Yeni yeni üniversiteler, teker teker açılıyorlar… Kuyrukta bekleyenler de var. Müthiş bir geometrik çoğalma sergiliyorlar! Gayretkeş, azimli, sebatkâr, çalışkan ve biraz da şanslı olan öğrenciler, üniversiteye girebilme ayrıcalığını yakaladılar. Bu gençlerimiz, ülkelerin ve insanlığın kaderini bir anlamda tayin edeceklerdir. Bunun bilincinde olarak, onları en iyi şekilde eğitim ve öğretimden geçirip hayata hazırlamak durumundayız.
Öğrencilerimizin bu eğitim-öğretim sürecinden geçmeleri esnasında, eğitimcilerin, biz hocaların da kendilerini yenilemeleri ve çağa ayak uyduracak bir şekilde hazırlamaları ve bu çerçevede ders içeriklerini belirlemeleri ve buna göre bir plan-program yapmaları gerekmektedir. Zira bu bir anlamda, akademik şahsiyeti oluşturan parametrelerden birini teşkil eder. Değişken dünyanın değişken parametrelerine göre gelişen bilim, bilim adamlarınca farkında olunmalı ve yayın, kitap, slâyt ve her türlü ders araç ve gerecinde yerini almalıdır. Ayrıca, öğrencilerimize bilgilerimizi aktarırken, Mevlana’nın, “Siz ne kadar bilirseniz bilin, sizin bilginiz, karşınızdakinin sizi anladığı kadarla sınırlıdır” veciz sözünü de aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
Bütün bunlarla birlikte, bilim adamlarının, hocaların ilmi şahsiyetlerini, hiç şüphesiz, araştırmaları, bilime katkıları, bu alandaki aktivite ve ürünleri belirler. Kendi bilimsel alanlarının dışında, edebiyat, sanat, musiki, tarih, felsefe, resim gibi konularla ilgilenmeleri ise bizlerin sosyal kişiliğimizi ve karizmatik yapımızı oluşturur. “HOCA” lık seviyesine çıkabilmenin, olmazsa olmazlarıdır. Şöyle, eski hocalarımızı gözümüzün önünden geçirirsek, konu daha iyi anlaşılır sanırım. Biz de “hoca” olduk, onlar da “hoca” olmuşlardı!
Bilim adamını yegâne evrensel ve ölümsüz kılan, araştırmalarıyla bilime yaptığı katkılardır. Zira akademik şahsiyet kazanmış insanlar için bir ölüm tarihi söz konusu değildir. Gerçek ölüm tarihi, biyolojik ölüm tarihinden farklı olarak, bir kişiden ilmi platformda, en son bahis edildiği tarihtir. Bir başka deyişle, ilimi tartışmaların konusu olmayı başaramamış kimselerin, akademik hüviyetini ispat edememiş bilim adamlarının iddia ettikleri çizgide, yaşadıklarını söylemek, zor olsa gerek.
Bilimsel ayak izlerimiz, bizler olmasak bile, insanlığı ve dolayısı ile de bizleri sonsuza taşımalıdır. İnsanlığın ortak mirası olan bilim, sanat ve teknolojiye katkılarımız, insanın içgüdüsünde var olan, ancak çoğu zaman dillendirilemeyen, ölümsüzlüğe karşı beslediği hasret ve arzularını tatmin edecektir.
Bakın laboratuvarında çıkmazagiren bir bilim adamının yakarışı, ne kadar da anlamlı… (AŞK, Hasret Matbaası, 2000, İstanbul, Sayfa: 63)
BİR IŞIK RABBİM!
Bütün sonuçlar sıfır, tatmin olmuyor kalbim,
Sayılar bile düşman, aciz ve köhne bilim…
Bozuyor hesabımı sanki kasıtlı bir güç,
Akıl, mantık yetmiyor, bir ışık göster Rabbim!