Gençler…! Konvansiyonel Bankalar ile Katılım Bankalarının fon toplama ve fon dağıtma konusunda bir analiz yapmak istiyorum.
Bu yazımda konvansiyonel bankalar ile katılım bankalarının sistemsel işleyişi, fon toplama ve yatırım yapma araçlarının objektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Her iki sistemi birbirinden ayıran veya farklı göstermenin odak noktası nedir? Aklı bloke etmeden doğruyu objektif olarak yakalama gayretindeyiz.
Finansal sistemlerimizdeki iktisadi yolculukta hangi sistem zannîlik veya aklîlik içermektedir. Asıl kırılma noktası burada yatmaktadır. Paradan para kazanmak mı yoksa üretimden para kazanmak mı doğrudur. Para nedir? Para mal mıdır? Mal nedir? Para ile mal tanımlarını kimler yapmıştır? Bu tanımlar doğru mudur? Hangi iktisadi araçla yolculuk yapmak istersiniz. İktisadi yolculuğunuzda sigortalı mı yoksa sigortasız mı aracı tercih edersiniz bilemiyorum.
Ülkemizin kültürel yapısı dikkate alındığında, faiz kavramına duyarlı bir yapısının olduğu ortaya çıkmaktadır. Bugün katılım finans sistemi, faize duyarlı fon sahipleri için ekonomik olarak önemli bir fon kaynağı olduğu ileri sürülür. Katılım finans sisteminin ekonomik yapısının para ve faiz eksenli olmadığı iddia edilir. Bu katılım finans sisteminin enstrümanları mal ve hizmet ekseninde faaliyet yürüttüklerinden diğer konvansiyonel bankalardan ayrı bir sistem olduğu iddia edilir.
Katılım faizsiz finans sisteminde, bu sistemin kendine has bir yöntemi ve kendisine özel araçlarla mevcut finansal sistemin sorunlu alanlarını bertaraf edeceği dile getirilir. Bu faizsiz finans sistemi, kendine özgü bir takım araçlarla konvansiyonel bankaların araçlarından daha farklı enstrümana sahip olduğu gerekçesiyle alternatif bir ekonomik araç oldukları savunulur. Bu bağlamda konvansiyonel finans sistemlerinin daha çok kriz üretebileceği iddiasından hareketle, kendilerinin sunmuş oldukları alternatif araçlarla daha konforlu bir iktisadi yolculuğun yapılabileceğini ileri sürerler.
Katılım finansman sisteminin varlık finansmanı, etik değerleri, profesyonel ve kurumsal yönetim biçimi ve sosyal sorumluluk alanlarının farklı olduğu iddiasıyla da küresel ekonominin problemlerin çözümünün bile bu enstrümanlardan istifade edilebileceği, bu bağlamda günümüz ekonomisine bile bir alternatif olacağı inancındadırlar.
Öyle ki bu katılım finans sistemi, kâr ve zararın paylaşıldığı bir ortaklık anlayışının temel alındığı bir sistemdir. Bu bağlamda ancak ekonomide, tasarruf sahiplerinin bireysel fon birikimlerinin korunması, fonların daha etken bir şekilde pratiğe aktarılması ve sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması ancak bu sistemle mümkün olabileceğini iddia da ederler.
Katılım finans sistemi, sabit getiri sağlayan finansman odaklı anlayıştan, üretim odaklı bir anlayışa geçilmesini gerekçe olarak ileri sürerler. Yani paranın parayı doğurduğu bir anlayıştan; üretimin parayı doğurduğu bir anlayışa geçmek maksadına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Tek taraflı risk anlayışından çift taraflı kardeşlik anlayışına geçilmesi hedeflenmiştir. Günümüz ekonomisinde olduğu gibi sanal bir finansal döngüden; reel bir üretim döngüsünü vâd etmektedirler. Katılım finans sistemi, topladıkları fonları başarıları yatırımlar yaparak üretimde veya ticaretten elde edecekleri kârlardan portföy paylarını artıracakları da malumunuzdur.
Faizsiz finans kurumları hakkında eğitim verenlerin sayısı günümüzde daha da artmıştır. Katılım bankacılığı veya katılım sigortacılığının finansman potansiyelinin artırılması, alt yapısının geliştirilmesi, devlet tarafından desteklenmesi ve denetleyici kurumların varlığı katılım finans sistemini olgunluğa taşıyacağını da ileri sürerler.
Bilindiği üzere katılım finans sistemi, câri ve katılım hesapları yöntemiyle fon toplamakta, bu fonları belirli ekonomik faaliyetlerin finansmanında kullanmaktadırlar. Konvansiyonel bankaların tecrübeleri ebetteki daha fazladır. Konvansiyonel bankaların riskli enstrümanlarda ciddi likidite sorunuyla karşı karşıya oldukları iddia edilirken; katılım bankaları bu gibi riskli alanlardan uzak durduklarından konvansiyonel bankalara nazaran daha az risk içermekte olduklarını ileri sürerler. Ancak bu iddiaların sosyal gerçeklikten uzak olduğunu ileri sürenler de bulunmaktadır.
Bu gerekçelerden hareketle kendilerinin konvansiyonel bankalara karşı bir alternatif olduğu iddiaları bulunmaktadır. Bilindiği gibi katılım finans araçları, ihtiyaçlara göre değişmektedir. Bu enstrümanlar klasik ifade ile “murabaha, müşâreke, mudârebe, ve leasing” olarak en çok görülen enstrümanlardır. Murabaha, “malı kârlı satma” manasına gelmektedir. Katılım bankasının, müşterisinin talebi üzerine bir ürünü satıcıdan satın alıp üzerine kâr ekleyerek bu ürünü müşterisine vadeli satması işlemine verilen addır. Altın, gümüş veya paranın vadeli murâbaha sözleşmesine konu edilmesi caiz görülmemiştir.
Müşâreke ise iki veya daha fazla kişinin belirli bir miktar sermaye koyarak, birlikte iş yapmak ve oluşabilecek kâr veya zararı paylaşmak üzere kurdukları ortaklıktır. Kısaca kâr-zarar ya da sermaye ortaklığıdır. Taraflar; zarara kendi hisseleri kadar, kâra ise aralarındaki anlaşmaya göre dâhil olurlar. Mudarebe ise; taraflardan birinin koyduğu sermayeyi diğer tarafın emeği ile işletmesi sonucunda elde edilen kârı baştan belirlenen oranla paylaşma esasına dayanan ortaklık türüdür. Kısaca emek-sermaye ortaklığıdır. Taraflar, mudarebe akdini diledikleri zaman tek taraflı olarak sona erdirebilir.
Finansal Kiralama (Leasing), müşteri (kiracı) tarafından seçilen makine, ekipman veya sabit kıymet yatırımların, leasing şirketi tarafından, müşterinin anlaştığı satıcılardan, müşterinin anlaştığı şartlarda satın alınarak, ekipmanın müşteriye finansal kiralama yapılarak teslim edilmesini öngören orta ve uzun vadeli bir satın alım finansman yönetimidir. Kiralama süresi sonunda, söz konusu ekipmanın mülkiyeti müşteriye devredilebilir.
Katılım finans sisteminde,sukuk ve tekâfül de tercih edilen enstrümanlar arasında sayılabilir. Sukuk, yatırımcılara faizsiz sabit veya değişken getiri sağlayan bir yatırım enstrümanıdır. Tekâkül ise sigorta sistemi olarak da bilinen bu sigortacılık türü muasır İslam bilginlerince, yardımlaşma veya karşılıklı dayanışma (sigorta) şeklinde ifade edilmektedir. Yardımlaşma sigortası; değişik fertlerin birleşerek, içlerinden birinin maruz kalacağı felaketin hasarını tazmin etmek üzere yaptıkları bir yardımlaşma ve dayanışma olarak kabul edilir.
Bu genel bilgilerden sonra şimdi de iki farklı ekonomik anlayışın ayrıldıkları temel gerekçesinin odak noktasını ele alabiliriz: Hayatımızda doğru tanım yapmanın doğru bilincin oluşmasında çok önemli bir yeri vardır. Bir hastalık için doğru tanı konulmazsa; tedavi edilmesi o derece zorlaşacaktır. Örneğin; bir balık oltasına takılan yem bizim için bir yem olarak tanımlansa da balık için aynı materyal yiyecek olarak tanımlanmıştır. Aynı materyalı balıkçı farklı, balık, farklı tanımlamaktadır. Bu yanlış tanımlama bedelini balık canıyla ödeyecektir. Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesi, iman edenler bunu mucize olarak tanımlarken; inanmayanlar büyü ve sihir olarak tanımlamışlardır. Desene en büyük sorun bu tanımlarda yatmaktadır. Bugün en büyük sorunumuz tanımların kimler tarafından ve nasıl yapıldığıdır.
İktisadi hayatımızda da mal tanımını kim ve ne şekilde yapmıştır. Bu mal tanımında birleşmediğimiz sürece bu ihtilafların devam edeceği açıktır. Çünkü bazı bilginler parayı mal görürken; bazı bilginler parayı tedâvül aracı ve sembol görmektedirler. Mal ve para konusunda yapılan tanımlar farklı oldukları sürece, biri faiz yemiş diğeri Müslüman olmuş gibi hareket edilecektir. İşin odak noktası, para ve mal tanımında yatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Efradını cami, ağyarını mani bir mal ve para tanımı yapamadığımız sürece her iki sistem arasındaki bu ihtilafların süreceğe benziyor. Saygılarımla.
3 yorum
Kaleminize sağlık, ben de şu notu kullanarak paylaşım Hocam: Finansal sermayenin fiyatı olarak kullanılan faiz oranı, enflasyonun nedeni olabileceği gibi gerçekleşen enflasyonun sonucudur. Bu yüzden enflasyonun neden mi sonuç mu polemiğine girmeden şunu görmek gerekir: Ülke içindeki fiyat istikrarsızlığı gerçekleşmelerinin yol açtığı “enflasyon, faiz, devalüasyon” sarmalı; istikrarsız bir ekonomik yapının temel nedenlerindendir. Bu sarmalın kırılmasında ülkenin para otoritesi olan merkez bankaları kadar maliye politikasını yürüten hükümetlerin de desteği olmadan enflasyon belasından kurtulmak mümkün değildir. Kısacası “mal canın yongasıdır” atasözü, insanların bugün ve yarınlar için umutları olan tasarruflarının, servetlerinin onlar için ne kadar önemli olduğunu, arayışlarını, piyasalarda sürü davranışlarını ifade etmektedir. Çözüm istikrarlı bir ekonomik yapıyı inşa etmekten geçmektedir.
Çok teşekkür ederim medeni ve güzel insan. İktisadi yolculuğumuzun daha konforlu geçmesi için paranın geçirdiği evreleri iyi fark edemediğimizden maalesef ciddi sıkıntılar yaşamaktayız. Bugün enflasyon hırsızlığı ciddi problemimiz olmuş gibi görünüyor. Bu hırsızı yakalayıp gerekli cezayı vermek gerekmektedir. Saygılarımla.
Güzel iltifatınıza teşekkür ederim Hocam. Son olarak şu katkıyı da yapayım dedim izninizle.
Benim sürekli dikkat çektiğim ama imkansız denilen; bağımsız düzenleyici ve denetleyici üst kurulların oluşturulması ve kapsayıcı bir şekilde çalıştırılması gerektiği konularının odak noktasında, bireylere verilen insaf artıkça el insaf noktasına gelinmesi yatıyor.
Zordur, Vicdan ile Cüzdan; Onur ile Onursuzluk; Edep ile Edepsizlik; Doğruluk ile Makam; Tevazu ile Kibir; Kural ile Kuralsızlık arasında tercih yapmak. Ne mutlu birincileri tercih edenlere, kalıcı güzelliklere imza atanlara…