Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin en önemli kulvarlarından biri olarak kabul edilen “Aile Hekimliği” uygulaması gelinen süreçte beklenen hedeflere ulaşamamıştır. Bu kanaatimin son olarak katıldığım bir “Aile Hekimliği” toplantısında da doğruluğunu görmüş olmak maalesef beni üzmüştür.
Bence hata başlangıçta yapılmıştır. Eğer bir sistemi kaldırıp yerine daha iyi olacağı iddiası ile bir sistem getirmeye çalışıyorsanız, çıkış noktasında hata yapmamanız gerekir. Hata yapmamanın öncüllerinden biri iyi niyetli olmaksa da, iyi niyet başarılı olmanız için yeterli olmadığı gibi bilimsel verilerle desteklenmemiş, gerçekleri algılayamayan iyi niyet çoğunlukla başarısızlığın da katalizör faktörü olmaktadır. Sağlık politikalarının oluşturulmasında strateji belirlenirken önce bulunulan yerin koordinatları iyi belirlenmelidir. Koordinat tespiti aslında varılacak hedefin iyi tespit edilmesi için gereklidir. Hedefe varabilmek için gerekli donanımın başlangıçtaki durumu hedefin erişilebilir olmasını belirler. İşte hata burada yapılmıştır. Aile hekimliğinde yapılan hata aynı zamanda adli tıpta ve acil tıpta da yapılmıştır.
Aile hekimliği bir uzmanlık alanıdır. Her uzmanlık alanının olduğu gibi, aile hekimliği uzmanlık alanının da kendine göre metodolojisi vardır. Bu farklı metodoloji aile hekimliği uygulamasında olduğu gibi adli hekimi uzmanının yetiştirilmesinde de söz konusudur. Siz, sistem için gerekli aile hekim uzmanınızı yetiştirmeden “Kim aile hekimi olacak?” diye sorup sırf isim değişikliği yaparak aile hekimliği sistemini kurduğunuzu zannederseniz sistem hatalı doğar. 2004 yılında çıkarılmış bir Aile Hekimliği Pilot Uygulama Kanunu’nda gerekli düzenlemeleri yapmadan sistemin yürütülmesini 2010 yılında çıkarılan ve daha bir yıl geçmeden değişikliğe giden bir yönetmelikle yapmaya çalışırsanız, istenilen hedeflere erişmeniz mümkün olmaz.
Türkiye’de bir hekim başına 600 kişi düşerken, hekim sayısını yeterli bulmayıp tıp fakültesi sayısını ve kontenjanlarını artırma yoluna giderken, aile hekimliği sisteminde ortalama 3 bin 500 kişiye bir aile hekimi düşecek şekilde aile hekimi çalışma bölgeleri oluşturmanın anlamı çözülememiştir. Kaldı ki, aile hekimliğini tanı ve tedavi edici hekimlikten uzaklaştırarak süreli bir kayıt ve istatistik çalışmaları yapan bir görevle donatmak, yetmiyormuş gibi adli hekimlik hizmetlerini gerektiğinde aile hekimine yüklemek hiç anlaşılamamıştır.
Aile hekimlerine kulak verilirse eğer, büyük çoğunluğu ilk başlangıçtaki çalışma heyecanlarını yitirmiştir. Gün yirmi dört saat biteviye çalışan hekimin hastasına yararlı olması çok zor görülmektedir. Hele bir de bu yorgunluk takdir görmüyorsa, sistemin hedefine ulaşması imkânsızlaşmaktadır.
Aile hekimlerine yönelik uygulanan ihtar puanı cetveline baktığımızda; görevi esnasında ilaç reklamı içeren malzeme kullanan hekim 5 ihtar puanı almaktadır. Aynı hekim, eğer mevzuatla verilen diğer görevleri yapmazsa da 5 ihtar puanı almaktadır. Bu nasıl bir puanlamadır? Hekim ön ad almaksızın hekimdir. Üniversite hastanelerinde ya da Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim hastanelerinde bir ilacın adını taşıyan kalem, kâğıt ya da dil basacağı ile görev yapan hekime bir şey denilmezken, aile hekimine neden bu ihtar puanı olarak yansıtılmaktadır?*
İdari ve hukuki kuralların en önemli özelliği her an değiştirilebilir olmalarıdır. Yanlışta direnmek olamaz. Hele ülkeyi ilgilendiren sağlık hizmetlerinde bu hiç kabul edilemez. Yanlışlardan dönebilmenin ön şartı ise onları görmek istemektir. Yani, iyi niyet şarttır.
*Bu cümle, uygulamanın diğer hekimlere de yansıtılması anlamını taşımamaktadır.