Kırk yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığım şu akraba evliliği sorununu Medimagazin’e de taşımam için iki neden karşıma çıktı. Bunlardan birincisi, TÜKD Kadıköy Şubesi tarafından 23 Aralık 2011 günü “Akraba evlilikleri ve hamilelikte yaşanan sorunlar” konulu bir konferans vermemin istenmesi ve ikincisi de, “Newscientist” dergisindeki (26 Ekim 2011, sayı: 2836, s 6) “İsrail’de engelli doğan çocuklar için açılan davalar” konulu yazıdır.
Akraba evlilikleri ya da diğer tanımlaması ile kan yakını evlilikler, Adem ile Havva’dan beri hemen hemen her toplumda yapıla gelen bir mediko-sosyal olgudur. Fakat akraba evlilikleri Türkiye ve İsrail’in de dâhil olduğu Orta Doğu ülkelerinde, Kuzey Afrika ülkelerinde, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde yaşayan topluluklarda diğer ülkelere göre daha yüksek oranda yapılmaktadır. Örneğin; Türkiye ortalaması yüzde 22 dolaylarındadır, yani her beş evlilikten biri akraba evliliğidir. Yalnız, akraba evliliği dendiği zaman kardeş çocukları (amca-dayı-hala-teyze çocukları) arasındaki ve daha uzak akrabalar arasındaki evlilikler anlaşılmalıdır, zira bundan daha yakın akraba evlilikleri hem dinler açısından (Yahudi, Hıristiyan, Müslüman) hem de yasalar açısından yasaklanmıştır. Çok eski çağlarda, örneğin; Mısır’da kardeş-kardeş evlilikleri de yapılmıştır, fakat günümüzdeki toplumlarda bu tür ilişkilerin adı “sapıklıktır”. Şunu da özellikle belirtmek istiyorum ki; akraba evliliği, dini ya da etnik özelliği olan bir olgu değildir ve bir kültürel birikim olayıdır.
Akraba evliliğinin ayrıntılarına girerek konuyu dağıtmak istemiyorum ve söylemek istediğim şu üç noktanın altını çizerek vurgulamak istiyorum.
Bunlardan birincisi; hem ülkemizde hem de dünyadaki diğer topluluklarda akraba evliliği sosyal bir gerçektir ve “Evlenmeyin” demekle de önüne geçilebilecek bir olgu değildir. Yapılması gereken, topluma akraba evliliklerinin sakıncalarını anlatmak ve evlenen kişilerin çocuklarının hangi risk altında olduğunu bilmelerini sağlamaktır. Özellikle resesif kalıtımlı hastalıkların böyle evliliklerde sorun olabileceğinin unutulmaması gerektiği hususunun evlenecek kişilere anlatılmasını sağlamak gerekmektedir.
İkinci nokta; her şeye rağmen akraba evliliği yapmış olan çiftlerin mutlaka “genetik danışma” almaları sağlanmalıdır. Böylece çiftler doğacak çocuklarını, en azından bilinen hastalıklardan nasıl sakınabileceklerini öğrenmiş olacaklardır. Fakat burada kararın yine aile tarafından verilmesi çok önemlidir. Sakat doğan çocuğuna anne-babanın “Senin böyle doğmuş olman hiç doğmamandan daha iyidir” deyip diyememe hususu ailenin tercihinde olmalıdır.
Üçüncü nokta ise; hem akraba evliliği hem de akraba evliliği yapmamış çiftlerin doğacak çocuklarının doğmadan önceki tanısında, yani prenatal tanısında hem anne-babanın hem ilgili medikal profesyonellerin hem de genetik analizi yapanların sorumlu olacağı bir düzenlemeyi devletin mutlaka hayata geçirmesi gerekmektedir. Böylelikle sakat çocuk doğma olasılığı azaltılırken, her şeye rağmen sakat doğmuş olan çocukların da varsa sorumlusu bulunmuş olacaktır.
Akraba evliliğine medikal açıdan bakıldığı zaman pek çok sakıncasını sıralamak mümkündür. Fakat madalyonun öteki yüzüne bakılacak olursa, Türkiye’de de gençleri akraba evliliğine iten yığınla neden bulunmaktadır. Bununla beraber, bu tür evliliklerin yararlarını da sıralayan çok sayıda yayın bulunmaktadır. Bunlardan sadece İsrail Sağlık Bakanı Joel Zlotogora’nın şu görüşüne yer vererek konuyu kapatmak istiyorum: Akraba evlilikleri sosyal ilişkileri güçlendirir, aile içi sürtüşmeler ve boşanmalar azalır.
Öyle ya da böyle, akraba evliliği bıçak sırtı benzeri bir durum, ama daha çok sakıncalı yönü aileyi ve toplumu sıkıntıya sokmaktadır. Gençler istedikleri evlilik tercihini rahatça yapmalıdır, fakat varsa sakıncaları konusunda da bilgilendirilmiş olmalıdırlar. Şimdilik bu kadar, fakat ayrıntıları öğrenmek isteyenler yukarıda sözünü ettiğim konferansa katılabilirler.
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.