Nedeni belli, tedavisi mümkün ve korunulabilir bir hastalık olmasına karşın, tüberküloz (TB), halen dünyada insanları en çok öldüren 10 hastalık arasındadır. Bir yılda veremden ölenlerin sayısı 1,7 milyon civarındadır. Dünyadaki önlenebilir ölümlerin %26’sını TB oluşturmaktadır. Yeryüzünde yaşayan her üç kişiden biri verem mikrobuyla tanışmış olup, şu an itibariyle hasta olmasa da, günün birinde verem hastası olmaya adaydır. Ülkemiz hastalığın orta-hafif sıklıkla rastlandığı coğrafyada yer almaktadır. Dünyada TB’li hasta sıklığı, gelişmiş ülkelerde her 100 bin nüfusta 25’ten az ve gelişmemiş ülkelerde 100’den fazla iken; ülkemizde bu rakam 28’dir. Türkiye’de nüfusumuzun 1/5’ine verem mikrobu bulaşmış haldedir. Bu kişilerin %5-10’u yaşamları boyunca TB hastası olacaktır. 2000 Yılı Ulusal Hastalık Yükü Araştırması’nda verem, ülkemizde gerek çocuk ve gerekse erişkin yaş grubunda en çok öldüren 10 hastalık arasındadır. Ülkemizde verem savaş dispanserlerinde kayıtlı hasta sayısı 18-20 bin civarındadır.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1990’lı yılların başlangıcında küresel TB salgınının önlenemediğini açıkladı ve TB için acil durum ilan etti. DSÖ, neredeyse 20 yıldır verem savaşında temel strateji olarak doğrudan gözetimli tedavi stratejisi (DGTS)’ni tüm taraf ülkelere önermektedir. Ülkemizde ilk olarak 2000 yılı Nazilli Verem Savaş Dispanseri (VSD)’nde, DGT uygulaması gönüllü olarak başlatılmıştır. Sağlık Bakanlığı Verem Savaşı Daire Başkanlığınca 2003 yılında Samsun, İzmir ve Aydın’da DGT için pilot uygulamaya geçilmiştir. Sağlık Bakanlığı 2006 Temmuz ayında DGT’nin yaygınlaştırılması kararını almıştır. Bu uygulamalar, ülkemizde verem savaşı için atılan son derece doğru ve aslında gecikmiş adımlardır.
Ne var ki, daha çok yakın geçmişte alınan bu doğru kararlar ve güzel uygulamalar, bugünlerde ciddi biçimde sekteye uğramış bulunmaktadır. Aile hekimliği uygulamasına geçilmesi dolayısıyla, verem savaşı ciddi yara almıştır. Eğer bu durum hemen fark edilip gerekenler yapılmazsa, elde edilen kazanımlar yitirildiği gibi, önceki durumu da arar hale gelebiliriz.
Bugün aile hekimliği uygulamasının başlatıldığı illerde VSD’lerin birçoğu hekimsiz kalmıştır. Var olan hekimler ise verem savaşı konusunda eğitimsizdir. VSD’de çalışmakta olan bu konuda eğitim almış ve deneyim kazanmış personel aile hekimliğine kaymıştır. TB olgularının takip ve tedavilerinin nasıl ve kimler tarafından ne ölçüde üstlenileceği açık değildir ve hasta ortada kalmaktadır.
Verem savaşı konusunda çok sayıda belirsizlik söz konusudur. Tanı konulup, VSD’ye yönlendirilen hasta bir taraftan ilacını VSD’deki hemşireden veya sağlık teknisyeninden alırken, diğer yandan DGT’yi aile hekiminin gözetiminde mi sürdürecektir? Aradaki koordinasyon nasıl sağlanacaktır? Tedavinin etkinliğini, hastanın tedaviye uyumunu, ilaç yan etkilerini kim değerlendirecek ve olguyla ilişkili temaslı muayene ve taramalarını kim yapacaktır? TB ilaçları VSD üzerinden mi, yoksa aile hekimleri vasıtasıyla mı hastalara ulaştırılacaktır? TB ilaçlarının piyasada serbest olarak satılmasına devam edilecek midir? Aile hekimliği yetkileri verilmiş pratisyen hekimler, verem savaşı hakkında yeterli bilgi ve donanıma sahip midirler? Kendilerine verilen bir haftalık kursta TB olgularında tanı, tedavi, takip ve korunma ile ilgili temel bilgi ve beceriler kazandırılmış mıdır? TB düşünülen bir olgunun balgam yaymasını yapabilecek mikroskop ve boya setleri aile hekimliği merkezlerinin ne kadarında vardır? Aile hekimliği yetkisi verilmiş hekimlerin ne kadarı TB kuşkulu veya tanı almış bir hastanın röntgen filmini doğru değerlendirebilecek durumdadır? TB olgularına yönelik ekonomik yardım ve tedaviyi destekleyen sosyal açılımlar bundan sonra nasıl sürdürülecek ve VSD’ler ile koordinasyon kim tarafından ve nasıl yürütülecektir? VSD’de kaliteli, eğitimli, deneyimli personelin istihdamı için, aile hekimliğiyle rekabet edebilecek nasıl bir ücretlendirme politikası benimsenecektir?..
Bu sorular daha da uzatılabilir. Ancak, konuyla ilgili taraflar için bu kadarı bile sorunun ciddiyetini ortaya koymak için yeterlidir. Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ, geçen dönemde verem savaşında Türkiye’de bir dönüm noktası olan DGT uygulamasına geçişte cesur bir adım atmış, bu konuda çok kararlı olmuş ve illerde bizzat yaptığı yerinde denetimlerde konuyu hep sıcak tutarak verem savaşında çok önemli ulusal kazanımlar elde etmemizi sağlamıştır. Sayın Bakanın bu konudaki duyarlılık ve gayretini herkes takdir etmiş ve etmektedir.
Ne var ki, yukarıda özetlemeye çalıştığım tablo, bu çabaların ve elde edilen kazanımların hızla yitirilmekte olduğunu düşündürtmektedir. Ancak sağlıktaki hızlı dönüşüm ve çok farklı alanlardaki yeni ve radikal uygulamalar, verem savaşını unutturmamalı ve özetlemeye çalıştığım belirsizlikler hemen ortadan kaldırılmalıdır. Sayın Bakandan ve Bakanlığın ilgili birimi ile sorumlularından bu konuda gerekli adımların atılmasını bekliyoruz.