonlarda, gazetelerde reyting uğruna gözyaşı döktük ..
Biz seni değil yine gündemde olmayı amaçladık…
Bakma ağlayanlar, bakma ekranlarda susmayanlara…
Seni bahane edip başka amaçlar, niyetler taşıdık…
Seni değil yine kendimizi düşündük…
Bilirim affedersin ama Allah bizi affetmeyecek…
Sen masum ruhunla affedersin ama Yaradan affetmez…
Sen affedersin ama biz insansak kendimizi affedemeyiz, affetmemeliyiz, affedemeyiz….
O tabutta yatan senin bedenin değil bizim vicdanımız ve insanlığımızdı…
O toprağa insanlığımızı, vicdanımızı, bütün insani değerlerimizi gömdük…
Biz çocuk katilleri sadece katil Siyonist İsrail devleti biliyorduk, ama içimizde de İsrail ruhlu katiller varmış bilemedik…
Hiç kızım olmadı ama sen kızım oldun, yeğenim oldun, canımız oldun….
Nurlar içinde yat güzel kızım, cennetin tüm bahçeleri senin olsun….
3 yorum
Yüreğinize, gönlünüze ve kaleminize sağlık…Allah Narin kızımıza rahmet eylesin mekanı cennet olsun….böyle acıları bir daha yaşatmasın…
Biz İslamı unuttuk
Şu önemli sorunun cevabını merak etmiyor değilim. Anne ve babası kızlarına “Narin” ismini bilerek mi koydular acaba? Narin incinebilen, kolayca kırılabilen, fazla kuvvete dayanamayan, nazenin anlamlarında kullanılmaktadır. Acaba bunu mu hissettiler de bu ismi koymak öngörüsünde bulundular acaba? O “Narin” kıza ne yaptılar Yarabbi? İslamiyet öncesi o karanlık ve zulmet döneminde ne yapılıyor idi ise bugün de o mu yapıldı? Vah ki ne vah! Miskin Yunus’un ifadesi ile “Bu dünyada bir nesneye, Yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere, Gök ekini biçmiş gibi”. Gök ekini biçtiler mi yine, yeniden! Hatta daha yeni filizlenmiş ekin, ekin bile değil daha, adeta tomurcuk bir gül. Kızlarımıza, oğlanlarımıza kıymayın efendiler! kıymayın gök ekinlere, tomurcuk güllere. İnsan olmanın temel vasıflarını mı kaybettiniz yoksa? Bunu bile düşünmek istemeyiz. “Aşağılardan aşağı” mı oldunuz yoksa! Olmayın, olmamalısınız, olmamalıyız! Mehmet Akif merhumun “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta/ Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!” şeklinde tarif ettiği durumla karşı karşıya kaldığımız aşikar değil mi? gerçekten de kardeşleri, en yakınları mı yedi Narin’i? Bilmiyoruz, bize ayan değil! ama bildiğimiz kesin bir şey var ki o da ” beşerin sırtlanları vahşilikte, vahşi davranmakta geçtiğidir”. Ağlayan bir çocuk görsem yüreğim daralır, sanki onu ağlatan benmişim gibi yüzüm kızarır. Ya Narin için ne yapmalıydım? Ne yaptım, ne yapabildim? Koskoca bir hiç. sadece hayretle, hüzünlü bir şekilde kalp ağrısıyla haberleri izledim. Bende mi suçluyum acaba? Evet suçluyum! Kendimi kendime şikayet ediyorum. Cevabım ve savunmam ise şu olabildi ancak: “en azından kalben buğz ettim, lanetledim, ama sessizce. Başkaca bir şey gelmiyor elden. Ahlaken sükut etmiş bir toplum olmayalım inşallah.