Öncelikle şunu söylemek isterim ki 3 Mart Cuma günü yaşananlar 90’lı yıllarının bir simülasyonu gibiydi. Hafta sonu boyunca yapılan arka kapı diplomasileri koalisyon dönemlerini hatırlattı bizlere. Olaylar ulusal ve global haber ajanslarına da çoğunlukla, kaos, dram, kriz şeklinde yansıdı. Sıtma benzetmesi yapıldı, noter/kumar masası metaforu kullanıldı. Milletin iradesinin yok sayıldığı dahi iddia edildi. Sayın Kılıçdaroğlu ise son derece yapıcı benzetmelerle masayı, Halil İbrahim Sofrası metaforuyla betimledi. Masa dağıldı şeklinde yorumlanan ortamda Millet İttifakı destekçilerinin yaşadığı hayal kırıklığı ise inanılmazdı. Sayın Akşener’in kullandığı siyaset dili öylesine sertti ki masanın bir yıl, 12 toplantı boyunca ne konuştuğu da ayrıca tartışma konusu oldu. Çünkü bir yılda konuşulmayan her şey 48 saatte konuşulmuştu. Son derece nezaketten uzak, çatışmacı ve negatif bir dil ile. Tüm bunlar olurken yaşadığımız büyük afetten yalnızca bir ay geçmiş olmasına rağmen, gündemin tamamen siyaset dolu olması en çok da depremzede vatandaşları üzmüş olmalı. Nihayetinde hafta sonu tüm arabulucular, telefon trafiği, müzakere derken süreç Meral Akşener’in yeniden masaya dönmesiyle sonuçlandı.
Şimdi akıllarda şu sorular var:
Olası bir Millet ittifakı zaferinde masanın ülkeyi nasıl yöneteceği? Bu çoklu görüş içinden net ve inandırıcı bir vizyon çıkacak mı?
Ekonomi nereye gidecek, Ukrayna ve Orta Doğu’daki çatışmayı hafifletmek için nasıl bir rol oynayacak?
Kriz zamanlarında seçmenlerin %60’ından fazlasını oluşturan merkez ve sağ seçmenler siyasetçilerden birleştirici ve sonuç odaklı mesajlar ararlar. Millet ittifakı bunu yaptı mı düşünmeli? Bu ittifakın liderliğini üstlenen parti laik tabanın ötesine geçerek muhafazakar seçmeni de harekete geçirdiği aşikar. Peki bu tarihi bir açılım sunacak mı? Bunları hep beraber göreceğiz..
Ancak bir iletişim akademisyeni olarak şunları söylemekte fayda görüyorum. Sağlıklı bir siyasal sistemin var olabilmesi ve farklı görüşlerin söz hakkı bulabilmesi, seçmenlerin temsilcilerine ve parti liderlerine güvenip onları desteklemesi gerekmektedir. Bu, demokratik rejimlerin önemli bir birleşenidir. Siyasete ve liderlere duyulan güvensizlik ise demokratik rejimlerin en sık karşılaştığı sorunlardan bir tanesidir. Sağlıklı bir demokrasi için seçmenlerin partilerin siyasi liderlerine güven düzeyi yönetimlerin istikrarı, meşruiyeti ve devamlılığı için elzemdir. Buradan hareketle 3 Mart Cuma günü masada yaşananlar Millet İttifak’ına duyulan güvene zarar vermiş midir?
Siyasal güven konusunda ilk araştırmaları yapan David Easton (1975) bu kavramı “siyasal otoritelere ya da rejime yönelik yaygın destek” olarak tanımlamıştır. Siyasal iletişimin de amacı bu yaygın desteği pekiştirmek veya değişiklik yapmak olduğundan, iletişime dahil olan kaynağın(liderin) güvenilir olması önemlidir. Alıcı öncelikle kaynağa duyduğu güven nedeni ile mesaja ilgi göstermektedir.
Peki güvenilir bir siyasi liderde hangi özellikler olur hepsini sıralamayacağım ama Sayın Kılıçdaroğlu’nın yapıp, Sayın Akşener’in gösteremediği özellikleri belirteceğim:
- Siyasi lider, söz ve hareketlerinde ölçülü ve dengeli olmalıdır. Aralarında çelişkiler olmamalıdır.
- Siyasi lider, başkalarını hor görmemeli, başkalarını küçük düşürücü ifadelerden kaçınmalıdır.
- Siyasi lider, birleştirici ve bütünleyici olmalıdır.
- Siyasi lider, herkesin çözümsüzlüğe düştüğü durumlarda bile yol gösterici ve teşvik edici olmalıdır.
- Siyasi lider, karar vermeden önce ülke problemlerini uzman kişilerle tartışmaktan kaçınmamalı ve onların da güvenini kazanmalıdır.
- Siyasi lider, milletin örf ve adetlerine, manevi değerlerine bağlı ve saygılı olmalıdır.
14 Mayıs’ta lider kim olur bilmiyorum ama masanın lideri Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
1 yorum
Kazananlar
Fetöcüler
Hdpkk