Yaşadığım bir olay ve gelen bir e-postayı sizlerle paylaşmak isterim. Gece saat 03:15, cep telefonum çalıyor. Eski bir arkadaşım babasının aniden fenalaştığını ve nefes alamamaya başladığını söylüyor. Ani kardiyak ölüm… Sağlık ekibine ulaştığında artık yapabileceği bir şey kalmamıştı. Sonradan öğrendim ki, babası 6 saat önce bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinden 2-3 saatlik bir izlem sonrası bir şeyi olmadığı söylenerek taburcu edilmiş.
Bir meslektaşımızdan Medimagazin Gazetesi aracılığı ile gelen mesaj ise şu şekilde: “Hocam, Bir Eğitim Hastanesi Acil Servisinde pratisyen hekim olarak çalışıyorum. Geceleri uyku düzenim bozulmaya başladı. Son nöbetimde ağlayarak hasta muayene ettim. Gelen hasta sayısı günlük 600-800 arasında değişiyor. Son 2 yıl içinde en az 5 defa ayrı acil servis çalışma düzeni uygulaması yaşadım. Hepsi fiyasko ile bitti. Gece saati sayımızın 4-5 kişi ile tutulmasına ne zaman itiraz etsek, bize eleman eksiği var, Şefler asistanlarını acil servise vermek istemiyorlar denildi. Son uygulamada ise Acil\’e servislerden asistan da verildi ama bu sefer de bizim 6-7 olan nöbet sayımız 7-8 e çıkartıldı. Ekipler ise hala 5 kişi! Burn-out sendromunun 3. evresinin eşiğindeyiz! Hata yapmaktan çok korkuyorum. Fakat çaresizlikten 1 saat içinde 50 hastanın acil formuna kaşemi de basıyorum. Ateş ölçümünü \"elimi hastaların alınlarına koyarak\" yapmak zorunda kalıyorum. 1 saniye boş vaktimiz yok. Hafta sonu, 9 günlük bayram tatili, yılbaşı lüksümüz yok. Hangi ekip görevli ise o nöbetini tutuyor. Derdimizi de kimse anlamıyor. Pek çok arkadaşım bir takım hatalar ve eksiklikler nedeni ile davalık oldular. Bütün bunların yanında sayımız az olduğu için performansı da yüklü alıyoruz. Bu da hastanemizdeki şef ve uzmanları rahatsız ediyor ve konsültasyonlara gelmeyerek ve sürekli idareye şikayet ederek çalışma ortamımızı bir de onlar geriyorlar. Hatta nöbet sayımızın artmasının sebebi de idareye baskı kurmaları imiş. Ben performans filan istemiyorum. Akıl ve Ruh sağlığımı geri istiyorum!!!”
Olgu ile hekim arkadaşımızın yaşadıklarını karşılaştırınca şaşırmamak gerekiyor. Türk Ceza Kanunu’nun gündeme gelmesi ve kabulü sonrası artan tartışmaların ve korkuların başında hekimlerin tıbbi hataları yer almaktaydı. Amerika Birleşik Devletleri’ndekine benzer olarak en riskli alanların başında Acil Servisler olduğu dile getiriliyordu. İstatistiksel olarak en çok hata yapılan ve tazminat ödenen durum ise tanı almayan akut miyokard infarktüsleri idi. ABD’de acil servislerdeki tıbbi hataları önlemenin çalışması içinde ilk yapılanlar triajı etkin bir şekilde uygulamak, doğru tanı ve tedavi için gereken zamanı ve alanı ayırmak ve dokümantasyon idi.
Basit kuralı hatırlarsak, bir hekimin hastası için ayırması gereken süre en az 20 dakikadır. Acil servis için ise bu süre 25 dakika olarak önerilir. Birçok acil serviste hekimler akşam saatlerinde kapıda kuyrukta bekleyen hasta kalabalığı ile sorun yaşamamak için bu işi yaklaşık 5 dakikada çözmeye çalışmaktadır. Tetkik istese bile bunları tekrardan değerlendirecek zamanı bulamamakta, yukarıda anlatılan ve daha önceki yazılarımda da anlattığım sorunlar içinde boğulup gitmektedir. Hasta yoğunluğu, yaşanan olumsuz geri bildirimler, davalar ve dava edilme korkusu acil serviste çalışan hekimlerin bırakın tükenme sendromuna girmelerini mesleklerine karşı olan sevgisini de yok etmektedir.
Ülkemizde yaklaşık her beş hastadan birisi acil sağlık sorunları yanında sağlık hizmetini acil servislerde aramaktadır. Bu hasta grubuna sunulan hizmeti ise aynı orandaki hekim ve yardımcı sağlık personeli vermemektedir. Mevcut mimari ve tıbbi alt yapı ile bu hizmetin nasıl sunulduğunu anlamak da mümkün değildir.
Acil servisler sağlık sisteminin ana sigortasıdır. Aşırı yüklenme ile bir kurumda bu ana sigorta yanarsa (ki şu an çoğu hastanede yanmamış olduğunu söylemek iddialı olur) onarılıncaya kadar karanlıkta kalır, hepimiz zarar görürüz. Çözüm ise acilen gereken önlemleri almak, personel desteğini vermek, alt yapıyı yenilemek ve acil servislerde verilmesi gereken hizmetin sıradan bir hizmet olmadığını görmektir. Unutmayalım ki, acil olmayan bir yakınmamızda hekimi veya kurumu seçme şansımız olabilir ama acil bir durumda bu şansı elde edemeyeceğiz. Bu nedenle acil servis hizmetinin sunulduğu her yerin gerçek birer acil servis olması gerekmektedir. İşin kolayı, atlanan bir olguda suçlanan hekimi bulmaktır. Hastasına kasten zarar vermek istemeyen bir hekimi sistemin getirdiği hatalar zinciri içinde yargılamanın ne kadar adil olacağı tartışılmalıdır. Aynı sorunları yeniden ve yeniden yaşamamak için asıl sorumlular asli görevleri içinde konunun önemini kavrayıp suçu piyonlara yüklemek yerine çözümü bulmak zorundadır.