Anabilim dalı başkanlığıyla ilgili olarak Medimagazin’de çıkan yazıları hepiniz okuyorsunuz. Kuzum nedir anabilim dalı başkanlığı? Yetkileri, sorumlulukları, bunların sınırları ne kadardır? Kanun, tüzük ve yönetmeliklerde belirtilmiş midir?
Başka fakültelerdeki durumu net olarak bilemeyiz. Bizim bildiklerimiz ve yorumlarımız bu nedenle daha çok tıp fakülteleriyle ilgili olacak.
Bence tıp fakültelerinde anabilim dalı başkanlığı için kendi içinde seçim yapılması son derece yanlıştır (İleride seçim olacaksa eskiden olduğu gibi fakülte ya da profesörler kurulu seçmeli). Düşünün yıllardır aynı yerde, hatta yan yana odalarda çalışıyorsunuz. Günün birinde bir seçimde, ayrı kişilere oy veriyorsunuz. Bu yüzden yıllardır dost olanların arasına kara kedi giriyor. Düşman olmasalar da, en azından araları limoni oluyor. Ufacık kliniklerde hizipler, klikler, karşıt gruplar oluşuyor. Kariyerinin başında olanlara her cepheden kanca takmalar oluyor. Kıdemli profesöründen tutun, doçentlerden, dekanlardan hatta rektörlerden bile. Yok şuna oy verin berikine oy vermeyin diye. Anabilim dalının iç dinamiklerini bilen de bilmeyen de işin içine karışıyor.
Evet, nedir şu anabilim dalı başkanlığı? Devekuşu gibi bir şey işte. Kuş desem kuş değil, deve desem deve değil. Günümüz koşullarında, sorumluluğu çok, yetkisi yok denecek kadar azdır başkanın.
Tıp fakültelerinde anabilim dalı içinde çalışan, doktorların dışında neredeyse herkesin bir müdürü vardır. Hemşirelerden, hemşirelik hizmetleri müdürü, sekreterlerden hastane müdürü, temizlik işlerinden temizlik işleri müdürü, güvenlikçilerden, güvenlik işleri müdürü sorumludur. Çalışanlar müdürlerini gördüklerinde onlardan öcü görmüş gibi korkarlar da, her gün birlikte çalıştıkları anabilim dalı başkanından hiç çekinmezler. İzinlerini çalışma yerlerini, çalışma saatlerini bile gerektiğinde ilgili müdürleri yapar. Anabilim dalı başkanı olarak, birlikte çalıştığınız her çalışanı en iyi siz bilseniz bile, durum değişmez. Yukarıda saydığım müdürler, enderi nadirattan ayda yılda bir, o da bir birkaç dakikalığına uğrarlar ve gördüklerine göre durum tesbiti yaparak çalışanlar hakkında şıppadanak karar veriverirler.
Bir malzeme almak isteseniz, öncelikle satın alma müdürlüğündeki çalışanları ikna etmeniz, arkasından da başhekimin olurunu almak durumunda kalırsınız. İhaleleri yine ilgili olanlar yaparlar. Sonuçta da size belgeleri imzalamak kalır.
Anabilim dalı başkanı bu yüzden herkesle iyi geçinmek zorundadır. Zira idare eğer istemezse kadrolar da dahil olmak üzere, anabilim dalına zırnık bile alamayabilir.
Anabilim dalı başkanı sanki sadece eğitimden sorumluymuş gibi, yıllık ders ve seminer programları ve aylık çalışma listelerini hazırlar. Öğretim üyelerinin ve asistanların birinci sicil amirliğini dekanlar yapar. Size de sadece ilgili belgeleri doldurmak kalır.
Bilimsel araştırmaları yapacak olanlar, projelerini hazırlayıp dekanlığa verirler, başkana da sadece belgeleri onaylamak kalır. Kimseye neden araştırma yapmıyorsun, ya da neden çok araştırma yapıyorsun denilemez. Bilimsel davranışını kişiler kendileri belirler. Cerrahi dallarda, “Sen ameliyata girme, şunu yap da şunu yapma” demek olmaz. Zira üniversitelerde her akademisyenin bilimsel özgürlüğü vardır.
Başkan olunca bol bol şikâyet dinler, şikâyet dilekçelerine cevap yazarsınız. Soruşturmalar ise işin cabasıdır. Rutin işlerin yanında, işine ve dersine gelip gelmeyen, öğretim üyesinden, personeline ve öğrencisine kadar, demirbaşlar, tamiratlar, anabilim dalında olan kısır çekişmelerle de uğraşır durursunuz.
Sonuçta, anabilim dalı başkanı, tokmağı başkasında olan, boynuna davul geçirilmiş kişi gibidir. Gerektiğinde, belirli bir süre yapılır, hepsi o kadar. “İçi beni dışı seni yakar” kabilinden bir şey. İdari makamlar gelip geçicidir. Üniversiter sistemde asıl önemli olan, kişinin bilimsel yaşamı ve sade öğretim üyeliğidir.