Bir akademik yılın daha sonuna geldik. Bu yıl da pek çok tartışmanın gündemde olduğu bir yıl oldu. Geçiş toplumu olan ülkemin geçmeyen sorunları öyle büyük ki, öyle ağır ki… Ama umutsuzluğa yer yok elbette.
Her işin başı eğitim diyerek, sistemdeki sorunları enine boyuna ele almak gerektiğinde sanırım hepimiz hemfikiriz. Eğitim sisteminin acil olarak düzeltilmesi gerektiği açık seçik görülmekte, neresinden bakarsanız bakın! Tıp öğrencileri, ÖSS’de kuşku yok ki en yüksek puanları alanlar. Demek istiyorum ki en çalışkan ve zeki gençleri tıp fakültelerine alıyoruz. Bu gençlerin, geleceğin Türkiye’sine ve dünyasına şekil vereceklerini düşünür ve çok heyecanlanırım ben. Onların enerjisi, ışıltıları ve yüreklerindeki kıpırtılar beni de aynı şekilde etkiler. Benim öğrencilerim artık hep yorgun geliyor! Enerjileri azalıyor gün be gün! Ne yapıyoruz bu çocuklara diye düşünüyorum ve içim içimi yiyor! Sordum “Genç meslektaşlarım neyiniz var?” diye! Anladım ki yanıtlarından, Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) dershanesine gidiyorlarmış! Çok üzüldüm hem de çok… Ne yapıyoruz biz? Nasıl bir sistemin içerisindeyiz? Neden çocuklar umutsuz?, kırgın ve yılgın…? Bu gençler seçildi geldi; ama biz onları da öncülleri gibi düşünmeyen, düşünemeyen nesiller haline getirmekte ne de kararlıyız böyle!
Ben biraz geç haberdar olurum bazı işlerden, TUS dershanelerinden olduğum gibi. Şaştım kaldım. Her işi taşerona veriyoruz. Taşeron kim? O da bizden, aynı mesleği icra ederiz. Öyle herhalde yurt dışından da gelmiyor bu eğitmenler. Biraz akıl yürütelim haydi! Eğer birtakım hocalar bu eğitimi veriyor, birileri de alıyorsa demek ki arz-talep ilişkisi doğmuştur. Bu eğitimi hep aynı hocalar veriyor olamaz; ülkenin birçok yerinde bu dershaneler açılmış bulunmakta. Bu hocalar hangi statüde çalışmaktalar? Bir şey ima etmiyorum, sadece soruyorum.
Üniversiteler bu hocalara muhtemelen TUS dershanelerinde çalışsınlar diye izin veriyorlar. Tam Gün çıkarsa bu hocalar ne yapacaklar? Bir başka aklıma takılan soru da, Öğrenciler bu dershanelere gereksinme duyduklarına göre, kendi hocaları bu işi yeteri kadar kotaramıyorlar mı? Öyleyse işler kötü! Bazı hocalar yeterli değil anlamına geliyor sanki. Hocanın yeterli veya yetersiz olduğuna kim karar verecek? Ben bu soruların yanıtlarını bilmiyorum, ama bilmeyi çok istiyorum. Ne tuhaf bir sistem bu böyle, ilkokuldan itibaren dershane! Bu gidişle öğretim üyesi yetiştirme dershaneleri de açılırsa ben hiç şaşırmam! İlkokuldan itibaren kurstan kursa koştuk durduk. Ne oldu? Kaç Nobel Ödülü aldık bilim alanında? Bilimsel üretimin yüzde kaçı bize ait? Hâlâ kadınların eklampsiden öldükleri, hala bebek ölüm hızlarının hatırı sayılır oranda olduğu, el hijyeninin hekimler arasında bile sorun olduğu göz önüne alınacak olursa, dershaneler bu işi çözemiyor demektir.
Bilim insanı septik düşünür; düşünmek zorundadır. Bu ülke insanı, bana düşündüğüm için para ödüyor temelde. Eğer düşünemiyorsam o halde hakkım olmayanı alıyorum demektir. Nesiller de düşünsünler ve üretsinler diye eğitilmiyor mu? Peki bu zincirde sorunumuz varsa, yanlışta sebat niye? Bu eğitim sisteminin dönüşmesi gerekliliği ortada değil mi? TUS’un şu an en adil sistem olduğuna zerre kadar kuşkum yok. Ama dershane işini anlayamıyorum. Öğretim üyesi yetiştirmek zorundayız, temel sorunlarımızdan biri bu. Ama bu bugünden yarına olmaz ki. Emek ister, eğitmen ister, ister de ister… En önce gönüllü insan ister… Yani bilimer ister. Adil bir sistemin kurulamadığı, üç kuruş paranın verildiği, kendini ifade etmekte hâlâ sorunların olduğu bir ortamda kim akademisyen olmak ister? Üstelik de üniversite dışında gelir düzeyleri de yüksekse. Üstelik kimin ne zaman nereye gideceği de belli değil! Daha da beteri, her iş rektörlerin iki dudağı arasında biterken. Bana söyleyin lütfen bu nasıl bir sistem! Tuzum kuru diye sesim çıkmayacak mı?
Yine dönüp dolaşıp YÖK Yasası’nın değişmesi gerekliliğine geliyoruz. Ülkemizin daha ileriye, aydınlığa ve güzele gidebilmesi için ne yapmamız gerekiyorsa yapalım bir an önce.
Arthur Schopenhauer “Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.” derken ne de güzel özetlemiş durumu. Saygılarımla arz ettim; nice güzel eğitim yıllarına…