Bilindiği gibi, Üniversitelerde Akademik Teşkilât Yönetmeliği’nin 2. maddesi üniversiteler, fakülteler, enstitüler, yüksekokullar ile bunları oluşturan bölümler, anabilim veya ana sanat dalları ve bilim veya sanat dallarının kuruluş, yönetim ve görev esaslarını kapsamaktadır. Yönetmelik’in 16. maddesi ise anabilim veya ana sanat dalını, bölümü oluşturan ve en az bir bilim veya sanat dalını kapsayan eğitim-öğretim uygulama ve araştırma faaliyetlerinin yürütüldüğü akademik bir birim olarak tanımlamaktadır.
Bu madde kapsamında anabilim dalı başkanının, o anabilim veya ana sanat dalının profesörleri, bulunmadığı taktirde doçentleri, bulunmadığı taktirde yardımcı doçentleri, yardımcı doçent de bulunmadığı taktirde öğretim görevlileri arasından, o anabilim veya ana sanat dalında görevli öğretim üyeleri ve öğretim görevlilerince seçileceğini ve bir hafta içinde yüksekokul müdürü, konservatuvar müdürü veya dekan tarafından atanacağını bildirmektedir. Anabilim dalı başkanı olarak atanabilecek öğretim üyesi veya öğretim görevlisi sayısının en çok iki olması hâlinde, başkan, yüksekokul müdürü, konservatuvar müdürü veya dekan tarafından doğrudan atanmaktadır.
Aynı Yönetmelik’in 18. maddesinde bölüm, anabilim, ana sanat, bilim ve sanat dalları başkanlarının görev sürelerinin üç yıl olduğu ve süresi biten başkanın yeniden aynı usullerle atanabileceği belirtilmektedir.
Anabilim dalı başkanlıkları boşaldığında, dekan, o anabilim dalında görevli öğretim üyelerini ve öğretim görevlilerini, boşalmış olan dal başkanını seçmek üzere bir hafta içinde toplantıya çağırmakta, seçimler üye tam sayısının yarıdan bir fazlasının katılması ile gizli oyla yapılmaktadır. Başkan katılan üye sayısının salt çoğunluğu ile seçilmekte, anabilim, bilim veya sanat dalı başkanlarının seçiminde ikinci tur sonunda salt çoğunluğun sağlanamaması hâlinde, üçüncü turda en çok oy alan aday seçilmiş olmaktadır. Bu noktada adaylar eşit oy alıyorlarsa 4. turda ilgili fakülte dekanı tarafından atama yapılarak seçim sonuçları belirlenmektedir.
Üniversite için hedefler belirlerken, bu hedefe nasıl ulaşılacağını da düşünmek, fikir üretmek gerekir. Bu hedeflere ulaşma çabalarında bilime en çok sekte vurduğu iddia edilen konu anabilim dalı başkanlık seçimleri ve sonrasında oluşan kendi zihniyetine uygun kadrolaşma, çatışma ve keyfiliktir.
Çok iyi yönetilen anabilim dalları varlığı yanında, çok olumsuz örneklerin de sıklıkla dile getirilmesi ve gözlenmesi, bu olumsuz örneklere katlanmak yerine akılcı çözümler üretmeyi ivedilikle zorunlu kılmaktadır.
Her yerde tam demokrasi yaşanmalı ve yaşatılmalı derken acaba demokrasinin yanlış tanımlanarak bilimsel hayatımıza zarar verdiği göz ardı mı edilmektedir? Kötünün iyisini seçelim yaklaşımının da bu duruma hizmet ettiği görülmemekte midir?
Anabilim dalı başkanı nasıl belirlenmeli? Kıymetli bilim insanı Prof. Dr. Sayın Ahmet Çelikkol ‘un paylaştığım ve değerlendirmeye çalıştığım bu konuyla ilgili olarak yıllar önce Cumhuriyet Gazetesi Bilim Teknik ekinde yayınlanan yazısındaki fikirlerini ve ilave bazı önerilerimi aktarmak istiyorum. Yukarıdaki sorunun cevapları arasında en çok uygulan, anabilim dalı başkanının salt çoğunlukla, o anabilim dalı öğretim üyeleri tarafından seçilmesidir.
Bu noktadan hareketle bu yazının ana konusunu, seçim öncesi adayların ileriye dönük bilimsel ve idari vaatlerinin belirsiz olduğu ve seçim günü dahi kısa bir konuşma yaparak bunları ifade etmesine izin verilmemesi veya gerek duyulmaması, böylelikle tamamen sempati ve ileriye dönük pazarlıkların, hatta çıkar amaçlı tercihlerin rol oynayabildiği bu yöntemin sakıncaları oluşturacaktır.
Buna göre, seçim sonrası oluşan gerginliğin bilimsel ortama ve anabilim dalının huzuruna verdiği zararın etkilerini bir sonraki seçime kadar taşımak zorunda kalmak son derece üzüntü vericidir.
Ayrıca az sayıda öğretim elemanının olduğu bir anabilim dalında anabilim dalı başkanının sadece o küçük birim tarafından seçilmesinin sakıncaları da değerlendirilmesi gereken diğer bir husustur. Anabilim dalı başkanı, sadece o anabilim dalı öğretim üyelerince değil, örneğin bölüm öğretim üyelerince ve hatta fakülte öğretim üyelerince seçilebilseydi, özellikle bu tip seçim öncesi ve sonrası, pazarlıklara meydan verilmemiş olabilirdi.
İlaveten, anabilim dalı başkanı seçimi gizli oyla yapılmış olsa dahi, kimin kime oy verdiği aşağı yukarı belli olan bir seçimdir. Böyle bir durumda, demokratik davranışlardan bihaber ya da kindar birisinin anabilim dalı başkanı seçilmesi durumunda, neler olacağını tahmin etmek çok da zor değildir. Böyle bir durumda bir taraftan kendisine oy vermeyenlerin idari/bilimsel imkânlardan yoksun bırakılarak cezalandırılabilmekte iken, kendisine destek verenler arasında bir sonraki seçimde potansiyel rakip olabilecek diğer öğretim üyeleri de kıskançlık ve cezalandırma içgüdüsü ile yapılan olumsuzluklardan nasibini alabilmektedirler. Hele kendisine oy vermeyenleri kazanabilmek adına sergilenen samimiyetsiz davranışlar ve dayanışmalarda bu konu için ayrı bir mizah sayfasıdır.
Akademik kurullarda yine de bütün oylamaların kapalı olarak yapılması özgürce oy kullanamayacak, bilim insanının varlık sebebi olan özgüvene ne yazık ki ulaşamamış kişiler için bir kaçış yolu olarak düşünülebilinir.
Bilimsel bir ortamda aynı makamda bulunan öğretim üyelerinden en çok sayıda bilimsel yayını olan öğretim üyesinin başkan atanması da göz ardı edilemeyecek bir yöntem olarak akla gelmektedir. Ancak, bunun objektif kriterlerini saptamak, kendisini çok sayıda araştırmaya tehdit dahil bir şekilde adını ekleten kişileri değerlendirme dışı tutabilmek, yayınların bilimsel niteliklerini saptamak ve bunun tüm adaylarca kabul görmesi pek mümkün görünmemektedir.
Şahsi önerilerim arasında anabilim dalı başkanının dekanlık seçimleri sonrası bölüm başkanları ile birlikte istifa edip bu makamların fakülte dekanları tarafından doğrudan atanmalarıdır. Bir hizmet süresi boyunca her türlü sorumluluğu birlikte taşıyan ve paylaşan bir yapı doğal olarak akademik anlamda çok başarılı olacaktır. Demokratik bir yaklaşım olarak görülmesede yurt dışındaki benzer örneklerde seçimlerin bu şekilde yapıldığı çok iyi bilinmektedir.
Diğer bir öneri olarak, son zamanlarda bazı fakültelerin dekanlık seçimlerinde üniversite içerisinde oluşturulan kurula ve üniversitelerimiz rektörlük seçimlerinde Yüksek Öğretim Kuruluna yapılan sunumlar benzeri bir öneridir. Buna göre anabilim dalı başkan adaylarının hedeflerini anlatmak ve vizyonunu ortaya koymak amacıyla dekanlık tarafından oluşturulan kurula sunum yapmaları ve bunun kurul tarafından tarafsızca değerlendirilerek karar verilmesi ve atamanın yapılmasıdır. Düzenli aralıklarla toplanabilecek olan bu kurulun dekan veya eğitimden sorumlu dekan yardımcısının, bölüm başkanının ve başka bir anabilim mensubu kıdemli bir öğretim üyesinden oluşturulabileceği düşünülmektedir.
Bu yazı kapsamında vurgulanabilecek son öneri başkanlık sürecinin akademik sıra ile nöbetleşe sürdürülmesidir. Bu yöntemde öncelikle uygulama başlayıncaya kadar başkanlık yapanların ve başkanlık yapmak istemeyenlerin sıra dışı bırakılması, sayıca kalabalık anabilim dallarında 3 yıllık sürenin 2 yıl olarak belirlenmesi ve bu süre sonunda başkanın istifa ederek yerini bir sonraki akademik çalışma arkadaşına bırakması şeklinde adil bir uygulama olacağı düşünülebilinir.
Bu kararın hâlihazırda akademik kurullarda kullanılması gereken ancak çoğunlukla ihmal edilen akademik kurul karar defterinde, kurul üyelerinin eksiksiz imzalarıyla ve çoğunluk teşkil edecek şekilde kayıt altına alınması ve hatta dekanlığa sunulması tüm öğretim üyeleri için sürecin güvenilirliği açısından büyük katkısı olacaktır.
Çoğunluğun uygun bulması durumunda, karara karşı çıkanların, kurul tarafından bölüm başkanlığı için oluşturulan görev sıralamasından çıkartılmalarının en gerçekçi çözüm olacağı kanısındayım.
Bir diğer husus da, sırası gelen fakat bu görev için yetersiz olabilecek bir öğretim üyesinin varlığıdır. Bu durumda olaya felsefi olarak yaklaşarak ‘Bir insana verilebilecek en büyük ceza hak etmediği bir yere atanmasıdır’ denilebilir.
Böyle bir kişinin cesaret gösterip görev yapması durumunda ise hiç aklından çıkmaması gereken ilke bilime olan sorumluluğu ve hizmet süresi sonrası nasıl anılacağı olmalıdır. Sonuç olarak, anabilim dalı başkanlığının diğer öğretim elemanlarına göre üstünlük kazandıran bir makam olarak görülmemesi, sadece akademik bilimsel başarılar ve çalışma huzuru için sürdürülen ve adil davranılarak her icraatta ‘biz’ kavramını egemen kılan geçici görev yerleri olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.