Çocuklara zaman zaman sorarız; “Büyüyünce ne olacaksın?” Cevaplar hep ya bir aile bireylerinden kaynaklanan ezber üzerinden ya da “üniforma hayranlığı”, “yararlı olma”, “kahraman olma” gibi duyguların çocuk ruhundaki saflık tohumunun güç devşirecek fidanı oluşturabilme ha(ya)liyle geliverir. Fidan ağaca dönüşür mü bilinmez; ama istek parçanın yazıldığı tohum o an için portede sadece bir notadır.
-Polis olacağım.
-Doktor olacağım.
-İtfayeci olacağım.
-Öğretmen olacağım.
-Anne olacağım…
Kimse “akademisyen” olacağım demez.
Neden mi?
Çünkü: Akademisyen olunmaz, doğulur.
Ver müziği!..
Tohumdaki notalar tanıma dönüşsün. Akademisyen prodüksiyonunda melodi, ritim ve enstrüman kayıtları stüdyoda birleştirilip bilim icra edilsin.
Ulusal sözlükteki tanımı “Üniversitelerin farklı bölümlerinde ders veren, alanı dahilindeki konularda araştırmalar yapan, bilimsel çalışmalar yürüten, konusu ile ilgili deneysel çalışmalar hazırlayan, aynı zamanda konferans, sempozyum ve panel gibi faaliyetlere katılarak araştırma sonuçlarıyla ilgili öğrencilerini ve toplumu bilgilendiren kişi”.
Beş temel tat duyusundan biri olan sözlüğün yüz buruşturan/buluşturan tanımları ise “bu ülkede bu ekonomik koşullarda, tüketim toplumunun sonu bitmek bilmeyen taleplerinin var olduğu bir ortamda üç kuruş maaş pahasına inandığı yolda, üstelik hiçbir destek de görmeden yürüme mücadelesi veren gönül insanı”;
“asistan, yard. doç, doç, prof, ord. Prof, multi prof, allame-i cihan olarak uzayan hocalar topluluğu”;
“İlim irfan dağıtan yüksek lisansın bilimin stratejilerinden geçmiş şahsiyetler” şeklinde mizahın kulağa hoş ama bazen boş gelebilme olasılıklı hallerinden derlemeleri içeriyor.
Peki “Nasıl bir akademisyen” i nasıl tanımlayalım?
“Derdini söylemeyen derman bulamaz” özetinin başını koruyan amaç arka planla dost, ama illa ki orkestra şefi ruhuyla son ifadeyi akort ederek başlar. Materyal tek ama ağır, metot yükünü almış, bulgu kısmı “lar” eki aldı alacak, sonuç “o bu masaya gelecek” yumruk atışlı. Şalter kılıklı anahtar kelimeler ise, sen deyiver 3 kelime, o desin 5; Ben ise 6 diyeceğim (o buruk tat olmalı): Araştırma, bilim, deney, öğrenci, toplum, gönül insanı
Akademisyen tüm kapıları açabilen tek anahtardır.
Özet tamam.
Giriş kısmına öyle bir “girilmeli ki” ay ışığı sonatı karakterli kaynaklar bile kaynağını kendi kendine yenilesin. Akademisyeni var etme hükmüyle eksiltilmiş ama eskimemiş kaynaklar yay ayraç, köşeli fark etmez, parantezle versin. O öyle bir kaynak olsun ki, varsın egosu yüksek olsun, üst simge olarak kalsın. Alt simge şu ana kadar olmadı, olmasın da…
Akademisyen bilimin üst simgesidir.
Giriş tamam.
Materyal marketinin morumsu sarımsı getir-götür, havadan, karadan bir geri bir ileri mehter adımlı
“Benim bura afet yeri
Yangın da var deprem de; Hangisini anlatayım ki?
Kimmiş beni söndürecek?
Ateşim dinsin diye okyanusa sığınamam ki” melodisi, olmazsan olmaz “cüzdan çağırışlı” olarak bestelenir.
Akademisyen alır sazı eline, “Olmazsan olmaz büyümez çiçeklerim
Toprağım havalanmaz kurur gider bahçelerim” der; der de duyan olur mu bilinmez…
Oysa isteyen duyar, hem de bilateral ventilasyon perfüzyonla geçişine izin verilmiş olanın gittiği her yerden duyar. Duymalıdır da…
Akademisyen sesini duyurur.
Everest provalı ama dublörsüz materyalin, “hadi yapın da göreyim” tehditvari çıkışına metodun “biz ölmeyi çoktan göze aldık da yanımızda kimleri götüreceğiz onu düşünüyoruz” sımacına karşı akademisyenin ise “çok çektim” seçmeli cevabı hazırdır: “Öyle değil işte canım kardeşim, düşman kör nişancıdır da, dost bilir nerden vuracağını” der.
Akademisyen dosttur, gönül insanıdır. Sadece kabına sığmayan volüm fazlalı seceı’yı vurmaya çalışır.
Materyal ve Metot da tamam.
Lar’lı bulgu gravida bilmem kaç, gebelik okulu 3’den terk halde mastır dereceli istatistikle flört etmeye cüret eder. Paris’in p’si “anca beni burada görürsünüz” ezikliği içinde bıraktırıp, üstüne bir de ki karesini aldıraraktan Rus bilim adamlarına teslim eder.
Akademisyen teslim olmaz. Espiesesi öğle vakti espressosuyla iki yudumda bitiriverir. Akademisyen belirgin anlamlıdır artık; anlayana…
Bulgular tamam.
Kaynak zıplatan tartışma ekranında hangi konuğa/kutucuğa bakacağını kestirmeye çalışırken çarpışmalardan kim sağ çıkacak matematiğinde lafı sözü kesilmeden kelime sayısını kontrol ederek kendinden emin, bazen de şaşırarak aaaa dördü doldurur. Akademisyen iddiasının gerçekliği için, ispat ailesinin fertlerini “ya evde yoksan” korkusuyla doğrudan, karşıt tersini kullanarak veya çelişki yöntemiyle kontrol eder. Sonra da tümevarım durağında iner.
Akademisyen bilgisini parçalardan bütüne doğru götüren aklını kullanmıştır. Akademisyen akıllıdır.
Tartışma tamam.
“Ben bittim de sen bir gram eksilmedin” dövmeli bileğini yere yapıştıran müsabakanın şampiyonu olarak gelecekte yapılacak yarışmalara emsal teşkil edecek sözün bittiği yerdedir artık…
Akademisyen eyvallah son sözü söyleyendir; Seviyelerin ve kısıtlamaların da ötesindedir.
Sonuç tamam.
“O Akademisyen Türkiye” dizisinin kaçıncı olduğu kişiye bağlı sezon finalinde, “akademisyen dünyaya hükümdar olur” oyuncularından birkaçını alıp, bitmeyen baharlarla “bir zamanlar ben” senaryosunu yazmaya başlar.
PERDE!..
1 yorum
Akademisyenlik meslek midir? Tıp profesörünün gerçek mesleği tıp doktorluğu mudur yoksa akademisyenlik midir? Akademisyenlik ünvan olsa olsa ikincil meslek. Türkiye ‘de akademisyenler bilim insanı mı, üniversite öğretmeni mi? Bunda da ikinci seçenek daha doğru gibi. Ben tıp profesörü arkadaşlarımdan mesleği sorulunca öğretim üyesiyim, akademisyenim dediklerini hiç duymadım. Hepsi doktorum der, hangi hastanede görev yapıyorsunuz sorusuna bilmemne tıp fakültesi hastanesi diye cevap verdiği zaman yaşı başı da varsa öğretim üyesi olduğu ortaya çıkar. Benim gözlemim ben akademisyenim diyenler tıp dışı öğretim üyeleri. Toplumda her ne kadar eski saygınlığı azalsa da tıp doktorluğuna duyulan saygı, akademisyenliğin önünde olduğu için tıp akademisyenleri mesleği sorulunca tıp doktoruyum diyor. Akademisyen olunmaz doğulur demişsiniz ona da katılmıyorum. İhtisas yaptığınız dal, kliniğin sizi sevmesi istemesi gibi çok farklı etkenler var. Tıpta temel bilimlere girerseniz atıyorum histoloji embriyoloji akademisyen olma şansınız % 90 dır, ama öğretim üyesi sayısının dolgun olduğu klinik branşlara girerseniz bu oran % 20 lere düşer. Cerrahpaşa tıp fakültesi pediatri de ihtisas yapan çocuklardan ancak 10 yılda biri klinikte kalabilir. Fırtına gibi çocuklar çok istese de klinikte kalamaz çünkü kadro yoktur, illa akademisyen olacağım derse periferi zorlaması gerekmektedir. Akademisyenlik isteniyorsa doğru zamanda doğru yerde olmak gerekmektedir. Günümüzde artan üniversite sayıları, üzerine tıpta SBÜ olayı artık herkesi akademisyen yaptı. Doçent olmayan uzmanı neredeyse dövecekler.