Anayasa değişikliğini Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti sözcüsü gündeme getirdi. Hüda-Par yönetimi kendi görüşünü hemen kamuoyuyla paylaştı. Bu açıklamaya karşı MHP yöneticileri ilk dört madde değiştirilemez, gündeme bile getirilemez diye sert tepki gösterdi. CHP ise yaptığı açıklama ile MHP’nin yaktığı ateşin üzerine adeta benzin döktü. Bunun üzerine Ak Parti cenahı geri adım atmak zorunda kaldı. Değişiklik taleplerinin ilk dört maddeyi kapsamadığını söyledi. Hüda-Par’ın kontrolsüz çıkışına MHP’nin agresif tepki vermesi Sayın Erdoğan’ı kontrpiyede bıraktı. Neticede top Sayın Erdoğan’ın kalesine girdi. Topu yanlışlıkla oyuna soktuğunu kalecinin bizzat kendisi de itiraf etti. Golün sebebi MHP ile Ak Parti arasındaki iletişim kazasıydı. Belki de bütün bunlar Murad Giray Han ile Kara Mustafa Paşa arasındaki bilinçli husumet yüzünden oldu! Gerçekte ne olduğunu ileride tarihçiler yazacaktır!
Mevcut anayasa liberal özgürlükler ve yasaların kodifikasyonu bakımından sakat bir anayasadır. 1921 Anayasası dışındaki bütün anayasalar askeri bürokrasinin eliyle ve onların beklentilerine uygun olarak yapılmıştır. Dahası onların silahlarının gölgesinde kabul edilmiştir / ettirilmiştir. 21 Anayasası dışındaki tüm anayasaların meşruiyet sorunu vardır.
Türkiye’de demokratik uzlaşıyla bir anayasaya yapılmalıdır. Bu, devletin düzgün işlemesinde ve toplumsal barışın tesisinde bir gerekliliktir. Ancak yeni anayasa yapmak için toplumsal uzlaşı bulunmamaktadır. Ak Parti dahil mecliste grubu bulunan hiçbir parti gerçekte anayasanın değişmesini istememektedir. Çünkü 2011’de başlayıp yaklaşık iki yıl süren komisyon çalışmalarından hiçbir netice alınamamıştır. O günden bugüne değişen bir şey yoktur.
Ak Parti’nin anayasa değişikliği talebinin cumhurbaşkanı seçimi için gerekli oy oranının düşürülmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Bunu anayasa değişikliği talebi olarak gündeme getirilmesi taktiksel bir hataydı. Anayasa değişikliğinin MHP’yi rahatsız edeceği baştan belliydi. Anayasa denince Kelsen’in betimlediği üzere temel kurallar (grundnorm) akla gelir. Başlangıç kısmı, devletin temel düzeniyle ilgili ilk dört maddesi ve insan haklarıyla ilgili maddeler cari anayasanın temel kurallarıdır. Anayasa olarak nitelenebilecek maddeler öz olarak bunlardır. Bunların dışında kalanların çoğunluğunun anayasada yer almasına bile gerek yoktur.
Cari anayasanın sayılan temel maddeleri temel haklar ve Türkiye’ye özgü ideolojik ilkeler olmak üzere iki gruba toplanabilir. Türkiye’de anayasayı değiştirme ihtiyacı temel hakların kullanımını sınırlayan ideolojik ilkelerin kaldırılmasıyla ilgilidir. Temel hakların kullanımı ama ile başlayan cümlelerle sınırlandırılmıştır. Daha doğrusu temel hakların kullanımın ideolojik maddelere uygunluk şartına bağlanmıştır. Temel haklarınızı kullanabilirsiniz ama ideolojik ilkelere aykırı olmamak şartıyla.. Bundan dolayı Türk anayasası amalı anayasa olarak adlandırılmaktadır. Böyle olması iki maraza yol açmaktadır. Birincisi temel haklar işlevsizleşmektedir. İkincisi ise amalardan dolayı yasaların kodifikasyonu bozulmaktadır.
Anayasada yer alan amalar yasaların lastiğimsi olmasına sebeptir. Lastikli yasalar ülkenin kaderini yargıçların inisiyatifine emanet etmektedir. Yargıçlar bu ülkede Mustafa Erdoğan’ın belirttiği gibi bürokratik vesayetin parçasıdır ve onlar gibi hareket etmektedir. Türkiye’nin yakın geçmişinde bu lastikli yasalara dayanarak seçimle iktidara gelmiş partileri kapatmak için papatya falı açar gibi oylama yapan militan yargıçlar görüldü. Yine 28 Şubat sürecinde sırf namazında niyazında diye devlet düşmanlığıyla yaftaladıkları sıradan memurların atılmasını bu lastikli yasalara dayanarak karar veren yargıçlar görüldü. Biraz daha geriye bakarsak lastikli yasalara dayanarak başbakan, bakan asan mahkemelere rastlarız. Ortalıkta bu lastikli yasalar varken yargıçların ilmeği kimin boynuna geçireceğinden kimse emin olamaz. Yanlış anlaşılmasın! FETO terör örgüt üyeliğinden yargılanan Fethullah Gülen’in adamları bu yorumdan kendilerine pay çıkarmasın. Onlar 28 Şubat mağduru olmadıkları gibi lastikli yasaların da mağduru değildirler.
2011’de anayasa değişikliği yapmak için dört partinin eşit temsiliyle Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Komisyonun yapısı 1921 Anayasasını yapan Milli Mücadele Meclisi kadar demokratikti. Komisyonun arkasında % 87 katılımla oluşmuş bir meclis vardı. Sıfırdan bir anayasa yapılacaktı. Anayasa değişiklikleri oy birliğiyle gerçekleşecekti. Komisyonun yapısı ve işleyişi son derece şeffaf, rasyonel ve demokratikti. Bütün süreçler düzgün işlemişti. Ama gelinen noktada partilerin ileri sürdüğü kırmızı çizgiler yüzünden komisyon çalışmalarından bir netice alınamadı. Şu kadar ki; bu komisyon devletin cumhuriyet olduğuna dair 1. Maddesi ile temel haklar konusunda uzlaştılar. Bunlar sevinilecek gelişmelerdi.
Komisyon çalışmalarında CHP ve MHP anayasanın ideolojik içerikli başlangıç hükümleri ile dört maddenin değişmesine şiddetle karşı çıkmışlardır. Anayasanın değişmesini istemediklerini açıkça deklere etmişlerdir. Her ikisi de vesayet rejiminden beslenen partilerdir. Vesayet düzenin garantörü de mevcut anayasadır. Niye değişmesini istesinler ki? Nitekim şimdiki anayasa değişikliği talebine de aynı olumsuz tepkiyi vermişlerdir. Ak Parti ile Kürtçü DEP anayasanın değişmesine karşı çıkmamışlardır. İdeolojik maddelerin liberalleşmesinden yana olmuşlardır. Ancak değişiklik önerilerini temel haklarla ilgili olmayan siyasi konuların varlığına bağlamışlardır. Ak Parti’nin şartı başkanlık sistemine geçilmesiydi. Kürtçü parti DEP’in şartı ise bölgesel meclisler, halklara özgürlük ve federasyon gibi ayrılıkçı taleplerdi. Sonuçta komisyon çalışmalarında CHP ve MHP doğrudan, Ak Parti ve DEP dolaylı olarak anayasa değişikliğini reddetmiştir. Bunların tümü Meclis tutanaklarında ve Taylan Barın’ın kitabında yazılıdır.
Tiryakisi olduğumuz o güzel Mercedeslerin, Peugot’ların ve Iphoneların üretildiği ülkelerin anayasalarını taklit etmek yapılacak doğru hareketti. Neticede hepimizin ortak noktası Batı mukallitliği değil midir? Batı’nın lüks markalı arabalarını, cep telefonlarını, beyaz eşyalarını talep ederken aklımıza gelmeyen yerlilik ve millilik neden anayasayı taklit etmeye sıra gelince birden aklımıza gelmektedir? Oysa insan hakları ve demokrasi Batı medeniyetinin bütün insanlığa faydalı objektif semeresidir. Bunları taklit etmede istekli almalıydık. Batı’nın ahlaksız yüzü olan gösterişçi tüketimciliğini ise dışlamalıydık. Tam tersini yapmak modernleşmeyle tevil edilemez, ancak yozlaşmayla nitelendirilebilir.