Eskiden, Medimagazin’de bir yazım çıktığında, onu facebook ve twitter’de de paylaşırdım. Bu sayede, yazılarımın daha çok okuyucu kitlesine ulaşacağına inanırdım. Medimagazin’de, neredeyse yirmi yılı geçirdikten sonra, köşe yazarları olarak bizleri, yeni kurulan, ‘Akademik Akıl’ sitesine gönderdiklerinde, oldukça da üzülmüştüm. Kim, bu siteye girecek te, bizleri okuyacaktı, bu yeni akademik akıl sitesini kimler akıl etmişti. Zaten Medimagazin’de, şunun şurasında kaç köşe yazarı kalmıştık. Ben ve İsmail Hakkı Aydın hoca, bir de arada bir yazan arkadaşlar. Hepimiz topu topu, üç beş kişi kadardık.
Akademik Akıl’ da yazmaya başladığımda, üzülmekten öte, ne yalan söyleyeyim, epeyce de içerlemiştim. Hatta geçen yaz tatildeyken, bir süreliğine de olsa yazmaya ara vermiştim. İşlerin böyle gideceğini, okuyucu kitlemizin bu kadar çok artacağını, kim bilebilirdi ki. Çok yanıldığımı sonradan öğrendim.
Bakın anlatayım: Başlangıçtaki bazı olumsuz düşüncelerime rağmen, köşe yazarları olarak, bizi gönderdikleri ‘Akademik Akıl’ sitesinde de yazmaya başladım. Eskiden olduğu gibi, burada yazdıklarımı da, facebook ve twitterda paylaşmaya devam ettim. Geçenlerde son yazımı oralarda acaba kaç kişi okumuş diye merak edip baktığımda, bir de ne göreyim, son çıkan, ‘Okula, Kışlaya ve Camiye, Siyaseti Sokmayın’ yazımı, facebook da toplam olarak beş kişi okumuş. Akademik Akıl’da ise, bugüne kadar 617 okuyanım olmuştu. Yazım çıkalı şu kadar gün oluyor, okuyan sayısı giderek artmaya devam ediyor. ‘Çiftçinin Dün Öküzü Neyse, Şimdi Traktörü de Odur’ yazısını 2086 ya karşı 27 kişi, ‘Bizim Düğün Ne Zaman’ yazısını ise 1343 e karşı, facebook da sadece dört kişi okumuştu.
Facebook da 2776 arkadaşım olduğu görülüyor. Aslında uzun zamandır çok fazla yeni arkadaş da kabul edemiyorum. Bu sayıya nasıl ulaşmışım, ben bile şaştım kaldım. İşin aslı, yeni bir şeyi paylaştığınızda, bu paylaşımı en fazla otuz kadar arkadaşınız görüyor. Diğerlerine ise, hemen hiç göndermiyorlar. Zaten o türden siteler daha çok, düğün dernek, doğum günü, ya da vefatların paylaşıldığı tırı vırı siteler. İşin yoksa devamlı doğum günlerini kutla, ölenlere taziye yazısı yaz. O kadar fazla lüzumsuz paylaşım geliyor ki, sonuçta açıp bakanlar da, çabucak geçiveriyorlar. Fotoğraflara bak, bir iki satırda yazılanları oku. Bir beğeni, ya da üzüntü, olmadı kızgınlık ikonu gönder ve bir başkasına geç. O kadar çok paylaşım oluyor ki, gelen iletiyi, gördün gördün, bir sure sonra siteye tekrar girdiğinde onu bir daha göremiyorsun.
Ben bunlara kısaca ‘layk’ (like) siteleri diyorum. O siteler, okunma siteleri değil, sanki gezinti siteleri. Arkadaş gruplarında, otuz kırk yıl öncesinin fotoğrafları, İstanbul ve Ankara’nın eski hallerini görmek, ne de olsa biraz nostaljik oluyor. Şimdiye kadar Instagram da yazılarımı hiç paylaşmadım. İyi de etmişim. Orasının da diğerlerinden çok farklı olmadığını düşünüyorum.
Bunlar arasında, telefonlardaki Whatsapp’ı ayrı tutuyorum. Orada ve oradaki gruplarda olan arkadaşlar, doğrusu çok daha fazla okuyorlar. Sizin paylaştığınızı başka arkadaşlarına ve gruplara gönderiyorlar. Bire bir paylaşımlarla, çoğu zaman geri bildirim veya yorum da gönderiyorlar. İleride orası da bozulur mu bilemem. Şimdilik katılanlar, okunma ve paylaşım konularında oldukça iyiler.
Aslında, akademik insanların, okuyan, yazan ve araştırmacı bir yapıları vardır. Günlük rutinleri, oldukça yoğun ve zamanları çok kısıtlıdır. Buna rağmen, fırsat bulup okuyabiliyor olmalarını, ayrıca takdir ediyorum. Emekli olduğum için, zaten benim bolca vaktim de var. Elimden geldiğince ‘Akademik Akıl’da, son çıkan yazıları okuyorum. Bazılarına, olumlu eleştiriler içeren yorumlar yazmaya çalışıyorum. İtiraf edeyim, her çıkan yazıyı, başından sonuna kadar yüzde yüz anlayabiliyor muyum, orası biraz şüpheli. Bazı yazıların çok uzun, çok ağır, sofistike ve çok özel konuları içerdiğini de, düşünmeden edemiyorum. Varsın olsun.
Pek çok genç akademisyeni, aramıza kazandırdığı için, ‘Akademik Akıl’a ayrıca teşekkürler. Genç arkadaşlarım, siz cesaretle, yazmaya devam edin. Burada yazılanlara oldukça ilgi duyuluyor ve okunuyorsunuz. Bunu, yazıların okunma sayılarına bakarak, rahatlıkla söyleyebilirim. Kısa yazın, öz yazın ve herkesin anlayacağı dilden yazın. Zira ben, kendi alanımın dışımda kalan çok farklı konularla ilgili olarak, okudukça eğitildiği mi düşünüyorum.
‘Söz uçar, yazı kalır’ demişler. Yazılarınızı, yayınlanma tarihlerini ve onlara gelen yorumları biriktirin. Mümkünse onları ayrıca yedekleyin. Ben son yirmi yıldır yazılarımı, yedi kitabımda topladım. Yayınlanan kitaplar, ille de kitapçılarda satılsın düşüncesinde hiç olmadım. Onları, eşe dosta, meslektaşlarıma, hediye olarak dağıttım. Yazılarınız yeterli sayılara ulaşınca, aralarından beğendiklerinizi seçip, onları kitap haline getirirseniz, Milli Kütüphane, üniversite, diğer kütüphanelere, ayrıca pek çok insanımızın evindeki kitaplıklara kadar her yere girerler. Bu sayede unutulmayıp, kalıcı eser haline dönüşmüş olurlar.
Bunlara ilave olarak, bazı yazıların hikaye özelliğinde olduğunu, memnuniyetle görüyorum. Onları da genişletip, bazı ilavelerle ileride ayrıca kitaplaştırabilirsiniz. Herkes bir günde değil, yaza yaza, yazar oluyor arkadaşlar. Ben de yazar olmak istiyorum diye, adını yazarlar grubuna koydurup, henüz yazmaya fırsat bulamayan arkadaşlarımızın da, günün birinde aramıza katılacakları umuduyla, saygılarımla.
1 yorum
Düşüncelerinizi paylaşıyorum. Genç yazarlara ne güzel önerilerde bulunmuşsunuz. Ayrıca sizi örnek alarak Medimagazin’de çıkan yazılarımı yayınlamayı düşünüyorum. Saygılar