Akademisyenler kimlerdir? Üniversite ve benzeri yükseköğrenim kurumlarında eğitim ve öğretimi gerçekleştiren, araştırma yapan ve özgün çalışmaları ile alanına katkıda bulunan kişilerdir. Motivasyon ise kişilerin eylemlerinin arkasındaki itici güçtür. Hedefe yönelik davranışları başlatan, yönlendiren ve sürdüren süreçtir. Motivasyon, davranışı harekete geçiren biyolojik, duygusal, sosyal ve bilişsel güçleri içerir.
Üniversiteler için “Bilim Yuvaları” denir. Bilim nedir? Hatırlayalım; Farklı konularda sebep sonuç ilişkisini kurup, deney ve gözlem yaparak bir sonuca ulaşma disiplinidir. Bilimsel konular; matematik, doğa, sosyal ve yapay bilimler olarak gruplandırılır. Akademisyenler, her şeyden önce en üst düzey öğretmenlerimizdir. Motivasyonları tam olmadığı durumda eğitim sürecinin yaşayacağı olumsuzluk, sadece yetiştirdikleri meslek grupları ile sınırlı değildir. Bu çok daha geniş kapsamlı, hatta ülke ekonomisine uzanan boyutu ile olumsuzluk yaşanan, ciddi bir sorundur. Çalışma hayatında akademisyen olmayı seçen meslektaşlarımızdan bilimsel çalışmalar yapması beklenir, bunun için uygun araştırma laboratuvarlarına ihtiyaçları olur. Ayrıca araştırma, bireysel bir çabadan ziyade bir ekip işidir. Hatta günümüzde bilimsel çalışmalarının önemli bir kısmı, disiplinler arası araştırmalar şeklinde gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla uygun ve yeterli bir alt yapı ve eğitim, öğretim kadrosu gerektirir. Akademisyenlerin kendi alanlarında özgün çalışmalar yapıp alanlarına katkıda bulunmaları için özellikli çalışmalara ihtiyaç duyulur. Bu aşamada uygun alt yapı ve ekip yanında, bulundukları üniversite ortamı ve ekolü de önemli rol oynar. Her şeyin ötesinde mutlu bir çalışma ortamı şarttır.
Bilimsel çalışmalar için araştırma konularına göre gerekli teknolojik alt yapı farklıdır. Tıp fakültesi öğretim üyesi olarak, tıbbi konulardaki araştırmalardan yola çıkarak şunları söyleyebilirim; Rutin laboratuvarlar biyokimya, fizyoloji, histoloji, patoloji, farmakoloji, biyofizik, mikrobiyoloji ve benzeri laboratuvarlar yanında, deneysel tıp araştırma laboratuvarları ve kadavralara, hayvan deneyleri laboratuvarlarına ihtiyaç duyulur. Ayrıca doğal olarak tam donanımlı bir hastane ve hastalara da ihtiyaç vardır ve aslında bu konun olmazsa olmazıdır.
Bilim ve teknoloji bir bütündür. Bu kapsamda üniversitelerimize bakıldığı zaman, gelinen noktada durumun çok iç acıcı olmadığını görüyoruz. Akademik hayatta, üniversite ve yüksekokul yönetimleri ile Yüksek Öğrenim Kurumunun özellikle atamalar, iş yükünün dağıtılması, başarıların ödüllendirilmesi aşamalarında akademisyenlere adil ve dengeli davranması gerekir. Motivasyonda, ödüllendirme de önemli bir parametredir. Çalışma ortamında huzur çok önemlidir. Aksi taktirde motivasyon eksikliği gelişir, çalışmalarda verim düşer. Çünkü motivasyon davranışları değiştirir, yaratıcı olmaya, hedefler belirlemeye, ilgi alanlarını artırmaya, planlar yapmaya, yetenekleri geliştirmeye ve katılımı artırmaya olanak tanır.
Akademisyenlerin araştırma yapma olanakları kısıtlı ise bu ayni zamanda mesleklerinde ilerleme ve kariyerlerinde hedefledikleri aşamaya ulaşmakta bir zorluk, hatta engel anlamına gelir. Üniversitelerde akademisyenler hem birbirleri ile yarışırlar, hem he üniversiteler arasında pek sözü edilmeyen bir yarış vardır. Bu yarışların en önemli boyutu araştırmalar ve sonuçları ile alanlarında etkili olmak, ses getirmektir. Yarışmada başarı, üniversitenin öğrenciler tarafından tercih edilmesi yanında araştırma sayıları, kapsam ve sonuçları ile uluslararası alanda sağlayacağı iletişim ve fırsat olanaklarıdır. Araştırma sonuçları ile teknoloji alanına bir katkı, bir sağlık sorunun tanı veya tedavisine yeni bir yöntem sunmak veya dünyada en çok satanlar listesine bir eser kazandırmak gibi çok önemli bir gelişmeye imza atmak, doğal olarak sözü edilen yarışmada büyük başarı anlamındadır.
Akademisyenler normalde başarıyı hedeflemiş kişilerdir. Bu yolda güçlüklerle karşılaşmaları halinde huzursuz olurlar. Ayrıca akademisyenleri toplumun genelinden, yaşanan ortamdan ayırt edemeyiz. Akademisyenler kendilerini güvende hissetmiyor, kendisi ve aile bireyleri için gelecek endişesi taşıyorsa, çıkış yolu olarak başka ülkelere göç etme planını en kolay yapabilecek özelliklere sahip kişilerdir. Bu, hep sözü edilen Beyin Göçünün de izahıdır. Çünkü akademisyenler dış dünya ile bir şekilde iletişim içinde olup ülkeler arasında mevcut şartların mukayesesini de kolaylıkla yapabilecek kapasitededirler. Ülkeyi terk etme durumunda da yeni yaşantılarında adaptasyonlarının, kolay olabildiğini düşünüyorum. Çünkü genelde akademisyenler çalışma disiplinine sahiptirler.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan, akademisyenlerin sadece fikirlerini açıkladıkları bildiriler bahane edilerek görevlerinden uzaklaştırılmaları, ayrıca hukuki süreçte suçsuz bulunan akademisyenlerin, buna rağmen görevlerine iade edilmemeleri ile yaşanan mutsuzluk ve motivasyon eksikliğini, bilmem izah etmeme ihtiyaç var mı? Dolayısıyla zamanımızda akademisyenlerin motivasyon eksikliği yaşaması kadar doğal bir süreç yoktur. “Giderlerse gitsinler” bir çözüm değildir. İşin özü bir anlayış değişikliğine şiddetle ihtiyaç duyulmasıdır.
Ülkemizde sağlıklı bir yükseköğrenim sistemine ve motivasyonu tam bir eğitim ve öğretim kadrosuna ihtiyaç vardır. Yükseköğrenimden verim alabilmek için okul öncesi dönemden başlayarak tüm eğitim basamaklarının sağlıklı çalışması gerekir. Bu iyileşmeyi sağlayacak değişim bütüncül olmalı, ülke ihtiyaçlarına göre düzenlenmeli ve tüm yurdu kapsamalıdır. Diyarbakır’da öğretmen anne ve babaların belli ki özenle yetiştirdiği kızlarının USA’da önemli okullara kabul edilmiş olması elbette hepimizi sevindirdi ve gururlandırdı, ancak bu yeterli bir durum olmamalı. Benzer başarılar çok yaygın olarak yaşanmalıdır.
Motivasyonu tam bir eğitim ordusu ve iyi bir yönetim, ülke ekonomisinde de olumlu yönde bir yansıması olacaktır. Hep söylenen beka sorunun çözümünü de bu kapsamda düşünmeliyiz.