“İstişare” kelimesi sözlük anlamı itibariyle danışma, görüşme” anlamlarına gelir. Geniş anlamıyla ise bir işe başlarken ilgili kişilerle konunun gereğini, gelişimini ve sonucunu ortaya koyan bir gayreti ve fikir alışverişini ifade eder. İstişare bilhassa yetki kullananlar için olmazsa olmazdır. Samimî bir istişarenin olmadığı yerde despotluk olur.
İslam dini de istişareyi tavsiye etmiş, hatta emretmiştir. “Onlar işlerini şûra ile yaparlar” (Şûra, 42/38) âyeti ve başka emir ve tavsiyeleriyle danışmanın, görüş teatisinin önemine vurgu yapmıştır. Her akıl ve vicdan sahibinin insanların görüşlerini dinlemeye ihtiyacı vardır. Herkesten akıllı olduğunu iddia etmek doğru olmadığı gibi makul de değildir. Vebal ve sorumluluğu da ağırdır.
Hz. Peygamber her önemli olay öncesinde sahabesi ile istişare yapmayı ihmal etmemiştir. O’nun Siyer-i Nebi’sinde en çok duyulan, âdetâ kulakları çınlatan söz şudur: “Ya Resullallah! Bu konuda âyet mi geldi? Yoksa senin görüşün mü?” Hz. Peygamber “Benim görüşüm” demişse bilinmelidir ki sahabe O’na itiraz edecektir ve etmiştir de.. İşte bunun insanlık âlemine örnek bir davranış olması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak O’nun vefatının üzerinden 30 yıl geçmeden bu Müslümanca ve insanca davranışın terk edilmeye başlandığına şahit olmaktayız.
Oysa günümüzde dindar olarak kendini nitelendiren ya da öyle nitelendirilen pek çok Müslümanda dindar ahlâkının bir gereği olan danışmak, istişare ile yol almak yeterli düzeyde değildir. Bunun mahzurlarını toplum olarak görmekte ve yaşamaktayız.
Danışma, görüş alma alışkanlığı esasen ailede başlar. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren görüşlerinin sorulması onların şahsiyetlerinin şekillenmesine olumlu katkılar sağlar. Önem verilmek, dikkate alınmak insanları özgüvenli ve üretken yapar. Ancak Anadolu’muzun geleneksel yapısında ne yazık ki böylesi bir uygulamanın yer almadığı, hatta çocuğa “Sus! Senin aklın ermez” denilmek suretiyle onun dışlandığı ve itildiği yakın geçmişimizde gözlemlenen bir gerçektir. Fakat son zamanlarda şehirleşmenin artması ve sosyal medya aygıtlarının tesiriyle yeni neslin bu konuda daha şanslı olduğu söylenebilir. Özetle feodal toplumların ve zihinlerin kavrayamadığı “istişare” geleneği, medenî toplumlarda üstün bir erdem olarak kabul görür. İstişarenin olduğu bir yönetimde, toplumda ya da ailede insana değer verme, sevgi ve saygı âdetâ ete kemiğe bürünür. Aidiyet hissi artar.
İstişare günümüzde zaman zaman tartışma ve kırıcı söz ve davranışlara da yol açabilmektedir. Bunun nedeni karşı tarafı dinleyip anlamayı bırakıp haklı çıkma isteğidir. Bu cendereden kurtulmak için konuşulan konudan sapmamak, konuşmaları şahsîleştirmemek icap eder. İstişare edilince konu olgunlaşmışsa ilgili lider, yönetici ya da yönetmen görüşmelerdeki istek yoğunluğunu tespit eder, şartlara en uygun kararı verir ve ilan eder. Artık bundan sonra dönüş olmaz. Kur’an’da bu nihaî durum şu âyette ifadesini bulmaktadır: “Bir işe azmettiğinde (karar verdiğinde) Allah’a tevekkül et.” (Âl-i İmrân, 3/159) İşte beraberinde tevekkül kavramını da gündeme getiren bu kavram bizi hayatımızın odağına taşımaktadır.
Görüş almak, danışmak insanın kendisinden daha tecrübeli, daha bilge insanları bulup yardım alması anlamında da düşünülmelidir. Günümüz dünyasının karmaşık meseleleri içinde önünü görmekte ve geleceği tasavvur etmekte zorlanan insanların mutlaka “profesyonel yardım” alması gerekir. Aksi halde bilgisi dışında ve dikkatinden kaçan gelişmelere maruz kalabilir. Bu sebeple maddî ve manevî kayıplar yaşayabilir. Bu durum okullarda rehberlik servislerinin bulunması, şirketlerin ve kurumların danışman istihdam etmelerini zarurî hale getirmiştir.
İstişareyi terk etmek akıl gözünü kapatıp çalımla yürümeye benzer ki sonunda bir duvara ya da bir direğe veya başka bir şeye toslayınca gözleri açılır. İşte bu kazayı engelleyecek olan göze “basiret” gözü denilir. “Basîret” ve “Firâset” sahibi olanlar kazanma mevsiminde yaşarlar.
“Her âdem ve bir âlem gibidir” düsturundan yola çıkarak tanışma, görüşme ve düzenli programlar insanların birbirlerinin sadece bilgilerinden değil, ruh hallerinden de etkilenmelerine neden olur. Her görüşme belki müspet sonuçlar doğurmayabilir. Ama yaşam enerjimizi sömüren insanlarla görüşmeyi azaltarak ya da terk ederek, bilgelik, huzur ve ufuk veren insanlarla iletişimde olmak icap eder.
Vahiy, akıl, bilim ve istişare bir binanın dört köşesindeki kolonlar gibidir. Herhangi biri hasar gördüğünde ya da yıkıldığında bina yıkılır. Diğer bir ifade ile insanın kılavuzu vahiy ve akıl, aklın kılavuzu ise bilim ve istişaredir. Bu çerçevede hepimiz hayatımızdaki eksikliklere, başarısızlıklara yönelmeli, nerede, ne zaman ve nasıl hata yaptığımızı anlamaya çalışmalıyız. Vahyi bilgi kaynağı olarak görmeyenler ise akıl ve bilim yolunda giderlerken mutlaka farklı düşünceleri dinlemeyi, anlamayı ve onlarla usulünce tartışmayı bilmelidirler. Aksi durumda huzur, başarı ve mutluluk bizden uzak duracaktır.
İstişare insanların farklılıklarını da ortaya koyar. Farklılıklar, sorunları çözmede yardımcı da olabilirler. Elbette ehli ile yapılmalıdır. Ehli ile yapılmayan danışma ve görüşme fayda yerine zarar getirir. İstişareyi kanaatimce “Bilmiyorum” diyebilmenin özgüvenini yaşayan insanlar yapabilir.
1 yorum
Bilmiyorum diyebilme gerçekten büyük bir sanat.