Bundan bir kaç sene önceydi. Normal bir iş günü odamdan içeriye genç bir hanım kızımız girdi.
-Hocam ben “Sevgi dış ticaret’in tanıtım elemanıyım, çalıştığımız endoskopi firmasının İngiltere’deki tesislerini göstermek için sosyo-bilimsel iki günlük bir gezi tertipliyoruz, vaktiniz olursa sizi de aramızda görmek istiyoruz diyerek, gidiş dönüş tarihlerini bildirdi. Tarihlere baktım benim için bir engeli yok. Bizim klinikten özellikle endoskopiyle uğraşan genç bir arkadaşı daha önerdim. Kabul ettiler.
Bildirilen tarihte kiralanmış özel bir uçakla yola çıktık. Aramızda kadın-doğumculardan başka, endoskopiyle yoğun ilgilenen dallar olan gastroenterologlar, genel cerrahlar ve ürologlar var. Çoğumuz birbirimizi önceden de tanıyoruz. Olimpus tesislerinin bulunduğu Londra’nın kırk mil yakınındaki Southend kentine akşam üzeri vardık. Yerleştiğimiz otel restore edilmiş eski ahşap bir yapı. Merdivenler ve döşemeye basıldığında gacır gucur ahşap sesleri geliyor. Odalardaki lavabolarda biri soğuk diğeri sıcak olmak üzere iki ayrı eski musluk var!
Ertesi gün sabahı “Olimpus-Keymed’ tesislerindeyiz. Kreşi ve diğer yerleri geziyoruz. Özel gözlüklerle girdiğimiz otomatik kaynak yapılan bölümün dışında büyük bir özellik daha doğrusu hiç bir şey yok. Ya da bize göstermiyorlar orası pek belli değil. Brifing salonunda endoskopideki gelişmeleri anlatıyorlar. Bina girişinde topluca hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Daha sonra tesislerin bahçesine kurulan, içi klimalı çadırda üzeri çiçeklerle bezeli masalarda öğle yemeği ikramı var. Akşam otobüslerle yemek yenilecek bahçe restorana ulaşıyoruz. Her şey dakik ve planlı. Yemek, bir Türk-bir yabancı, bir hanım-bir bey yan yana oturacak şekilde planlanmış. Daha sonra orkestra güzel bir konser verdi. Elemanlar, sabah kapıda gördüğümüz bekçi, sekreter, muhasebeci gibi şirket elemanlarından oluşuyor. Genel müdür yemekli toplantıları sıkça tertiplediklerini ve özel orkestralardan verim alamadıkları için kendi orkestralarını kurduklarını anlatıyor. Yabancı dışında, Türkçe parçalarda okudular. Özellikle Mustafa Sandal’ın “onun arabası var’ını hatırlıyorum. Gerçektende çok profesyonelce yorumladılar.
Ertesi gün diğer tesisleri görmek için Hamburg’a uçuyoruz. Otobüsle Winter-İbe fabrikasındayız. Burada gerçekten endoskop imal edildiğini bizzat görüyoruz. Teknik olarak detayları ve kuruluştan bugüne yaşananları bizzat fabrikanın sahibi olan Bay İbe anlatıyor. Mercek ve fiber optik malzemenin yapıldığı bölümleri göremedik. Sorduğumuzda o türden malzemenin “uzak doğu’dan geldiğini anlatıyorlar. Filmlerdeki gibi esas oğlanın adı net verilmese de anlaşılıyor. Adı “Japonya’.
Öğle yemeğini bu sefer klimasız çadırda yana yana yedik. İçeri güneş ışığı sızdığından endoskopiyle ilgili olan film gösterisini yeterince izleyemiyoruz. Akşam ufak bir şehir turunu takiben havaalanı yolunu tutuyoruz. On gün sonra katılım belgemizle birlikte İngitere’deki tesisin önünde çekilen grup resmini çerçevenmiş olarak getiriyorlar.
Biraz temerküz kampı gibi olsa da bu kısa yolculuktan arta kalanlar:
*İngiliz’lerin göz boyamaları ve sunumları (imalatla ilgili pek bir şey yapmasalar da) çok güzel. Özellikle fabrikanın kendi orkestrası beğeniye değer. Bizde neden olamıyor idarecilere sormak lazım. Bizdeki oteller İngiltere’dekilerden fersah fersah üstün durumda.
*Esas üretimi onlar yapsalar da Alman’ların tanıtımları gerçekten bir felaket. Ancak onlar eksiklerini biliyorlar. Bu nedenle İngilizlerle iyi bir kombinasyon kurmuşlar. I-İmalat Alman, tanıtım İngiliz. Bu nedenle İngiliz fabrika müdürü işlerini(!) bir yana bırakıp bizimle birlikte ta Almanya’ya kadar geldi.
*İşin temel direği olan ince ve teknik işlere gelince, onlar ille de Japonya’dan.
Saygılarımla.