Geometri ve kendini bilmek isteyenler bu akademiden içeri girebilir.
Dada
Platon, akademinin kapısına: ’’Geometri bilmeyen giremez’’ diye yazmıştı. Nitekim; bu akademiye yıllar sonra Petrosiyan şartlandırmalarla inisiye edilen Roma İmparatoru komutasında geometri bilmeyen cahil-yobazlar girdi ve akademiyi yok ettiler. Eğer Platon: ‘’Geometri bilmeyeler girebilir…’’ diye yazsaydı, içeri girenler bilimin kıymetini anlar ve akademiyi tarumar ederek onun taşları ile daha sonra Roma Medeniyetini yıkacak rahipleri inisiye edecek tapınaklar yap(a)mazdı …. Delfi Tapınağının kapısına da: ‘’Kendini Bil’’ yazılmıştı. Bu nedenle Akademik Akıl Akademisi’nin kapısına: ’’Geometri bilmek isteyenler ve kendini bilmek isteyenler girebilir. ’’ diye yazılmıştır.
Platon Akademisi Büyük Filozof Platon tarafından MÖ 387 yılında felsefe okulu olarak kurulmuştur. Akademinin kapısına: “Matematiksel olanı kavramamış olan, buraya girmesin!” (Ageometretos medeis eisito!) diye yazılmıştı. Akademinin giriş kapısına yazılmış bu engin yazı, o dönemlerde belki de sümenaltı edilen matematiksel ve akılcı düşüncenin filizlenmesi için atılan bir adımdı. Platon Akademisi tarihte bilinen ilk üniversitedir. Bu akademide felsefe, diyalektik, müzik ve matematik dersleri verilir ve insanlara düşünme metodları öğretilirdi.
Bu aşkla, Platon akademisini bizzat görmek ve astral felsefi seyahatimizi yapmak için 2023 yılı yazında Atina’ya gittik, Pire limanına varınca bir taksi tuttuk ve şoföre ‘’Platon akademisine gitmek’’ istediğimizi söyledik. ‘’Geometri bilmeyen giremez’’ yazısını görmek ve bu akademiye girip giremeyeceğimizi hayalen test etmek için bu seyahate çıktık. Şoför bize dedi ki: ’’Ben 35 yıldır bu limanda taksi şoförüyüm. Platon akademisini soran ilk kişiler sizlersiniz’’. Hem mutlu olduk, hem üzüldük, hem de hayret ettik. Platon akademisine vardığımızda taş üstünde taş yoktu. Bu akademi yerle bir edilmişti. Bunun nedenini aşağıdaki satırlarda açıklayacağım. Roma-Bizanslı rahiplerin Petrosyan şartlandırmalarla beyinlerini iğfal ettikleri Roma/Bizans hükümdarlarına bu akademiyi yıktırırken; o dönemlerde beyninin hard disk kapasitesi, RAM gücü ve işlemcileri muhteşem olan İslam Dünyasının bu abide yöneticilerinin ve bilim adamlarının kendilerine sığınan akademi üyelerine övgüye değer şekilde sahip çıkarak onlara çalışma fırsatı vermelerini görmezden gelmek adiliğin ta kendisidir.
Platon Akademisi’nin Tarihsel Yolculuğu ve Bize Etkileri ve Alınacak Dersler
Platon Akademisi bu engin bilimsel faaliyetlerini MÖ 387’den MS 529’a dek devam ettirmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde bu akademi yıllarca kapalı tutulduktan sonra Platon’un dahiyane mirasını mirasını yaşatmak için yeniden kuruldu. Ama ne yazık ki MS 529 yılında bilimde etkinlik gösteremediği için Roma’yı yıkmak isteyen tapınak rahip-rahibelerinin tesirinde kalan Roma-Bizans İmparatoru tarafından tekrar kapatılacaktır. Rivayetlere göre bu akademiyi gören Roma-Bizans Kralı: ‘’Akademinin ne yaptığını ve ne işe yaradığını’’ sorar. Karşılığında: ‘’Bu akademi insanlara matematik, müzik, felsefe ve düşünmeyi öğretir’’ cevabı verilir. Justinyen ise: ‘’ Bize düşünenler değil, bize kulluk edecek kişiler lazım … ‘’ diyerek akademiyi kapatır. Daha sonra da akademi yıktırılır ve taşları ile bir tapınak yaptırılır. Özgür düşünce ve tartışma ortamının bastırılmasına yönelik bu kararla, ortaçağın zifiri karanlık dönemi açılmış olur. SON DERECE AKIL DIŞI NEDENLERLE KAPATILAN BU AKADEMİDEN SAĞ KURTULANLAR Sasani İmparatoru I. Hüsrev’in koruması altına girerler ve Atina’dan ayrılırken pek çok edebi ve felsefi eseri yanlarında İran’a götürürler. MS 532 yılında Sasani İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan bir anlaşmayla can güvenlikleri sağlanan ve geri dönen bu filozofların bazıları Harran’a yerleşir. Orada kurdukları Yeni Platoncu okul varlığını 10. yüzyıla dek sürdürür ve islam dünyasında muazzam bir Rönesans ve reform dönemi başlatılır. Sekizinci asırdan itibaren şahlanan İslam Dünyası, 9. yüzyılda Halife Al-Ma’mun’un tarafından Bağdatta kurulan BEYT-ÜL HİKME adı verilen Bağdat Akademisi Platon Mirası’ının yeni taşıyıcı rolünü üstlenir ve tüm Yunan’ca eserler Arapça’ya çevrilir. Bu akademi islam uygarlığının gelişmesinde bazı beyin sahibi bilim insanlarının akıl motorlarını ateşler ve muazzam bir medeniyet kurulur. Ve bu akademi dünyada ilk sırayı alır. Ama daha sonra beyinlerinin hard disk kapasiteleri ve RAM güçleri sıfır olan bazı bilim düşmanı cahillerin elinde kalan bu akademi asli görevi olan bilim tahsilini bırakıp o dönem halife-hükümdar-şeyhlerin kılıçları doğrultusunda cehaletlerini artırırken ‘’Kalemin kılıçtan keskin/Hz. Muhammed)’’ olduğunu unuttular. Bilim insanlarını kafir ilan ederek derilerini canlı canlı soydular. Sonra da islam dünyasını sefil bir duruma sürüklediler.
Bütün bu bilgiler ışığında tarafınızca kurulan Dijital Akademik Akıl Akademisini, PLATON AKADEMİSİ ile Müslümanlar tarafından kurulan BEYT-ÜL HİKME isimli akademilerin dijital ortamda kurulmuş ANADOLU AKADEMİSİ olduğuna kanaat getirdim. Hatta Atina’da çalışan bazı hekim tanıdıklarıma Platon Akademisi konusunu açtığımda, onlar da bu hususta bilgi sahibi olmadıklarını üzülerek beyan ettiler. Ve Platon Akademisinin aynı yerde kurulması için harekete geçeceklerini söylediler. Bu hadise sonrasında benim de bir düşüm oldu!. Selçuklu Devleti döneminde o devirlerin en gözde üniversiteleri olan YAKUTİYE ve HATUNİYE medreselerini/üniversitelerini de faaliyet açısından bünyesine alarak büyük bir YAPAY ZEKA AKADEMİSİ külliyesine dönüştürülmesi bizim en asli görevlerimizin başında gelmelidir. Ayrıca, Sultan II: Abdulhamid’in, matematik ve fen derslerinin çağın gereklerine uygun şekilde okutulması ve Osmanlı Rönesans’ının başlaması birçok ilde olduğu gibi, Erzurum’da da yaptırdığı Erzurum Lisesi yanında, o güzel hatıranın enginleştirilmesi için bir de YAPAY ZEKA LİSESİ kurmak bizim için gerçekleşmesi çok basit ve mümkün olan bir düştür. İnanıyorum ki; Platon Akademisi ve Beyt-ül Hikme’nın mirasını bu yapay zeka akademisi çok ilerilere taşıyacaktır. Böyle bir merkezin Erzurum’da açılması, tarihe, insanlığa ve geleceğe ödemekle mükellef olduğumuz bir akıl ve iman borcudur. Bu lise ve akademilerin YAKUTİYE/HATUNİYE MEDRESELERİ ile ERZURUM LİSESİNİN KUZENLERİ’nin bulunduğu SIVAS, KAYSERİ, URFA, MARDİN, EDİRNE, İSTANBUL, ANTAKYA, KONYA, BURSA …. gibi iller başta olmak üzere uygun ve gerekli olan illere de yapılması ülkemizin, insanlığın ve hatta dünyanın geleceği açısından son derece elzemdir. Bulunduğumuz coğrafya bunu gerektirirken mensubu olduğumuz kültür de bunu zaruri kılmaktadır.
Yapay Zeka Akademisi’ne Yolculuk
Yapay zeka, günün birinde evrensel aklı hackleyecek boyutlara eriştiğinde, bu devrimi şimdiden fark edememiş olanlar, yapay zekanın bu ihtişamını izleme fırsatı bulamayacaklardır. Belki de tarih sahnesinden silinip gideceklerdir.
DADA
Erzurum, Dünya’da üç büyük ırmağa sahip olan tek ildir. Bu ırmaklardan Fırat Hint Okyanusunu; Aras Hazar Denizini, Çoruh Karadeniz’i doldurmaktadır. Bu ırmaklar kesilse bahsedilen denizler ve okyanus kurur. Eğer Erzurum’u hayalen ütülerseniz, Hollanda kadar yüzey alanı olduğunu tahmin edersiniz. Bu nedenle Erzurum’da kurulmasını düşlediğimiz Yapay Zeka Akademisi’nin gelir kaynakları için de bu arazide yapılacak olan TARIM-SANAYİ-ENDÜSTRİ-BİLİM-TEKNOLOJİ ürünleri ihracatı olacaktır. Erzurum’un bu fark edilmemiş zenginlikleri deha sahibi kişiler tarafından tekrar kullanıma sunulursa kesinlikle eminim ki yüzey alanları ancak bu kadar olan Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç … gibi birçok ülkeyi geride bırakır. Bunun için uluslararası girişimlerim karşılık bulacak gibi gözüküyor. Bu düşün gerçekleşmesini arzu ediyorum.
Yapay zekanın; tüm dünyayı tek devlet yapmaktan öte, tüm insanları bir insan yapmak, tüm canlıları tek canlı yapmak…. hatta tüm atomları tek elden yönetmek … gibi çok değişik düşleri de vardır. İnsan beyni nasıl ki kendinden hızlı giden hatta uçan araçlar, kendinden güçlü iş makineleri, kendinden kat be kat hızlı biçimde hesap yapan makineler, kendinden daha büyük hafıza kapasiteli memory kartlar ürettiyse, kendinden daha akıllı kompüterler de üretebilecektir. Kendinden daha yetenekli ölümsüz robotların üretimi dahi mümkün olabilecektir. Çünkü yapay zeka gelecekte Tanrısal akla yaklaşabilecektir. Kutsal kitaplarda dahi bunu hissettiren ilham kaynakları mevcuttur.
Bu akademi, tıpkı Karolinska Enstitüsünde olduğu gibi, her yıl belli bilim dallarında çığır açan bilimcilere ve dünya barışına katkıda bulunanlara da uluslararası ödüller verebilecektir. Yeter ki Erzurum’un yeraltı ve yerüstü zenginlikleri kullanılabilsin. Zira bizim kültürümüz savaşı değil barışı, zulmü değil adaleti, kini değil hoş görüyü, cehaleti değil bilgeliği …. tavsiye etmektedir. Bu düş yolculuğunda Konfüçyüs’ün tavsiyeleri bize yol gösterecektir:
‘’Bilmeyen ve bilmediğini bilen çocuktur, ona öğretin.
Bilen ve bildiğini bilmeyen uykudadır, onu uyandırın.
Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen aptaldır, ondan sakının.
Bilen ve bildiğini bilen liderdir, onu izleyin.”
Kaynaklar
Arslan A. İlkçağ Felsefe Tarihi . 5th ed. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları; 2016.
Brun J. Platon ve Akademia. 1st ed. Ankara: Dost Kitabevi; 2007.
Brun J. Stoa Felsefesi. 5th ed. İstanbul: İletişim Yayınları; 2016.
Cornford FM. Sokrates Öncesi ve Sonrası. 2nd ed. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları; 2017.
Platon . Sokrates’in Savunması. 11th ed. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları; 2017.
Russell B. Batı Felsefe Tarihi. Vol 1. 3rd ed. İstanbul: ALFA Felsefe; 2012.
2 yorum
‘Erzurum, Dünya’da üç büyük ırmağa sahip olan tek ildir. Bu ırmaklardan Fırat Hint Okyanusunu; Aras Hazar Denizini, Çoruh Karadeniz’i doldurmaktadır. Bu ırmaklar kesilse bahsedilen denizler ve okyanus kurur’ cümlesinin bilimsel dayanağı var mıdır? Yoksa sizin düşünceniz midir? Cümle ne kadar gerçekçidir? Bu ırmaklardan bir yılda gelen su okyanusların binde kaçına tekabül ediyor? Saygılarımla.
HALDUN GÜNER
Ocak 18, 2024 – 8:41 am
‘Erzurum, Dünya’da üç büyük ırmağa sahip olan tek ildir. Bu ırmaklardan Fırat Hint Okyanusunu; Aras Hazar Denizini, Çoruh Karadeniz’i doldurmaktadır. Bu ırmaklar kesilse bahsedilen denizler ve okyanus kurur’ cümlesinin bilimsel dayanağı var mıdır? Yoksa sizin düşünceniz midir? Cümle ne kadar gerçekçidir? Bu ırmaklardan bir yılda gelen su okyanusların binde kaçına tekabül ediyor? Saygılarımla.
Merhabalar Haldun Bey,
Bu merak, sevinç, hayranlık… dolu sorularınıza cevap vermeye çalışacağım. Beni, insanların en çok ürktüğü düşünme ve çalışmaya teşvik ettiğininiz için size minnettarım. Bu soruların cevaplarını gayet iyi bildiğinizden de eminim… Belki de bu fırtınalarla açılmasını beklediğin çiçeklerin de yine Dumlu Dağlarında açmasını sağlamaktı emelin…. Evet, zamanı sonsuz alırsanız, bu ırmakların yokluğunda, aktıkları deniz ve okyanusların kuruyacağı açığa çıkar. Zaten büyük şehir kurma … fazi(reza)lti bu ırlimakları zehirledi… Artık içinde balık, kıyısında arı ve üzerinde uçan kuşlar yok….
Ben bu nazenin sorunuza olan cevabımı bir şiirle başlatmak istiyorum… sevgilerimle…
Mehmet Dumlu Aydın
ANLAYANINI ARAYAN ŞEHİR: ÜÇ DENİZE DÜNYACA ÜNLÜ ÜÇ IRMAK GÖNDEREN ERZURUM
Üç denize üç ırmak gönderirken dağların,
Kurutursun çiçeğini ezelinde baharın…
Çoruh deli, Aras mahsun, Fırat küstü tarihe…
Çağlamak yasaklandı, şişeye doldu diye…
Bu üç nehri bağrından bu şehre salan dağlar…
Betonlaşan göğsünde ‘Suuuuu…’ diyen çiçek arar…
Ve çölleşen sinesinde gülün bahtı kararır…
Tevrat’ın her babında Fırat’ına övgü var…
Aras’ın sevdasıyla çalkalanmakta hazar…
Öfkesinden kudurmuş Çoruh, bomboş akmaktan…
Kararmış denizlerde bahtı karardı diye…
Sitemi var ey şehir, bu ırmakların sana…
Su fışkırtan gönlüne kan damlarken dağların…
Halini anlayayacak engin gönüller arar…
Sukûtu hayal içre suyun benzi sararır…
Üç denize üç ırmak gönderen yüce dağlar…
Kıyısında kuruyan çiçekler için ağlar.
Bu nedenle terk eder bu ili bu üç ırmak…
Çoruh deli, Aras mahzun, Fırat küskün akarak…
Alır gider başını el bile sallamadan…
Uyanın yüce dağlar! onları el almadan…
Kuruturken bendini, sizleri uyutanlar…
Uyutanlar su diye size toz sunacaklar…
Akarsa üstünde Fırat, vadedilen toprağın…
Uyan ey Karadeniz, Hazar, Hint Okyanusu…
Bilin ki kurursunuz; Çoruh, Aras ve Fırat getirmezse size su….
Uyanın yüce dağlar, sizler de …. 1000 yıllık uykunuzdan,
Gafletten, uyanıklıkltan, … yeter artık, uyanın…
Çoruh, Aras ve Fıratın derdi nedir? Anlayın!
DADA (MDA)
FIRAT, ÇORUH VE ARAS IRMAKLARI HAKKINDA
TARİHİ BİLGİ VE BELGELER
Fırat ismi, aslı Sumerce Bu-ra-nu-nu olan Âsur dilindeki Purattu, İbrânîce’deki Perath adının Arapçalaşmış (Furât) şeklidir. Güneybatı Asya’nın en büyük nehri olan bu akarsuyun adı Eski Farsça’da Ufrâtu, Orta Farsça’da ise Frât biçiminde geçer.
Batılı müellifler de bu kelimeyi Euphrate veya Eufrate şeklinde kullanırlar.
Fırat ırmağı Karasu ve Murat adlı iki kolun birleşmesiyle meydana gelir
Bunlardan Karasu en uzun kol olmamakla birlikte eskiden beri halk arasında Fırat adını taşımakta ve bu nehrin ana kolu sayılmaktadır.
Dolayısıyla Karasu’nun kaynağı olan ve Erzurum ovasının kuzeyindeki Dumlu dağından çıkan Dumlu suyu da Fırat’ın başlangıç kolu kabul edilmektedir. Karasu Erzurum ovasından geçip Keban kasabasının 10-12 km. kadar kuzeyinde Murat nehriyle birleşerek Fırat’ı oluşturur.
Karkamış’ın (Kargamış) hemen doğusunda Türkiye topraklarını terkederek Suriye’ye giren Fırat Ebûkemal’i geçtikten sonra Irak topraklarına girip bu ülkede Kerbelâ, Hille, Necef, Nâsıriye şehirlerinin yakınından geçer ve sık sık yatak değiştirir. Ayrıca Fırat Dicle nehriyle birleşmeden önce de birkaç kola ayrılarak bataklık ve göllerle kaplı bir alan meydana getirir.
Fırat ve Dicle nehirleri beş altı asır müddetle yakın zamanlara kadar Kurna mevkiinde birleşiyordu. Günümüzde ise bu birleşme noktası yaklaşık 45 km. daha güneyde bulunan Gurmet Ali mevkiinde gerçekleşmektedir.
İki önemli nehrin birleşmesiyle meydana gelen akarsu Şattülarap adını alarak Basra körfezine ulaşmaktadır. Toplam yatak uzunluğu 2800 km. olan Fırat ırmağının, Karasu kaynağından Suriye sınırına kadar olan uzunluğu 971 km., Murat kaynağından Suriye sınırına kadar uzunluğu ise 1263 kilometredir.
KAYNAKLAR
İstahrî, Mesâlik, s. 23, 27, 62.
İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 154.
H. von Moltke, Türkiye Mektupları (trc. Hayrullah Örs), İstanbul 1969, s. 156-164.
W. Heyt, Yakın-Doğu Ticaret Tarihi (trc. Enver Ziya Karal), Ankara 1975, s. 38, 137, 181, 183.
Cengiz Orhonlu – Turgut Işıksal, “Osmanlı Devrinde Nehir Nakliyatı Hakkında Araştırmalar: Dicle ve Fırat Nehirlerinde Nakliyat”, TD, XIII/17-18 (1962), s. 77-102.
Besim Darkot – R. Hartmann, “Fırat”, İA, IV, 622-626.
R. Hartmann – E. De Vaumas, “al-Furāt”, EI2 (İng.), II, 945-948.
İdris Bostan, “Birecik”, DİA, VI, 187-188
Çoruh Nehri Erzurum’un İspir ilçesinden geçen Çoruh Nehri Mescit Dağları’nın batı yamaçlarından kaynağını almaktadır. Önce batı doğrultusunda ilerleyen Çoruh Nehri, Bayburt’u ve İspir’i geçtikten sonra Artvin il sınırına girer. Oltu Suyu ve Yusufeli yakınlarında Barhal Deresi’yle birleşen Çoruh, kuzeybatı yönüne doğru ilerler. Kuzeydoğuya yönelerek Muratlı’yı geçtikten sonra Gürcistan sınırları içerisine girer ve Batum’un güneyinden Karadeniz’e dökülür. Çoruh Nehri 376 km uzunluğundadır.354 kilometresi ülke sınırlarımız içerisinde, 260 km’si Erzurum sınırları içerisinde kalmaktadır. Çoruh Nehrinin geçtiği yatak oldukça dar ve derindir. Çoruh Nehri dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biri ve aynı zamanda en derinidir. Çoruh Nehri genellikle ilkbahar aylarında yükselir, yaz aylarında azalır. Çoruh Nehri birçok turizm aktivitesine olanak sağlamaktadır. Çoruh Nehri ülkemizin önemli su sporlarının yapıldığı nehirlerden bir tanesidir. Özellikle rafting ve kano gibi su sporları için çok uygun bir nehir olup, çok zorlu parkurları bulunmaktadır. https://tr.m.wikipedia.org › wiki
Aras Nehri
Türkiye’de Erzurum yakınlarında doğmaktadır. Kars, Kağızman ilçesinin kuzeydoğusunda Çıldır Gölü’nden doğup gelen Arpaçayı içine aldıktan sonra Türkiye-Ermenistan sınırı boyunca akmaktadır. Hazar Denizi’ne akar.
https://tr.m.vikipedia.com