Atalarımız boşuna söylememişler “İmanın ve paranın kimde olduğu belli olmaz” diye.
Gerçi bu iki konuya doğrudan değil de dolaylı olarak değinen diğer bir söz de merhum Ziya Paşa’ya aittir “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, görünür aklı eserinde”.
Paranın kimde olduğuna ilişkin konuya baktığımızda, bazı insanların parasına uygun bir yaşantıda olmayabileceklerini söyleyebiliriz. Bunlardan bir kısmı, kendisinde olan parasından daha az, hatta fakir bir konumdaymış gibi bir yaşam sürerek, bazısı da olan miktardan çok daha fazla parası varmış gibi bir davranış sergileyerek insanları aldatır.
İkinci konu olan iman etme daha ön planda olmak üzere, Allah’ın kulu olduğunu ifade etmek dediğimiz ibad ve ibadet etmeye yönelik şekilsel davranışlardan özellikle görüntü, kıyafet, En’am-162. ayette “Nüsuklar” diye tanımlanan şekilsel ibad ve ibadet /kulluk etmeler olan Namaz, Hac, Zekât ve Oruç uygulamaları başka insanları aldatmaya, ön yargıya sokmaya, diğer bir ifade ile bazen riyakârlığa aracı kılınacak uygulamalar olmaktadırlar. En’am-163. ayet ile de böylesi bir aldatmanın aynı zamanda büyük günahlardan olan Allah’a şirk koşma olacağı belirtilmiştir.
En’am-162. “Salâtım ve nüsukum, yaşamım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”.163. “Allah’ın ortağı yoktur. Ben O’na şirk koşmamakla emredildim ve herkesten önce sadece O’na teslim /Müslüman oldum “.
Görüldüğü gibi ayette Salât demek olan sosyal yardımlaşma toplantısına katılma ve şekilsel ibad etmeler ayrı ayrı yer almıştır ve Allah’a kulluk demek olan bu girişimlerin sadece Allah rızası gözetilerek gerçekleştirilmeleri, şirk demek olan başkalarını aldatma aracı olarak kullanılmamaları da vurgulanmaktadır.
Özellikle Maun suresi bütün ayetleri ile ve önemi nedeniyle “Salât” kelimesi ile belirtilen “Sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantıları ile dernek, vakıf gibi kurumsal faaliyetlere” katılma konusunun da riyakârlığa kolayca alet edilebileceğine dikkat çekilmektedir. Hatta böylesi uygulamaları, başkalarını aldatma amaçlı kullananlar takdir edilmediği gibi, “Yazıklar olsun” denerek kınanmakta ve olumsuz karşılandıkları belirtilmektedir.
Maun-1. Ya Muhammed! Dini /vahyi ve gerçek olan muhkem buyrukları yalanlayanı /ret edeni /dine sözde uyuyormuş gibi yapıp aldatanı /riyakârı gördün mü? 2. O kişiye ki, dine inanmış göründüğü halde sahipsiz kalmışa /yetime kötü davranmakta olanı, 3. Ve ihtiyacı olanın ihtiyacını gidermek üzere gayret etmeyeni. 4. Yazıklar olsun böyle musallilere /salâtı /sosyal dayanışma çalışmalarını (bazen Namaz kılmayı) riyakârca uygulayanlara. 5. Çünkü onlar salâtlarından /sosyal çalışmaların (bazen Namaz kılmanın) öneminden habersizdirler /tam bilincinde değildirler. 6. Zaten onlar salâtı gösteriş için /başkaları görsünler diye riyakârca ve menfaat sağlamak amacıyla yapmaktadırlar.
Aynı vurgu ayrıca Nisa-142. ayette de yapılmıştır.
Nisa-142. Münafıklar /ikiyüzlüler, böyle davranmakla Allah’ı aldattıklarını sanıyorlar. Hâlbuki onlar ancak kendi kendilerini aldatıp dururlar. Böyleleri, salâta isteksizce katılırlar ve katılsalar bile başkaları görsünler diye katılırlar /riyakâr davranırlar ve Allah’ı da pek az ve istemeyerek anarlar /zikrederler /telaffuz ederler.
Allah’ı, dini ve ibad etme yöntemlerini başkalarından bir menfaat sağlamak amacıyla aldatma aracı olarak kullananlar için riyakâr yanında Kur’an’da ayrıca Münafık deyimi de kullanılmakta ve dikkat çekilsin diye de özellikleri Kur’an’da “Münafikun Suresi” şeklinde ayrıca belirtilip dikkat çekilmektedir. Bu surenin 2. ayetinde ve A’raf-55. ayette bu kişilerin konuşmalarının çok abartılı ve övücü olduğuna da dikkat çekilmiştir
Münafikun-2. Ve dikkat et ki, böyleleri yeminler ederek /aşırı överek insanları aldatır ve Allah’ın bildirdiği gerçekleri öğrenmelerine de engel olurlar. Yaptıklarının ne kadar kötü bir davranış olduğunu bir bilseler!
A’raf-55. İşte böylesine güçlü olan Rabbinize içtenlikle /samimi bir inançla /tedarruan /gittikçe eğilerek /ritüelli olan namaz şeklinde ve gösterişsiz dua edin. Çünkü Allah, gösteriş içinde abartılı söz söyleyenleri /dua ederken bu riyakâr davranışları nedeniyle sevmez.
Yine aynı Münafikun suresinin 4 ve 5. ayetlerinde bu kişilerin yürüyüş ve kıyafetlerinin degöz boyayıcı ve kasıla kasıla özellikte olduğuna dikkat çekilmiştir.
Münafikun-4. Ya Muhammed! İkiyüzlüleri /riyakârları gördüğün zaman, fiziki görünüşlerini, kıyafetlerini beğenir ve etkilenirsin. Konuşunca da dinletecek şekilde etkileyici konuşurlar. Ve onlar yere sağlam bir şekilde dikilmiş kütükler gibi heybetli ve dimdiktirler. Kendilerini o kadar beğenmişlerdir ki, en ufak bir sözü bile hemen aleyhlerinde bir söz olarak değerlendirirler. Esasında onlar gerçek düşmandır ve onlardan uzak dur. Nasıl da rol yapıyorlar! Allah mutlaka onların haklarından gelecektir. 5. Ve eğer onlara “Gelin de bu yanlışınızdan dönün ve Allah‘ın elçisi sizin için bağışlanma dilesin” desen, hemen başlarını çevirirler, Sana karşı çıkar ve kibirlenirler.
Atalarımızın “Boş başak dik durur” ve “İçi boş tenekenin sesi çok çıkar” sözleri bu gerçeğe uygun sözlerdir.
Dolayısıyla, Allah’ın sevgisini /rızasını öncelemeyen ve sadece kendi menfaatlerini gözeten bu kimselerin, salâtları /birlik bilincini oluşturmak ve sosyal uğraşları ve şekilsel ibad ve ibadet etmeleri boşu boşuna bir uğraş olmaktadır. Çünkü bu ibad ve ibadet edişlerinin ciddiyetinde değildirler ve gerçek anlamlarını da bilmemektedirler. İlâhî sistemde ibad ve ibadet etmelerin niyetlere, çabaların, amellerin ise sonuçlara göre değerlendirilmekte olduğu üzerinde durulmaktadır.
Gerek Allah’ı ve gerekse dini kullanarak insanları aldatmanın yanlışlığına yönelik olan ayetlerin bir nevi pratik tekrarı özelliğinde olmak üzere Hz. Muhammed’e atfedilen şu sözler bulunmaktadır:
“Ahir zamanda, dini kullanıp dünyayı talep eden insanlar zuhur edecek. Bunlar, insanlara iyi görünüp, onları aldatmak için öyle bir yumuşaklığa bürünürler ki koyun postu yanlarında kaba kalır. Dilleri de baldan daha tatlıdır. Ancak kalpleri kurtlarınkinden vahşidir. Cenab-ı Hakk (bunlar için) şöyle diyecektir: “Beni aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa Bana karşı cürete mi yelteniyorsunuz? Zat-ı Akdesime yemin olsun, bunlar üzerine, kendilerinden çıkacak öyle bir fitne göndereceğim ki, içlerinde halim olanlar bile şaşkına dönecekler-Ebu Hüreyre ve İbnu Ömer–Kütubu Sitte-2002“.
“Kim, insanların kalbini çelmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah kıyamet günü, ondan ne farz, ne nafile hiçbir ibad edişini kabul etmez!-Kütubu sitte-5918“.
Üç kişi vardır, kıyamet gününde Allah onlarla ne konuşur ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azap vardır!” buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: “Ey Allah`ın Resulü! Öyleyse onlar büyük zarar ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?” dedim. Şöyle saydılar: “(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler-Kütubu-sitte-5873
Hz. Muhammed şu sözü ile de ibad ve ibadet etmenin çokluğuna değil, öncelikle aklı kullanmaya vurgu yapmıştır;
“Bir adamın çok namaz kıldığını, çok oruç tuttuğunu gördüğünüzde hemen onun bu haline hayran kalmayın. Önce aklının nasıl olduğuna bakın-Kuleyni-Usul-il Kafi, Cilt-1/28“.
Yukarıdaki A’raf-55 nci ayette görüldüğü gibi Allah, bu gibi münafık kişileri sevmemektedir. Bu açıklamalara paralel olmak üzere ben de diyorum ki, “Kur’an, bir meslek kitabı olsun diye indirilmediği gibi, İslâm dinine özgü ve dini çağrıştıracak bir kıyafet giymek veya dinî bir ibad ve ibadet etme yönteminin isme eklenmesi /lakap olarak kullanılması da bildirilmemiştir (Hacı bilmem kim gibi) ve insanları yanıltmaya, onları istismar etmeye uygun bu girişimler yanlıştır”.
Muhammed-30. ayet ile görünümleri veya kıyafetleri dışında iman durumlarını değerlendirmeyi ve münafıkları seçme yeteneği ile yetkinliğini Peygambere verilmediğine değinilmiştir.
Muhammed-30. Ya Muhammed! Eğer Biz isteseydik, bu münafıkları /ikiyüzlüleri yüzlerine bakarak tanıma özelliğini verir ve Senin onları kolayca fark etmeni sağlardık. Yine onları konuşma tarzları ve sözlerinden de tanırdın. Ey insanlar! Siz tanıyamazsınız ama, şunu iyice bilin ki, Allah tüm yaptıklarınızı /amellerinizi bilir.
Yine hiç kimsenin imanı değerlendirmek üzere görevlendirilmemekte olduğuna da vurgu yapılmıştır.
Mutaffifin-33. Halbuki hiç kimse iman edenlerin imanlarını değerlendirmek üzere görevli kılınmamıştır.
Bu ayetteki uyarıyı, başkalarını yanıltmaya yol açılmaması bakımından imanı değerlendirmede, kişi hem kendisinin hem de başkasının imanını değerlendirmeye kalkışmayacak şeklinde yorumlamamız gerekmektedir.