“Önce doğruyu bilin, ancak doğru bilinirse yanlış da bilinir; önce yanlış bilinirse doğruya hiç bir zaman ulaşılamaz” demiş Farabi. Bizde önce akademik kültürde değerler neydi bilirsek kaybettiklerimizi daha kolay anlarız.
Akademi, en geniş tanımıyla yükseköğrenim kurumu anlamına gelir. Günümüzde bilim, edebiyat ve sanat konularını tartışmak için bir araya gelen üyelerin oluşturduğu kurumlara da akademi denilmektedir. Yükseköğrenim kurumu ise günümüzde üniversite ile eşanlamlıdır, bu nedenle akademi ile üniversiteyi birbiri yerine kullanmak yanlış olmaz. Akademide kariyer yapan kişiler akademisyen olarak adlandırılır, ülkemizde doktora ve sonrasında hak edilerek elde edilmesi gereken doktor öğretim görevlisi, doçent ve profesörler akademik kadroyu yani üniversite öğretim görevlilerini oluşturur. Öğretim görevlileri, öğrenciler ve yöneticilerden oluşan bir topluluktur akademi. Her toplulukta olduğu gibi akademinin de bir kültürü vardır ve bu kültür çerçevesinde hareket etmek akademinin sağlıklı olarak işlev görmesi ve kök salması için en temel şarttır.
Akademinin misyonu geleneksel olarak bilgiyi üretme ve yayma, meslek edinme için gerekli eğitimi verme, genel kültür kazandırma, topluma hizmet etme ve günümüz dünyasında da yukarıdakilere ek olarak küresel ekonomiye katkı sağlamaktır. Kendisine yüklenen bu görevleri hakkıyla yerine getirebilmesi için akademinin, uluslararası düzeyde yetenekleri keşfedecek bir ortam ile öğretim ve araştırma olanakları açısından yeterli kaynağa ve yönetim açısından bürokratik engellerin olmadığı ve kaynakların planlı bir şekilde yönetildiği bir yapılanmaya sahip olması gereklidir. Yani akademinin, yani üniversitelerin; akademik özgürlük, mali ve yönetsel özerkliği bulunmalıdır. Kuşkusuz toplumsal değişimler doğrultusunda üniversitelerin işlevlerinde ve özelliklerinde değişim olması kaçınılmazdır. Tarihsel gelişime bakıldığında eğitim odaklı birinci kuşak üniversiteler, eğitim ve araştırma odaklı ikinci kuşak üniversiteler ve son olarak da ülkelerin ekonomi ve sosyal kalkınmasına katkı sağlama odaklı üçüncü kuşak üniversitelerden söz edilmektedir. Birinci kuşak üniversitenin; evrensel gerçeklerin geleceğe taşınmasını hedefleyen Ortaçağ üniversitesi, ikinci kuşak üniversitenin; köklerini aydınlanma hareketinde bulan, aklın özgürleşmesini hedefleyen ve bu dönemin ilkelerini bilgi yaratmak ve bilim üretmekte kullanan kültür üniversitesi, günümüz üniversitesini tanımlayan girişimci ve yenilikçi üçüncü kuşak üniversitenin ise küreselleşmenin etkisiyle şekillenen bilimsel araştırmaların ürüne dönüşümü ve rekabeti esas aldığı görülür. Bu tarihsel gelişimden görüleceği üzere işlevleri ve özellikleri zamanla değişmekle birlikte üniversitelerde değişmeyen en temel özellik, akademik özgürlük, mali ve yönetsel özerkliktir. Akademik özgürlük, “akademik bir çevre üyelerinin tek tek ya da toplu halde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükleri” anlamına gelir. Mali ve yönetsel özerklik ise “yükseköğretim kurumlarının iç işleyişlerine, mali işlerine ve yönetimlerine ilişkin kararlar almada ve eğitim, araştırma, ve diğer ilgili faaliyetlerde kendi politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun tüm diğer güçleri karşısındaki bağımsızlıkları” olarak tanımlanır. İşte akademide kültürel değerleri esas olarak;, akademik özgürlük, mali ve yönetsel özerklik oluşturmaktadır. Ancak böyle bir ortam bilim yuvası olması gereken üniversiteleri gerçek kimliklerine kavuşturur. Tek başına bilim insanlarının sabrı, özverisi, kendisini adamışlığı, bilim yuvasını oluşturmada başarı ve sonuç almak için yeterli değildir. Ülke yönetimlerinin çağdaş bilim politikası ve bilime yapacağı olumlu katkı da gereklidir üniversitelerin bilim yuvası olmaları ve misyonlarını eksiksiz yerine getirebilmeleri için. Ülke yönetimlerinin; evrenin ve gezegenin geleceğini belirleyen kararları, bilimden ne anladıkları ile doğrudan ilişkilidir. Yönetimlerin bilim insanları ve bilim kurumlarına verdiği değer, bilimsel çalışma ortamının hazırlanması ve bilime ayrılan bütçe ile özdeştir. O halde akademik kültürel değerlerin tek başına akademik yapı tarafından korunması mümkün değildir. Ülke yönetiminin de akademiyi içselleştirerek anlamına uygun politikalar ve işlevler üretmesi gereklidir.
Ülkemizde son 20 yıla baktığımızda şimdiye kadar tanımlamaya ve çerçevesini çizmeye çalıştığımız akademik kültürde büyük değer kaybı yaşandığını görmekteyiz. Her yıl değiştirilen ve hangi bilimsel veri esas alınarak yapıldığı bilinmeyen üniversiteye giriş sınav sistemi, “Her İl’e bir üniversite” anlayışı ile binası ve öğretim üyesi olmayan üniversite veya yüksek okulların açılması, yarar- zarar ön çalışması yapılmadan açılan fakülte, yüksek okul veya bölümler ve bunlara yeterli öğrenci başvurmadığı için ya kapatılma veya atıl hale geçmeleri ile boşa yapılan harcamalar hem ülke ekonomisine büyük zarar vermekte hem de akademiyi çağdaş bilimsel ölçütlerden uzaklaştırmaktadır.
Bir diğer önemli değer kaybı da akademik kültürde akademik unvanların çok kolay kazanılması ve diğer kurumlarda da gözlendiği üzere liyakatın ortadan kalkarak adam kayırmacılığın en üst seviyeye çıkmasıdır. Sadece bireylere akademik unvan kazandırmak amacı ile açılmış öğrencisi olmayan devlet üniversitesi vardır ülkemizde. Uluslararası derecelendirme kriterlerine göre hiç atıf almamış ve etki faktörü sıfır olan yayınlarla dosyalar hazırlanıp herhangi bir sınava girmeden doçent olunmakta, beş yılını dolduran doçentlerde ciddi bir bilimsel kriter, örneğin “kitap yazma” gibi, doçent olduktan sonra etki faktörü yüksek orijinal makale yayınlama gibi, olmadan profesörlüğe yükselmektedirler. Ülkemizde son yıllarda siyasetin bilime girmesi ile çoğu mevcut siyasi erke yakın görüşü olan veya kendisini öyle gösteren hiç öğrenci görmemiş, ders anlatmamış, ulusal ve uluslararası bilime katkı sağlamamış çok sayıda doçent ve profesör olduğu görülmektedir. Ne yazık ki kazanılan bu akademik unvanların akademiyi çağdaş seviyeye yükseltecek hak ederek kazanılmış unvanlar değil, bireysel çıkar amaçlı kullanılan unvanlar olduğu da bilinen bir diğer gerçektir. Bunu destekleyen bir diğer uygulama ise yeni yapılan bir düzenleme ile birçok özel hastanenin vakıf üniversiteleri ile afiliye olarak orada çalışan doktorlara herhangi bir ciddi bilimsel araştırma, eğitim ve öğretim yapmaksızın, akademik değeri olmayan masa başı yayınlarla doçent, profesör gibi akademik unvan kazandırılarak, bu akademik unvanlar sayesinde sosyal güvenlik kurumundan tahsil edilen doktor muayene ücretlerinin artırılıp özel hastaneler lehine çıkar sağlanmasıdır.
Akademisyenlerdeki bu bilimsel değer kaybı akademinin yönetsel özerkliğinde de görülmektedir. Rektörlerin üniversite öğretim üyelerinin seçimi ile değil siyasi erk tarafından atanması, ülkemizin en üst düzey bilimsel kurulu olması gereken “Türkiye Bilimler Akademisi’nin” sıfır uluslararası yayını olanlardan oluşturulması, akademinin yönetsel özerklik kültüründe değer kaybına yol açan en somut örneklerdir ve yönetim erkinin, bilime ve akademiye bakışını göstermektedir. Ülke yönetim erkinin bilimsel özerkliğe baskısının diğer somut örnekleri de COVID-19 pandemisinde yaşanmıştır. Sağlık Bakanlığı tarafından pandeminin başında doğru bir yaklaşımla ülkemizin önemli akademisyenlerinden oluşturulan bilim kurulu kararlarının yönetim erki tarafından uygulanmasında karşılaşılan zorluklar, birçok üyenin kendi kararlarına değer verilmemesi ve yönetim tarafından ortaya konulan kararlara imza atmalarının istenmesi nedeniyle bilim kurulundan ayrılmaları ve binlerce COVID-19 vakası görülen ülkemizde yapılacak klinik araştırmaların Sağlık Bakanlığı iznine tabi olması nedeniyle uluslararası etki faktörü yüksek bir dergide yayın yapılamamasına neden olmuştur. Görüldüğü gibi yönetim erki ve onların atadığı bilim kurumu yöneticileri akademik değerler ve ilkeleri göz ardı ettiğinde ülkenin bilimsel değeri uluslararası düzeyde önemli oranda sekteye uğramaktadır. Yönetim erkinin akademik ilke ve değerleri göz ardı ederek açtığı alt yapısı ve öğretim üyesi eksik çok sayıda yüksek öğrenim kurumu işsiz mezunlar ordusunu yaratmaktadır. Üniversite ve yüksek okul mezunlarının işsiz kalması öğrencileri ve ailelerini üniversite eğitiminden caydırmakta veya olanağı olan aileler çocuklarını eğitim için yurtdışına göndermektedirler. Hatta bazı aileler liseden itibaren çocuklarını yurtdışına göndermekte bu durumda ülkemizden önemli oranda beyin göçüne yol açmaktadır. Akademideki bu değersizleştirme ne yazık ki önümüzdeki yıllarda ülkemizde zeki, çalışkan, pozitif bilime inanan insan kaynağının kaybına yol açacak; Hatay ve Reyhanlı’da canlı örneğini gördüğümüz çoğunluğunun Suriyelilerin oluşturduğu eğitimsiz, çok çocuklu, ucuz emek ve işgücü ile yaşamını sürdüren mülteci nüfusun ülke geneline yayılmasına yol açacaktır.
Sonuçta yanlışın neresinden dönülürse kardır anlayışı ile yönetim erkinin sağduyu ile hareket ederek Yüksek Öğretim Kurumlarının, Akademik kültürel değerlere sahip, bilgi mabedi olduğu kadar geleneği, kültürü ve birikimi olan üst düzey kurumlar olduğunu kabul etmesi kaybolan değerlerin yeniden oluşmasında en önemli etkendir. Bunun sonucunda oluşacak akademik özerklikle kurumsal yapı olarak bir üst otorite yada dışarıdan gelen baskılara boyun eğmeyen bir ortamda sadece unvan taşımayı amaç edinmemiş akademik kültürü içselleştirmiş akademisyenler yetişecektir. Kuşkusuz bu akademik kültürel değerleri özümsemiş akademisyenlerin görev aldığı akademik kültürel değerleri oluşmuş yüksek öğretim kurumlarından iş bulma sorunu olmayan öğrenciler mezun olacak, yapılan bilimsel çalışma ve araştırmalar katma değer oluşturarak bölge ve ülke teknoloji ve ekonomisine, kültürüne, eğitimine çok önemli katkıda bulunacaklardır.
Kaynaklar
- Akcan Tüfekci, A., Malkoç, S., Kızıltan, Ö. (2018). Akademisyenlere göre akademi ve akademik kültür. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 18 (1), 569-591
- Osman İnci Yeni Nesil Rektörler ve Akademik Kültür Erozyonu, Bellek yayınevi 2016
2 yorum
Elinize sağlık. Teşekkürler
Çok teşekkür ederim. Hemen her yönü ile ülkemizde akademik hayatın nereden neye geldiğini detaylandırarak anlattınız. Hatta sonuçta çözüme yönelik bilgi verdiniz. Gerçekten çok doyurucu bir makale sundunuz. Ellerinize sağlık.